~8~

1.6K 133 32
                                    

Okula geldiğimiz de direkt sınıfa geçmiştim. Kızlar kantine gidip bir şeyler içeceklerini söyleyip gitmişlerdi. Sınıfa gelip yerime oturduğum da Jungkook ve Jimin de gelmiş yerine oturmuştu. Jungkook'u görünce oda beni görmüş ve bakmıştı. Dün Kü salaklığın için bakıyor gerizekalı diyen iç sesime söverek kafamı eğdim. Cidden bugün en boktan günümü yaşıyor olabilirdim.
Kafamı sıraya gömerek 5 dakikalığına gözümü yummaya karar vermiştim.
-Biz geldik kalk kalk kalk. (Rose)
-Cidden bir gün seni öldüreceğim uykumdan ne istiyorsun vicdansızz! (Lisa)
-Yine mi öyle oldu ahh pardon. (Rose)
-Bir de gülüyor şuna bak aishh. (Lisa)
Ders başlamıştı ve benim aklım yine o eve gitmişti. O evin sırrı neydi? Hani bir şeyi yoktu? Bir şeyi yoksa o bebek odama kadar nasıl geldi? Ormanda ki parıltı neydi? Ahh cidden kafayı yemek üzereydim.
-Lisa iyi misin? (Felsefeci)
-İyiyim hocam sıkıntı yok. (Lisa)
-İstersen Bi lavaboya gidip elini yüzünü yıka kendine gel. (Felsefeci)
Teşekkür edip lavaboya gitmek için sınıftan çıktım. Gerçekten ihtiyacım olan tek şey olabilirdi. Tuvalete geldiğim de suyu açıp yüzüme su tutacağım sırada arkada bir yansıma gördüm. Küçük bir kız çocuğunun yansımasıydı bu. Zeytin gibi gözleri, upuzun siyah saçları ve beyaz geceliği ile baya ürkütmüştü. Gözlerimi açıp kapadığımda küçük kız da yok oldu. Ne oluyordu cidden? Küçük kızın o evle ilgisi var mıydı? Yüzümü su tuttuktan sonra makyajımı tekrardan yaptım. Her şeyi unutmaya çalışarak sınıfa doğru gittim. Ders bitmiş teneffüs başlamıştı. Tekrar sıraya gömüldüğüm sırada omzuma bir el değdi.
-Lisa iyi misin? (Jimin)
-Ha iyiyim iyiyim. (Lisa)
-Kötü görünüyordun ondan sorayım dedim bir şeye ihtiyacın olursa bize diyebilirsin. (Jimin)
Çok içten gülümsemişti cidden Jungkook ile çok zıt iki kişilerdi.
-Teşekkür ederim ama cidden iyiyim sadece dün gece biraz uyuyamadım.(Lisa)
-Anladım Jungkook ile kantine iniyoruz gelmek ister misin? (Jimin)
Onayladıktan sonra birlikte kantine indik. Kahve içsem kendime gelirdim herhalde başım çatlayacak gibiydi.
-Sen gitmeden ben getirdim al bakalım. (Rose)
-Ha. Çok sağol Rose kendime gelmem için en güzel seçenek. (Lisa)
Beni iyi tanıyordu. Kötü olduğumu gördüğü için almış ve gelmişti.
Sohbet sohbeti açmıştı ama malum teneffüs kısa olduğu için ders vakti gelmişti. Dersin tarih olması ayrı hocasının deli olması ayrı bir konuydu. Neyse ki okul hızlı bitmişti.
Okul bittiği gibi arabaya binip önce eve bebeği almaya gittim. Jennie'nin Taehyung ile, Jisoo'nun Rose ile planı olduğu için işim kolaylaşmıştı. Eve girip bebeği yan koltuğa koyup yola çıktım. Korkuyordum ama merakta ediyordum. Kafam allak bullak olmuştu neye inanacağımı anlamaz olmuştum. Arabayı park edip ormanın içine doğru girip evin önüne geldim. Gittikçe korkunç bir hal almaya mı başlıyordu bana mı öyle geliyordu bilmiyorum. Düşüncelerimi bir kenara itip evin içine girdim. Evi ilk önce gözlerimle taradım ilgi çekici bir şey yoktu. Sonra oturma odasında daha önce ilgimi çekmeyen bir tablo ile karşılaştım. Oldukça korkunç bir evin yolunun resmi yapılmıştı. İçeriye bir anda soğuk bir rüzgar dolmuştu. Elimdeki bebeği gidip koltuğun üzerine koydum ve üst kata tekrar çıktım. Hiçbir ilginç olay gözükmüyordu. WTF?! Geçen geldiğimde burada olan kilitli kapı yok olmuş yerini evin duvarı almıştı. Oda Bir anda nereye yok olmuştu? Bu evde neler oluyordu cidden? Duvara gidip elimle dokunmaya başladım dokunduğum gibi güçlü bir kuvvet tarafından yere savruldum. Nasıl olmuştu bu? Evin içinde benden başka kimse yoktu. O korkuyla kendimi evden dışarı nefes nefese attım. Arabaya doğru koşup içine oturdum ve kendimi kilitledim. Nefes alış verişimin hızı gittikçe artıyordu. Neydi bu yaşadığım? Ormana doğru baktığım da o gizemli parıltıyı tekrar gördüm ama bu sefer olduğundan biraz daha gerideydi. Tekrar gözümü açıp kapatıp baktığımda kayboldu. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım ki havanın karardığını yeni fark etmiştim. Biraz sakinleştikten sonra arabayı çalıştırıp gitmek için yola çıktım. Bugünlük macera yeterdi sanırım. Yolda giderken önüme bir anda okulda gördüğüm küçük çocuk belirdi. Neye uğradığımı şaşırmıştım ki o refleksle direksiyonu kenara kırmıştım. Çok şanslı bir insan olduğum için araba tekerlekleri cam kırıklarına girmiş ve patlamıştı. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Direksiyona kafamı koyup bağıra bağıra ağlamaya başladım. Bugün olanlar bana fazlaydı hem de oldukça fazlaydı. Gecenin karanlığında kimsenin olmadığı ormanlık bir yolda mahsur kalmıştım. Başıma bir şey gelse kimsenin haberi olmayacaktı. Telefonu elime alıp saate baktığım da gece 10 olduğunu gördüm. Tam telefonu açıp birini arayacakken şarjım bitti ve telefon kapandı. Çok şanslı bir kızsın Lisa gerçekten! Elimde olan tek şey ağlamaktı sanırım. Dakikalarca ağladım gözlerimin halini hayal edemiyordum. Arabadan indim ve düz yolda yürümeye başladım. Biraz şansım varsa telefon etmek için bir yer bulabilirim diye düşündüm. Sen buna inandın mı gerçekten? Teşekkür ederim iç sesim iyi ki varsın. Sen olmasan lanet olası gerçekleri kim açığa çıkaracaktı. Kendi kendime konuşmayı bırakıp öylece yürümeye devam ettim. O evde bir şeyin olmadığını sanıyordum ama o evde bir şeyler vardı bundan adım kadar emindim. Ve bu aptal merakım başıma çok büyük bir olay açmıştı. Kızlara gerçeği söyleseydim şuan burada tek başıma korkudan titriyor olmazdım. Ormanın içinden gelen soğuk ürperti içime kadar işliyordu. Sadece ay ışığının aydınlattığı asfaltta hem korkudan hemde soğuktan titreyerek yürüyordum. Ne kadar bu yolda yürüdüğümü bilmiyorum. O küçük kız neyin nesiydi? Evin olayı ve o olayla kızın alakası neydi? Oyuncak bebekte niye bana bu kadar yakın hissettiren bir duygu vardı? En son yürümekten bacaklarımı hissedemiyor hale gelmiştim. Gözlerimin şiştiğini hissediyordum. Az daha dayanarak yürümeye devam ettim. Önüme baktığım da yolun başında yine o kızı gördüm. Yürümeyi bıraktım ve durup kıza bakmaya devam ettim. Kız da hiçbir tepki yoktu sadece bana bakıyordu. Eliyle sağ doğru işaret ederek gösterdi. Ardından sağa bakıp ona döndüğüm de yok olmuştu. Dediğini yaparak sağa döndüm biraz ilerledikten sonra bir telefon kulübesi gördüm. Hiçbir şeyi sorgulamadan, bacağımda ki ağrıya aldırış etmeden koşmaya başladım. Kulübeye geldiğim de Jennie'nin numarasını ezberlediğim için binlerce kez şükrettim. Hemen onun numarasını çevirip aradım.
-Alo? (Jennie)
-Alo Jennie benim Lisa. Nerde olduğumu bilmiyorum çok korkuyorum. (Lisa)
-LİSA SEN MİSİN! NERDESİN KIZIM!? NE KADAR ARADIK SENİ? (Jennie)
-Biliyorum...Sadece...Korkuyorum...Beni almaya gelin lütfen... Gelince anlatcam sana... (Lisa) ağlamaktan konuşamıyordum. Ses tellerim çığlığımdan dolayı yırtılmış gibi acıyordu.
-Sen ağlıyor musun? Dur hemen gelicez sen nerede olduğunu biliyor musun??? (Jennie)
-Ben...Geçen...Geldiğimiz...Piknik... Yolundayım... (Lisa)
-Otur orada hemen geliyoruz! (Jennie)
Tamam diyemeden telefonu kapatmıştı. Gözlerimi artık açık tutamıyor kendime hakim olamıyordum. Kulübenin içine oturup gözlerimi yumdum.

Jennie'nin ağzından
Yaklaşık 2 saattir Lisa'dan haber alamıyorduk. Canımdan can kopmuş gibi hissediyordum. Lisa benim canımdı, her şeyimdi. Sabahtan beri onda bir şey olduğunu biliyordum. Sabah söylediği bahaneye inandığımı düşünüyordu. Keşke okul çıkışı peşini takip etseydim diye düşünmeden edemiyordum. Herkes burada ve ona ulaşmaya çalışıyordu. Neredeydi bu kız? Kafayı yiyecektim.
-Başına bir şey gelmemiştir değil mi? (Rose)
-Ben dayanamicam aramaya çıkıyorum.(Jisoo)
-Tek gitme bende geliyorum. (Jin)
-Jennie biz de seninle aramaya çıkalım haydi. (Taehyung)
-Aynen herkes bölünsün sizin aranıza girmek istemem ama bende sizinle geliyorum. (Yoongi)
-Gel tabi gel Lisa'yı bulalım yeter ki.(Jennie)
-Rose sen de bizimle gel. (Jimin)
-Aynen hadi bakalım başlayalım. (Jennie)
Herkes gruplara ayrılıp dışarı çıktı. Lisa'yı bulduğum gibi önce dayak manyağı yapacaktım. Yaklaşık 2 saat boyunca aradık ama ne kızlardan nede bizden hiçbir ses yoktu. Umudumu yitirdiğim an telefonum çalmaya başladı.
-Alo? (Jennie)
-Alo Jennie benim Lisa. Nerde olduğumu bilmiyorum çok korkuyorum. (Lisa)
-LİSA SEN MİSİN! NERDESİN KIZIM!? NE KADAR ARADIK SENİ? (Jennie)
-Biliyorum...Sadece...Korkuyorum...Beni almaya gelin lütfen... Gelince anlatcam sana... (Lisa)
-Sen ağlıyor musun? Dur hemen gelicez sen nerede olduğunu biliyor musun??? (Jennie)
-Ben...Geçen...Geldiğimiz...Piknik... Yolundayım... (Lisa)
-Otur orada hemen geliyoruz! (Jennie)
Telefonu bir şey demesine fırsat vermeden kapatmıştım.
-Lisa mı aradı nerdeymiş!? (Yoongi)
-Ağlıyordu çok korktuğunu söyledi. Pikniğe gittiğimiz yola gidiyoruz haydii. (Jennie)
Kızları arayıp  Lisa'yı bulduğumuzu bizi evde beklemelerini söyledim. Piknik alanına yaklaştığımız zaman yol kenarında gördüğümüz telefon kulübesinde Lisa yatıyordu. Araba durduğu gibi yanına fırladım.
-LİSA LİSA!! (Jennie)
-Geldiniz :) (Lisa)
-Sana bir şey oldu diye çok korktuk aptal kız. (Jennie)
Gözleri hafif aralıklı gülümsüyordu. Yorgunluğu suratından belliydi bitkin düşmüş bir hali vardı. Yürümeye hali olmadığı için bir kolundan ben diğer kolundan Yoongi tutup onu arabaya taşıdık. Burada ne aradığını, başına neler geldiğini evde anlatırdı. Şimdi uyuması için onu rahat bırakmıştık.
Eve geldiğimiz de hiçbiri içeri girmemiş kapıda bizi bekliyordu. Lisa'yı gören kızlar yanına koştu ve onu yukarı çıkarmamıza yardım etti. Lisa'yı üstünü çıkarıp yatağına yerleştirdik ki rahatça uyuyabilsin. Aşağı indiğimiz de Lisa'nın telefonda dediklerini onlara da söyledim.
-Tek başına piknik alanına mı gitmiş ciddi misin! (Jungkook)
-E-evet bende anlamdım uyandığında anlatır artık. (Jennie)
-AİSHH HADİ AMA! (Jungkook)
Niye bu kadar sinirlenmişti ki bu şimdi.
-Bu sinirin ne olum. (Taehyung)
-Ne siniri sinir yok bende. (Jungkook)
-Siz onu boşverin arada geliyorlar böyle. (Jimin)
Jimin'in Jungkook'a kaş göz yapmasıyla Jungkook çenesini kapatmıştı. Bunlar ne çeviriyordu ki? Aman neyse bununla ilgilenmek yerine Lisa öncelikli sıradaydı.

Cursed LoopHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin