~41~

1.1K 94 37
                                    

Jungkook gittiğinden beri odamdan çıkmamıştım. Nereye gittiği hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Fazla ileri gitmiş miydim? Sanırım evet. Ağzımdan bir anda çıkan kelimelere hakim olamamıştım. Jungkook'un kalbini kırmak isteyeceğim en son şeydi. Onun kalbini kırdığımı bilmem boğazımda yumru oluşmasına sebep oluyordu. Konuşurken gözlerimin içine baktığında içindeki hüzün ve özlem dolu bakışı görmüştüm. Benim yüzümden...benim yüzümden canı yanmıştı. Gerçekten aptalın tekiydim. Telefonumu elime alarak Jungkook un isminin üzerinde baş parmağımı gezdirip durdum. Aramak için cesaretim yoktu. Vazgeçerek yataktan ayağa kalktım. Banyoya doğru ilerleyerek Jungkook'un baktığı duvara doğru bakmaya başladım. Garipti. Üzerinde hiçbir şey yazmıyordu. Anlattıkları olay ise saçma bir hal almaya başlamıştı. Parmaklarımı duvarın üzerinde gezindirmeye başladığım da garip bir şeyler hissetmeye başlamıştım. O evde hissettiğim enerjiyi şuan parmak uçlarımda hissediyordum. Garipti. Daha doğrusu değişik bir şeyler vardı. Gözlerimi kapatarak duvara dokunmaya devam ettim. Bir fısıltı ile olduğum yerde durdum.

"Bana doğru gel"

Ne demekti bu? Kime doğru gidecektim? Gittiğim yer neresiydi?

"Bana gel ve bu yaşadıkların son bulsun."

Yaşadıklarım son bulsun mu? Ama nasıl?
-Sana nasıl geleceğim? (Lisa)
Cevap vermem gerektiğini anladığımda ağzımı açıp konuşmuştum.

"Sence de artık bıkmadın mı?"

-Neden bahsediyorsun? (Lisa)

"Tüm acılarına son ver Lisa. Benimle gel. Benimle gel ve arkadaşlarını tehlikeliye atma."

-Nereye geleceğim? (Lisa)
Fısıldayan sesin dediklerini düşündüğüm de mantıklı gelmişti. Arkadaşlarım tehlikeye girmemiş olup tüm acılarım son bulacaktı. Gitmeli miydim yoksa kalmalı mı?
-Neredesin? Nereye gelmem gerekiyor? Açıkla bana.(Lisa)

" Uzaklara Lisa. Çok uzaklara. Hayatına son vermen ile birlikte gidebiliriz."

-Hayatıma son vermek mi? (Lisa)

"Daha fazla burada kalamazsın. Sen lanetlisin Lisa lanetli."

-Ne demek istiyorsun? Sen neredesin? Hayatımı bitirmek istemiyorum. Onlardan ayrılmak onları bırakmak istemiyorum.(Lisa)

"Benimle geleceksin. Zorundasın."

-SENİNLE GELMEYECEĞİM! (Lisa)
-GİT BAŞIMDAN! SENİ İSTEMİYORUM! (Lisa)

Bağırmamla fısıltı yok olmuş bileğimi bir elin kavraması ile gözlerimi açmıştım. Gözümden iki damla yaş akana kadar ağladığımı farketmemiştim bile.
-Lisa iyi misin ne oluyor? (Yoongi)
-LİSA KENDİNE GEL! (Jennie)
Gözlerimi açık fakat tepkisiz bir şekilde dikiliyordum. Konuşmak istiyordum ama konuşamıyordum. Konuşacak halim, ağzımdan çıkacak kelimelerim yoktu. Konuşmak acı verici bir hal almıştı. Konuştuklarını duyuyordum fakat en ufak tepki dahi gösteremiyordum. Yoongi omuzlarımdan sarstığı an ayakta duran bedenim daha fazla dayanamamış ve yere yığılmıştı.
-LİSAA! (Rose)
Gözlerimi kapatmış Yoongi'nin kucağında yatıyordum. Bacaklarım yerden havalandığı zaman Yoongi'nin beni kucağında taşıdığını anlamıştım. Yavaşça beni yatağa yatırdığında üzerime örtüyü iyice örtmüştü. Konuşmalarını duyuyor ama gözlerimi açamıyordum.
-Onu tek başına bırakmak iyi bir fikir olmadığını biliyordum. (Jennie)
-Ne diye tek başına bıraktık ki? (Hoseok)
-Az önce neler yaşadığını merak ediyorum. (Jimin)
-Kötü kabuslar peşini bırakmıyor ve bizim elimizden bir şey gelmiyor. Ne yapacağız? (Namjoon)
-Bilmiyorum. Bilmiyorum. Sıçtığımın evinde ne yapacağımızı bilmiyorum. (Taehyung)
-Ses...
Diyip susmuştum. Sesi anlatmak istesemde anlatacak halim yoktu. Kısık sesime karşılık dikkatler bana döndüğünde gözlerimi açmak için çabaladım. Yoğun uğraşlarım sonucunda göz kapaklarımı açıp karşımda meraklı gözlerle bana bakan kafalara döndüm.
-Lisa iyi misin? (Jin)
-I-iyiyim. (Lisa)
Uzun süre sonunda sesim çıkmıştı. Kafam anca yerine gelmiş olduğum yerde doğrularak oturmuştum.
-Onunla gitmemi söyledi. (Lisa)
-Ne? (Jimin)
-Eğer onunla gidersem sizin için tehlike kalmayıp tüm acılarım yok olacakmış. (Lisa)
-Kiminle gideceksin Lisa anlamıyorum. (Hoseok)
-Lisa sakın. (Taehyung)
-Taehyung ne oluyor anlamıyoruz. (Jennie)
-Lisa sakın o sesi dinleyeyim deme. (Taehyung)
-Dinlemem için çok ısrar etti. Zorunda olduğumu söyledi. (Lisa)
-Zorunda falan değilsin anladın mı beni? Onunla hiçbir yere gitmeyeceksin.(Taehyung)
Korkuyla dizlerimin önüne çökmüş ellerimi tutarak gözlerime bakıyordu. Endişesi her yönden belli olurken Jennie lafa atlamıştı.
-Biri bize ne olduğunu anlatabilir mi? (Jennie)
-O ses...o ses ne bilmiyoruz. Ama eğer Lisa onunla giderse bir daha asla geri dönemez. (Jimin)
-Neden? (Jisoo)
-Çünkü onunla gitmesi demek ölmesi demek. (Jin)
-Nasıl yani? (Rose)
-Ne ölmesinden bahsediyorsunuz olum siz?! (Yoongi)
-O ses ölüme teşvik ediyor Lisa sakın dinleme onu söz ver bana. (Taehyung)
-Söz diyemem Taehyung ama onu dinlememek için uğraşacağım. (Lisa)
-Sen kafayı mı yedin nasıl söz veremem diyorsun? (Namjoon)
-Lisa yalvarırım onu dinleme. Bir kişi daha kaybedecek gücüm yok. (Taehyung)
-Taehyung. Onu dinlemeyeceğim endişelenme tamam mı? (Lisa)
-Şimdi beni yalnız bırakır mısınız? Uyumak istiyorum. (Lisa)
-Yalnız mı? Şaka mısın kızım sen? (Jennie)
-Jennie lütfen. (Lisa)
-Hay-
-Beni rahat bırakın sadece uyumak istiyorum. (Lisa)
Israrlarım karşısında daha fazla direnmemiş ve odadan çıkıp kapının önünde durmuşlardı. Yatağa iyice sinip tüm olanları düşünmeye başladım. Olayı çözemiyordum bir türlü. Karmaşık bir bulmacanın içinden çıkmaya çalışan küçük karınca gibiydim. Jungkook neredeydi?

Elime aldığım telefonla Jungkook'un ismini tuşladım. Telefonu çalıyordu. Çalıyordu fakat karşı taraftan açan kimse yoktu. İki defa arama sonucunda pes edip mesaj yazmaya karar verdim.

Lisa: Jungkook, lütfen aç.
Gerçekten öyle demek istemedim.
Özür dilerim...
(Mesajınız iletildi)

İletildi yazısı ile ekrana baktım. Gerçekten pişmandım ve o sözleri söyleyen kesinlikle ben değildim. Nasıl söylediğim hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Umarım kendimi affettirme çabalarıma karşı gelmezdi. Başımda canımla ilgili tehdit varken Jungkook'u düşünüyor olmam da bencillik miydi? Ben bencil değildim. Sadece kendimi düşünecek aptalın teki değildim. Bana nasıl bencil derdi? Şuan da onu düşünmem adil miydi? Hiç sanmıyorum. İçim hiç rahat olmadığı için telefonu çıkarıp bir mesaj daha yazdım.

Lisa: Belki beni affetmeyeceksin ama ben gerçekten o sözleri  söylemek istemedim.
O an ben değildim, ben değildim Jungkook.
Lütfen affet.
(Mesajınız iletildi)

İletildi yazısı iyice canımı sıkmaya başlamıştı. Neden telefonuna bakmıyordu ki? Kafamda daha fazla düşünceye yer vermeden gözlerimi kapatıp uykunun esir almasını bekledim.

Gözlerimi açtığımda o evin önündeydim. Etrafa bakındığım da arkası dönük bir kız gördüm. Önünde de...önünde de Jungkook vardı. Kızın Lalisa olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. Fakat bu sefer mutlu gözükmüyordu. O ikisi tartışıyor gibiydiler. Kızın sesi buğulu gelse de Jungkook un sesi yanımdaymış gibi net geliyordu. "Burda bencilsin işte." diyordu Jungkook. Kızın fısıltı şeklinde gelen sesinden ne dediğini anlamasam da el hareketleri ile ne kadar sinirlendiğini görebiliyordum. "Vazgeç artık. Şuraya bak ne hale geldin farkında değil misin Lalisa?!" bu laflardan sonra kız Jungkook un göğüsünden iterek vurmaya başlamıştı. Jungkook sakinleştirmek adına kıza sarıldı. Kafasını göğüsüne gömdü. O güzel kokusunu içine çekti kız. Ağlıyordu. Ağlarken dediği bir kaç şey kulağıma gelmişti.
" Elimde değil. Elimde değil."
"Bana destek olacağını söylemiştin."
"Jungkook. Korkuyorum."
Jungkook gözleri dolu şekilde kıza sanki hiç bırakmayacakmış gibi sarılıyordu.
"Biliyorum Lalim biliyorum. Ben her zaman senin yanındayım."
Hem ağlıyor hemde saçlarına öpücükler bırakıyordu. İki aşık orada çaresizce birbirine tutunuyordu. İçim de hissettiğim buruk his neydi? Keşke dedim. Keşke Lalisa gibi şanslı bir kız olsaydım. Ama değildim. Hemde hiç değildim.

Gözlerimi açtığımda gördüğüm anı yüzünden gözümden yaş düşmüştü yanağıma. Hem buruk hem de çaresiz bir göz yaşı...

Cursed LoopHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin