44 - Nothing To Lose

416 31 123
                                    

"Daha ne kadar böyle devam edebilir ki?" diyerek gözlerini önünde sıraya dizilmiş çocuklarından çevirip dışarıya bakan babamın sorduğu bu soru, doğruca karşısında bekleyen ve mutfağın arka bahçeye açılan kapısının penceresini kırdığı çocuklarına değil gizliden gizliye direkt olarak kendisine sorduğu bir soruydu. O zamanlarda pek öngöremediğimiz şekilde hala gelişmekte olan ve sürekli olarak evin bir yerlerine ve çoğunlukla babamın aşık olduğu antikalara karşı işlenen ziyan suçlarının doğduğu yaramazlık yeteneğinin bir gün son bulacağını ama bunun en kısa zamanda olmasını isteğini aklından geçiren babam için tüm bunları örtbas etmek için kullandığımız yalanlar hakkında bizi uzun uzun azarlamasıyla bitirecekti bütün bu olayları. Şimdi ise mahkeme heyeti de dahil herkes babamın vergilerini ödemediğine, bunu devletten gizlediğine, babamın yalan söylediğine inanıyordu...

Belki de babam çocuklarına karşı en üzücü durumlarından birini yaşıyordu...

Yavaşlayan trenin bir süre sonra istasyondaki durağına gireceğini düşünüp yutkundum. 24 saatten fazla süren yolculuğumuz boyunca yerimden sadece tuvalet ihtiyacı için kalktığımı ve bacaklarımın uyuşmasını önlemek için herhangi bir şey yapmadığımı düşününce şimdi ağrıyan bacaklarımı yavaşça hareket ettirip hala orada olduklarını ya da bir şekilde hissizleşip hissizleşmediklerini kontrol ettim. Şükürler olsun ki, bir de bu zorluğu yaşatmadılar bana.

Başımı trenin penceresinden kaldırmaya çalıştığım anda gözlerimin önüne çöken karanlık beni ilk etapta korkutmasa da tam olarak boş midemin ayaklanması bir an için büyük bir endişeye kapılmama neden olmuştu. Göğüs kafesimin bittiği yerde uçmaya çalışan bir şeylerin yeniden hareketlendiğini midemden kalkıp gelen şeyin tam olarak boğazımda küçük bir yanmaya sebep olduğunu hissettiğimde kulaklık takılı olan kulaklarım hiçbir müzik dinlememiş olmama rağmen çınlamaya başladı ve anında ayağa kalkıp Shawn'ın endişe ve merak dolu bakışlarından kurtulmak için izin istedim.

Shawn aynı duygularla beni izlemeye devam ederek kalkıp bana yol verdiğinde yer ayaklarımın altından çekiliyormuş gibi hissettim. Oturduğumuz koltukların arasından kurtulup bir elimle kusmak üzere olan ağzımı kapatıp diğer elimle de Shawn'ın omzuna dokunduğumda olduğum yerde biraz beklemem gerekti.

Çok fazla bir süre değil, kısa zaman içinde midemden yeni bir sinyal geldiğini hissettiğimde koşarak kendimi trenin küçük tuvaletine tıktım. Doğruca boş midemden bir şeyler boşaltmaya başladığımda bir elim klozetin bir kenarına tutunmuşken diğer elim kapının kilidiyle biraz uğraştı ama tam olarak bunu başarıp başarmadığından emin olmadım. Sadece kustum.

Yol boyunca temiz hava almak için bile yerimden kıpırdamamıştım. Su içmemiştim ve Shawn'ın yemem için aldığı hiçbir şeyi midem koklamak için bile kabul etmemişti. Bu yüzden Shawn aldığı her şeyi sırt çantasına tıkmış ve ben de bir gün öncesinden Felipe'le yediğim dondurmalarla idare etmiştim. Daha doğrusu bedenim beni bu şekilde yönlendirmişti. Yol boyunca açlık düşünmek yerine sadece babamı ve evde yalnız başına kalmış kardeşlerimi düşünmüştüm. Ayakta durup da ileriyi görmek için yürümemi sağlayan kardeşlerim için idare ediyordum ve şimdiden yorulmaya başlamış hissediyordum kendimi. Bir de sürekli olarak onlar hakkında felaket senaryoları yazan beynimi susturmak çok zor olmuştu. Şimdi ise onlara kavuşacağım bu durakta kendimi buraya kapamış içimde hiçbir şey kalmayana kadar kusuyordum.

Sifonu bir kez çekip dizlerimi yerle buluşturduğumda bir süre daha dayanmak için biraz zamana ihtiyacım olduğunu düşündüm. Elimin tersi ile ağzımı silip derin bir nefes aldığımda iki gözümden de hücum eden gözyaşlarım bir kez olsun burnumu sızlatmadı bile. İşte bu hiç sevmediğim ağlamalarımdan biriydi. Acı çekiyordum ama sorun şu ki güçlü olmam gerekiyordu. Bedenim dışarıdan gelecek olan her türlü tehlikeye karşı acı eşiğimi yükseltmeye başlamışken artık burnumun sızısını göz ardı ediyordu.

Fire On Fire // Shawn MendesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin