Merhabalar...
Uzuuuun zaman oldu herhalde ama inanın boş vakit bulamıyorum.
Keyfini çıkarın ve Lover'a oy vermeyi unutmayın.
The Pearl'e geldiğim ilk gün gördüğüm Braden son olarak masalarıma büyük birer fincan kahve bıraktığında kahvaltı masasında artık tek eksiğimiz Sarah ve Yass'tı. Shawn'ın dediğine göre biz biraz erken gelmiştik ve Sarah ve Yass da biraz gecikeceklerdi çünkü eve uğrayıp hazırlanmaları gerekiyordu. Bense dün geceyi banyo yaparak değil Shawn'ın kollarında, ne olduğunu hatırlamayacak kadar aptal bir şekilde geçirmiştim. Bu konu ne zaman aklıma gelse ki hiç gidecekmiş gibi düşündürtmüyordu, kendime içimden etmediğim kötü söz kalmıyordu. Sarah'ın en okkalı küfürlerini bile geçiriyordum aklımdan.
"Ne kadar gecikirler? Biz erkenden kahvaltıyı söyledik bile." diyerek etrafıma bakınırken bir yandan kafenin içindeki insanları süzüyor diğer yandan kapı tarafını gözlüyordum çünkü Shawn ile yalnız kaldığım ilk anda, burada, unutamayacağım bir şey yaşamıştım. Gözlerimi kapattığımda hala yakınlığını hissediyor, ortalıkta olmayan sıcak çikolata kokusunu soluyordum. Bir de dokunarak hissettirdiği şeyler vardı ki yanaklarımın aniden kanla dolmasını sağlıyor suratıma aptal bir gülümseme bırakıyordu.
Shawn hem kaşlarını çatıp hem de gülerek kahve fincanını eline aldı ve etrafına bakınarak "Yani benimle yalnız kalmak seni bu kadar korkutuyor mu?" dediğinde boştaki elini kaldırıp havaya açmıştı. Avuç içlerini göstermenin beden dilinde masumiyet anlamına geldiğini biliyordum, evet ama Shawn'ın hafif dalga geçer yanı ve biraz da gizliden her şeyi öğrenme isteği aklımdaki bütün özgüven mekanizmasını bozuyordu. Onu rahatlıkla konuşurken görmek beni savunmasız ve ne cevap vereceğini bilmeyen biri haline getiriyordu. Bu kendi adıma olan en üzücü şeylerden biriydi.
"Hayır, korkmak değil..." dedikten sonra cümlemin devamını getirmek istemedim çünkü tam da düşündüğüm gibi aklıma ne gelirse söyleyecektim. Ona dün geceden bahsedecektim ve yeni bir utandırma seansı başlayacaktı. Üstelik aramızda olan şeyin artık bizim için ne ifade ettiğine anlam kazandırmaya çalışırken. Anlam kazandırma demişken... Shawn, Lizzy'den ayrıldıktan sonra bu biraz daha kesinlik kazanır gibi olmuştu.
"Ne peki?" dedikten sonra fincanı dudaklarına götürüp ikinci yudumunu aldığı kahvesinin üzerinden beni yavaş ve dikkatli bir şekilde süzdü. Fincanı yavaşça dudaklarından çektikten sonra dudaklarındaki ıslıklığı hızla diliyle temizledi ve fincanı nazikçe masaya bıraktı.
Aklımdakileri ona söylememek için hızlıca kendi fincanımı alıp dudaklarıma götürdüm ve içmeden önce gözlerimi fincanıma dikip ağzımın içinde bir şeyler geveledim. "Hiçbir şey."
"Ah, öyle mi?" dedikten sonra dudaklarında gösterdiği hafif ve can yakan gülümsemesi ile bir eline bir parça ekmek ve diğer eline de bıçağı alıp "Çünkü dün gece korkar gibi bir halin yoktu."dedi. Hem de benim taktiğimi kullanarak. Benimle göz teması kurmayarak.
Sakince bıçağı tereyağına daldırıp çok hızlı ve kısa bir şekilde bana baktıktan sonra cevabımı beklediğini göstererek tereyağını ekmeğine sürdü ve ben ağzımın içinde döndürüp de bir türlü boğazımdan geçirmediğim sıcak kahveyi zorlukla yuttum ve arkasından da yutkunma gereği hissettim. Eğer bir şeyler olduysa ve ben gerçekten bana yakışmayan bir tavırla- utanmaz bir şekilde istekli olmaktan bahsediyorum-davrandıysam o halde bu saatten sonra yaşamama gerek yoktu. Hayatım boyunca İngiliz kibarlığı ve Fransız arsızlığı arasındaki ince çizgiyi koruyan ben Shawn'ın kollarında her şeyi unuttuysam annem mezarında tabutunun kapağına vuruyor olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fire On Fire // Shawn Mendes
FanfictionAylar öncesinde Shawn'ın bana bakacağını söyleselerdi onlara benimle dalga geçtiklerini söylerdim bu imkansız gibi bir şey olurdu ama tam da şu an her bir dokunuşumla nefesini tutan Shawn'ın yanında oturmuş sessizliğin huzurunun içimize işlemesine i...