~28~

1.2K 99 8
                                    

Soğuk hava kendini iyice belli etmeye başlamıştı. Gece yağan yağmurun soğuğu sanki sabah yağmış gibi hissediliyordu. O soğuğa karşı üzerimde siyah bir sweat altımda ise kotum vardı. Kafama sarı beremi taktıktan sonra gözlüğümü de almıştım.


Dünya neydi? Bu hayatı yaşama amacımız var mıydı? Aldığımız her bir nefes neye bedeldi? Yaşıyordum, nefes alıyordum ama ne içindi? Bilmiyordum. İyice çıkmaz bir sokağa gömülmüş vaziyetteydim. Attığım çığlıklar bir tokat gibi yüzüme vuruyor dışarıya en ufak bir sesini bile duyurmuyordu. Dönüp dönüp duruyordu. Neydi? Sürekli tekrarlayan ses miydi? Fısıltı. Evet fısıltıydı. Fısıltı da değil fısıltılardı. Yakamı bırakmayan o lanet fısıltılardı. Sürekli beynimin içini bir böcek gibi kemiren fısıltılardı. Deliriyor muydum? Yoksa çoktan delirmiş bir hal almış mıydım?
-Lisa. (Jin)
Jin'in sesi ile düşünce bulutumun içinden sıyrılıp aralarına dönmüştüm.
-Hı? (Lisa)
-Dur tahmin edeyim dediğimiz hiçbir şeyi dinlemedin?(Jin)
-Ah...ıhh yanii biraz olabilir belk-
-Tamam tamam. Şimdi diyoruz ki herkes yemeğini yediğine göre eve doğru yol alalım. (Yoongi)
-G-gidelim ama...
Sustum. Göz bebeklerim yerle bir olmuş tek bir noktaya odaklanmıştı. Zaman durmuş sanki her şey üzerime doğru geliyordu. Duvardaki tablolar, tavandaki lambalar ve masaların her biri bana doğru dönmüş bir köşede sıkışıp kalmıştım.
-Ama? (Jimin)
Jimin'in sesi ile kendime gelerek ne diyeceğimi, cümlelerimi nasıl bir düzene sokacağımı düşündüm. Cümleler boğazıma sıra sıra dizilmiş ağzımdan çıkmamak için büyük çaba içerisinde çırpınıyorlardı. Sonunda kendimi toparlayarak cümlemi devam ettirdim.
-Ama hepiniz tehlikeye karşı adım atmış olacaksınız. (Lisa)
-Seni yalnız bırakacağımızı sanmıyordun herhalde. (Rose)
-Aslında olayı yalnız hallet-
-Sana karar verme hakkını sunan yok Lisa. Şimdi sesini kes ve arabaya bin gidiyoruz. (Taehyung)
-Ama-
-Ama falan yok bin şuraya. (Hoseok)
Anlaşılan beni konuşturmamak için yemin etmişlerdi. Daha fazla direnmeyi bırakarak arabaya bindim. Gidiyorduk. Büyük cehennem ateşine göz göre göre giriyorduk. Açılan bu koca çukurun içinde boğulmaya gidiyorduk. İlk başta bir kişi ile başlayan bu uzun yolculuk şuan on bir kişi ile devam ediyordu. Aslında şu anda on kişi devam ediyorduk. Jungkook sabahtan beri ortada yoktu. Nereye gittiğini ve ne yaptığını merak ediyordum. En azından destek falan çıksa olmaz mıydı? Düpedüz odun parçasının tekiydi. Ama oda haklıydı. Bu mevzu daha önce de başına gelmiş en sevdiği kişiyi bir gecede kaybetmişti. En acısı da öldü mü yaşıyor mu onu bile bilmiyordu. Korkuyordum. Bende böylesine bir gece de ortadan kaybolmaktan korkuyordum. Bir daha onları göremeyeceğim aklıma geldikçe deli gibi korkuyordum. Kendimi inandırmak istesem de olmuyordu, yapamıyordum. Derin bir nefes alıp verdikten sonra kafamı cama yaslayıp gözlerimi kapadım.
... 
Gözlerimi açtığımda çoktan piknik alanına gelmiştik.
-Buraya daha önce geldiğimizi hatırlıyorum sanki. (Jisoo)
-Evet. Piknik için gelmiştik. Her şey zaten o zaman başladı. (Lisa)
-Ama ben ev falan görmüyorum. (Rose)
-Çünkü ormanın içinde ıssız bir yerde. (Yoongi)
-Kızım sen orayı nasıl keşfettin? (Hoseok)
-Onun aptal merakı keşfetti diyelim. (Jungkook)
Gelen sese karşılık tüm dikkatler onun üzerine çekilmişti. Ne zaman gelmişti o buraya? Ayrıca merakıma aptal deme hakkını ona kim veriyordu? İyice sinirimi bozmaya başlamıştı. Tamam aptal bir merakım var bu doğru ama onun her defasında bunu dile getirmesi sinir bozucuydu.
-Jungkook. (Namjoon)
-Ne zaman geldin olum? (Taehyung)
-Ben hep buradaydım Hyung. (Jungkook)
-Gelmeyeceksin sanmıştım. (Lisa)
-Gelmedim zaten duyduğun gibi buradaydım. (Jungkook)
-Terslemek yerine insan gibi konuşamaz mısın sen? (Lisa)
-İnsan olana konuşurum. (Jungkook)
Aishh cidden. Bravo büyük bir laf yedim şimdi. En iyisi göz devirip sesimi kesmekti.
-Düğüne mi gidiyorsunuz hepiniz gelmişsiniz. (Jungkook)
-Olayı çözmeye geldik biliyorsun. (Jennie)
Jungkook'un ağzından bir kahkaha çıkmış ve sözlerine devam etmişti.
-Çözmek mi? Cidden komiksiniz. (Jungkook)
Sustu. Sustum. Sustular. Kimse konuşmadı derin bir sessizliğe gömülmüş ölüler gibiydik.
-Jungkook yeter. (Jimin)
-Ne yeter?Haksız mıyım Hyung? Bilmiyor musun kaçış yolu yok. (Jungkook)
-SENİN BU APTAL TAVRIN YÜZÜNDEN LALİSA'YI KAYBETMEDİK Mİ ZATEN! (Jimin)
Jimin'in lafı üzerine Jungkook'un gözleri iyice dolmuş Jimin'e büyük bir öfke ile bakıyordu.
-Öyle mi dersin? (Jungkook)
-EVET ÖYLE DERİM. ŞU APTAL SESİNİ KES ARTIK! (Jimin)
-JİMİN! (Taehyung)
-NE JİMİN NE NE!? (Jimin)
-KESİN SESİNİZİ YETER! (Jin)
Jungkook'a döndüğüm de yumruğunu sıkmış yere bakıyordu. Gözleri. O gözleri şuan sulu bir tabaka içindeydi. Kimseye bakmıyor yumruğunu sıkıp sadece yeri izliyordu. Namjoon Jungkook'un yanına gidip omuzuna dokunduğu anda Jungkook dönüp Jimin'e baktı. Jimin de ona sinirli bakışları ile karşılık verdiğinde Jungkook arkasını dönüp çekip gitti.
-JUNGKOOK! (Namjoon)
-Bırak gitsin. (Jimin)
-Jimin kendine gel. Bu konu da onun çok hassas olduğunu biliyorsun. (Jin)
Jimin sustu. Pişman olmuştu ama iş işten çoktan geçmişti. Çok çabuk sinirlenen bir yapısı vardı. Kızlarla olanları izliyor sadece susuyorduk.
-Lalisa. (Lisa) dedim sonra sustum.
Hepsi bana doğru bakınca cümlemi devam ettirmeye karar verdim.
-Lalisa çok önemli biri olmalı.(Lisa)
-Önemliydi. Her şeyden çok önemliydi. (Taehyung)
Dedikten sonra gelmemizi işaret ederek ilerlemeye başladı. Jimin en arkada durmuş Jungkook'un gittiği yola bakıyordu. Derin pişmanlığını hissedebiliyordum. Omzuna dokunarak seslendim.
-Jimin? (Lisa)
-Ha. Efendim? (Jimin)
-Gidiyoruz. (Lisa) diyerek gülümsedim. Ardından beraber eve doğru yol almaya başladık. Ormanın içinde ilerlerken ağaçlar sanki daha da çoğalmış gibi gelmişti.
-Lisa cidden bu evi bulmak için çok uğraştın mı? (Rose)
Rose nin böceklerle olan savaşını izlerken ufak bir kahkaha fırladı dudaklarımdan.
-Hmm sanırım. (Lisa)
Eve gelmiştik tam önünde durmuş dışarıdan bakıyorduk.
-Woahh. Bu ev çok eski olmalı. (Jisoo)
-Öyle. Yaklaşık bin yılı vardır.(Jimin)
-Evin yeri ve kendisi de bakım görse çok güzel olurdu. Ne diye başı boş bırakılmış ki? (Rose)
-Evet yanında gölü bile var. (Hoseok)
-Aishh cidden bunu mu düşünüyorsunuz? (Jennie)
Diyerek gülmeye başladı. Kapıya doğru adım attım. Kapı kolunu tuttuğum anda duyulmayacak sessizlikte bir ses 'Sakın yapma' diye fısıldadı. Sesi duyar duymaz başıma giren ağrı ile kafamı ellerim arasına alarak yere çöktüm. Fısıltı. Fısıltılar. Tekrar ve tekrar beynimi kemiren o Fısıltılar başlamıştı. Biri konuşuyor diğeri susuyor hep birlikte konuşuyorlardı. Yere yığıldığımı görür görmez başıma toplanmışlardı.
-LİSAA! (Jennie)
-Lisa iyi misin Lisa kendine gel. (Yoongi)
Seslerini duysam bile onları göremiyor en ufak bir cevap dahi veremiyordum. Görüntü gittikçe bulanık bir hal almaya başlamıştı. Mideme saplanan ağrı ile ormanda bile yankı yaratacak şiddette bir çığlık fırladı dudaklarımın arasından. Ardından siyah... Simsiyah bir görüntü ele geçirdi görüş alanımı. Siyahlar içinden birini gördüm. Önümde tam karşımda bana doğru yürümeye başladı. Beyazlar içinde olan insan bu siyahlık alana renk katıyordu. İyice yaklaşmaya devam etti. Yaklaştı. Yaklaştı. Yaklaştı. Ve sonra aniden durarak bana bakmaya başladı. Onun ışığından dolayı yüzünü göremiyordum.
-S-sende kimsin? (Lisa)
Ağzımdan tek tek çıkan bu kelimeler karşımda duran şeyi güldürmüştü.
-Komik bir şey olduğunu sanmıyorum. Kimsin dedim? (Lisa)
-Ah Lisa çok asabisin.
-Sana kimsin dedim!? (Lisa)
-Kim olduğumu sonra öğrenirsin. Bu eve gelme huzurumuzu bozuyorsun.
-Huzurunuzu mu? Bu evde huzur mu olur?(Lisa)
Durdu. Ve arkasını dönerek yürümeye devam etti.
-Hey! Hey kimsin dedim? (Lisa)
Ayağa kalktım ve peşinden koşmaya başladım. Olmuyordu bir türlü ona yetişemiyordum. Sanki...sanki dağlar kadar fark vardı aramıza. Nerden geldiğini bilmediğim bir rüzgar yüzüme vurmaya başladı. Tüm gücümü toparlayarak peşinden gittim. Yaklaşmıştım. Tam elimi koluna değdirecektim ki büyük bir çığlık atarak beni geriye püskürttü. Kızların sesini duyduğumda görüntüm yerine yeni yeni gelmeye başlamıştı.
-Lisa Lisa. (Rose)
-Ah. Başım. (Lisa)
-Lisa uyandı uyandı. (Jisoo)
Sarılmalara karşılık ne olduğunu sordum. Geriye tek hatırladığım şey o insan ve bana bakan öfke dolu kırmızı gözleri...

Cursed LoopHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin