~23~

1.2K 103 18
                                    

Eve geldiğim de kafam da hala o gizemli evdeki olaylar dolanıp duruyordu. Ne demeye çalıştığını ne kadar çözmeye çalışsam da zor bir bulmaca misali çıkış yolunu bulamıyordum. Büyük bir labirente girmiş oracıkta sıkışıp kalmış gibi hissediyordum. Bağırmak, çağırmak ve etrafa öfke savurmak istesem de bir yumru boğazımda sıkışıp kalıyordu. Kimseye bir şey diyemiyor her şeyi içime atmaya çalışıyordum. Yoongi'nin ve Jennie'nin hayatını tehlikeye atan o aptal beynime bin kez tükürmek istemiştim. Koltuğa geçip öylece boş boş tavanı izlemeye başladım. Gözlerimin önündeki bu pürüzsüz beyazımsı tavan bile hayatımdan daha güzeldi. Ertesi gün okul olacağı için uyumam gerektiğini bilsem de gözüme bir gram uyku girmiyordu. Gözlerimi yumdum ve öylece kendimi gecenin sessizliğine bıraktım.
...

Sabah gözlerimi Jennie'nin söylenmeleri ile aralamıştım.
-Az susun az be. (Lisa)
-Hah şükür Lisa hanım uyanabildiniz
Haydi haydi kalk giyin geç kalacağız. (Jennie)
Aishh hadi ama sabah sabah okul mu okul ne bu tantana. Öfkeler savurarak yerimden kalktıktan sonra yukarı üstümü giymeye çıkmıştım.


Saçlarımı düz bırakıp hafif sırıtmayan bir makyaj yaptıktan sonra aşağıya indim.
-Eşyalarını topladın diye umuyorum. (Rose)
-Ne eşyası? (Lisa)
-Ah biliyordum unuttuğunu. Ne eşyası olabilir şapşal. Kıyafetlerini diyorum hani evimize gidicez ya bugün. (Rose) diyip gülen Rose a herkes eşlik etmişti. Salaklığıma yanıp söylenerek eşyalarımı almak için odaya çıktım. Kısa bir süre sonra hepimiz hazır olmuş ve okula gelmiştik.
...

Okul bir tür kanser yuvası gibi beni verem etmeyi başarıyordu. Bu dönem başladığı zamandan beri ruh halim darma duman olmuş dengem pert olmuştu. Çıkışa doğru kulağımda kulaklık ile dalgın bir vaziyette ilerliyordum biri kolumdan tutup durdurana dek.
-Hey! (Sehun)
-Ah Hey! (Lisa)
-Hiç iyi gözükmüyorsun iyi misin? (Sehun)
-İyiyim ya. Dalmışım öyle diyerek gülümsedim. İyi olduğumu söylerken artık iyi bir oyuncu olmuştum sanırım.
-Ah sormayı unuttum noldu bir şey mi oldu? (Lisa)
-Aslında biraz yardımına ihtiyacım var sanırım. (Sehun)
-Ne konuda? (Lisa)
-Bana kimyada ki son konuyu anlatabilir misin? (Sehun)
-Ne zaman? (Lisa)
-Sen ne zaman istersen. (Sehun)
Ah hadi ama birde bu çıktı başıma. Aslında iyi olabilirdi. Sehun yan sınıftan bir arkadaşımdı ve uzun zamandır buluşmamıştık. Gerçi şu son zamanlar da kimseyi görmeye fırsatım olmamıştı.
-O zaman bu akşam kütüphane de bekliyorum. (Lisa)
-Sen var ya sen Birtanesiin oluur.(Sehun) diyerek yanağımdan bir makas aldı. Okuldan çıktığım zaman sanki bir hapishaneden çıkmış mahkum özgürlüğü gibi bir his üzerime çöküyordu.
...
Kızlara haber verip kütüphaneye geçmiştim. Sehun gelmiş hatta kitaplarını açıp konuya ön hazırlık yapıyordu.
-Selam. (Lisa)
-Ah selam. (Sehun)
Kısa bir selamlaşmadan sonra konuya girmiştik. Yaklaşık bir buçuk saat sonra işimiz bitmiş Sehun a çözmesi için soru vermiştim. İçecek bir şeyler almaya gidip geldiğim de sehun kafasını kitaplara gömmüş göz kapakları çoktan kapanmıştı. Bir buçuk saatte beynimizi bu masada bırakmıştık haklıydı tabi. Kedi gibi masum ve tatlı görünüşüne bakarak gülmüştüm. Sonra yavaşça onu uyandırdıktan sonra kahvelerimizi içip ayrılmıştık. Saat daha sekizi çeyrek geçiyordu. Gizemli evin önüne gidip sadece dışarıdan izlemeye başladım. Bir ağacın kenarına oturup uzun uzadıya bakıp dalmıştım. Neydi bu? Üzerime düşen ne tür bir lanetti?
Hava iyice kararmış, etrafta uğuldayan böcek dışında ses kalmamıştı. Kabul etmeliyim ki bu ev geceleri efsane ürkütücü oluyordu. Daha fazla durmadan arabaya doğru yürüdüm. Ağaçların ardındaki parlaklık bir var olup bir yok olmaya devam ediyordu. Eve gidip düzgün bir uyku uyumak istiyordum. Yüz yıllar boyunca uyanmayacağım bir uyku...
...
Eve geldiğim de Jennie odasında, Jisoo televizyon başında ve Rose ise dışarıdaydı. Odama çekilip üzerimi çıkardıktan sonra kendimi yatağa bıraktım.
...
Sabahlardan nefret ettiğimi bir kez daha Jennie'nin bana bağıran sesleri ile anladım. Yataktan söverek kalkıp üzerime beyaz sweat ve kot pantolon geçirip aşağı indim. Aptal bir okul günü yine başlıyordu. Okula geldiğimiz de kantine oturmaya geçmiştik. Diğerleri de gelmiş oturmuşlardı.
-Yokluğunuz hissediliyor yemin ederim ya. (Jimin)
-O kadar çok mu özledin? (Rose)
-Vıcıklaşmayın lütfen. (Lisa)
-Kudurmaa. (Jin)
-Ne kudurcam be. (Lisa)
-Belli zaten orası tabi canım. (Taehyung)
-Aman ne haliniz varsa görün be.(Lisa) şakalaşırken sinirimi bozmuyor değillerdi.
Jungkook kahve tonlarında bir sweat altına da siyah kotunu giyinmiş sadece oturmayı tercih ediyordu. Bu hali ve tavrı insanları kendine çekecek etkideydi. Ya da sadece beni çekme gücü vardı. Bilmiyorum. Ah ne diyorum ben kendine gel Lisa Manoban. 'çocuğun içine düştün.' iç sesimi acilen aldırmam gerekiyordu anlaşılan. Haklı olabilir ama konumuz şuan da bu değil o yüzden iç sesim kadar gereksiz aptal başka bir şey yok.
Zile yakın sınıfa çıkmış lanet dersin başlamasını beklemeye başlamıştık.
...
Okul bitmiş herkes bir yere dağılmıştı. Ben yine gizemli eve gidip sadece boş boş oturmayı planlıyordum. Dediğimi yaparak gizemli eve geldim ve bir ağacın dibine oturup izlemeye başladım. İzledim izledim izledim... Saatlerce sadece eve baktım ve izledim. Tam o sırada üst katta geçen kafede gördüğüm yaşlı amca belirdi ve bana bakmaya başladı. SEN! diyip koşarak evin içine girdim. En üst kata geldiğim zaman amca burda yoktu.
-HADİ AMA SAKLAMBAÇ MI OYNAYACAKSIN?! ÇIK ORTAYA! (Lisa)
Diye bağırdım, bağırdım ve tekrar bağırdım. Ama ortada ne bir amca ne bir ses hiçbir şey yoktu. Sinirim iyice bozulmuştu. Yere çöküp bağıra bağıra ağlamaya başladım. Boğazlarımı kesen bir bıçak acısını umursamadan çığlıklar attım. Delirmeye başlamama az kalmıştı. Ne zaman eski hayatıma dönecektim bilmiyordum. Ne kadar saat ağladım bilmiyorum ama gözlerim kıpkırmızı ve şiş bir hal almıştı. Arabaya gidip yüzüme makyaj yapıp kapattıktan sonra eve doğru yol aldım. Telefonumun çalması ile kendime gelip telefonu açtım.
-Efendim? (Lisa)
-Nerdesin? (Jennie)
-Yoldayım geliyorum noldu? (Lisa)
-Sahile gel orada bekliyoruz seni. (Jennie)
Onaylayıp telefonu kapattım ve sahile doğru yürümeye başladım. Bizimkilerle güzel bir akşam yemeği yedikten sonra eve gitmek için ayaklandık.
Eve geldiğim de direkt odaya çekilip yatağa girdim. Uyursam her şeyin geçeceği hissini seviyordum. Hiçbir şey geçmiyordu biliyordum ama bir nevi teselli ediyordu.

...
Gözlerimi açtığım da saat gece ikiyi gösteriyordu. Yatakta oturur pozisyon alarak boş boş duvara bakmaya başladım. Ayağa kalkarak mutfağa su almaya indim. Geri geldiğim de tek isteğim uykuma kalan yerinden devam etmekti. Yatağa yanaştım ve tam yatacakken arkadan gelen iki elle duraksadım. Elleri ile ağzımı kapatmış ve sessiz olmam için kulağıma fısıldamıştı. Tir tir titreyen vücudum ve vücuduma dokunması ile yayılan sıcaklık kendini açıkça belli ediyordu.
-Şimdi sana tek bir uyarı yapıp gidicem ve  dinle beni gerçekten dinle.
Ellerini yavaşça çektiğin de yüzümü kendisine döndürmüyor arkamdan konuşuyordu.
-O eve gitmekten vazgeç ve hayatına devam et.
-Ciddi diyorum artık gitme uyarıma önem versen iyi edersin.
-S-sen de kimsin? (Lisa)
Sonunda şaşkınlığımı yenmiş ve ağzımdan bir iki kelime çıkarmıştım.
-Kim olduğum önemli değil dediğimi yap Lisa Manoban.
Adımı nereden biliyordu? En önemlisi evi nereden biliyordu? Tam arkamı dönüp bir şey diyecekken pencereden çıkmış ve gitmişti. Arkadan gördüğüm adam kimdi? Sırtından çıkarmaya çalışsam da pek fazla başarılı olamamıştım. Gecenin karanlığın da simsiyah giyindiği için de tam olarak kendini belli etmiyordu. Kim olduğunu düşünüp dururken korkularımın duygularımın önüne geçtiğini hissediyordum. Yatağa uzanıp düşüncelere dalmaya başladım.
Sabah olduğun da lanet bir okul günü daha başlıyordu. Ayaklandığım sırada yatağın kenarında duran siyah eldiven dikkatimi çekti. Ah işte demek bunu düşürdün seni zeki uyarıcı. Tek yapmam gereken bu eldivenin sahibini bulmaktı...

Cursed LoopHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin