~24~

1.3K 97 4
                                    

Okul sonrası hep birlikte bir kafeye geçmiştik. Kafamdaki bin bir türlü düşünce ile boğuşurken ortamdan tamamıyla soyutlanmış bir haldeydim. Bedenim burada ama ruhum çıkan koca bir savaşta. Bir yandan çantamda ki eldiven bir yandan ise kafamın için de dönüp dolaşan uğultulu fısıltılar... Hepsine kafa yoracak kadar yeterli enerjim yoktu. Tükenmiştim, etrafımı duymaz önümdeki bardağı görmez olmuştum. Evet az önce önümde ki bardağı görmeyip yere doksan derece yapacak şekilde düşmesini sağlamıştım. Bu aptal sakarlığım yüzünden kısa bir anlığına masadakiler masamıza dönüp baksa da geri önlerine dönmüşlerdi.
-Lisa iyi misin? Çok dalgın görünüyorsun ve yüzün solmuş. (Rose)
-Ha ben mi? Ah evet iyiyim sıkıntı yok bardağı görmedim bir an sadece. (Lisa)
-İyi olduğuna emin misin? (Jisoo)
-Aynen sanki bize söylemediğin bir şeyler var gibi hissediyorum doğru mu? (Jin)
Aishh cidden yok dersem yalan konuşmuş olacaktım. Gerçi okulun başından beri hepsine yalan konuşuyordum. Onlardan bir şeyler saklamak hiç huyum değildir fakat kendi iyilikleri için evet kendi iyilikleri için onlara sürekli yalan konuşup bu işe bulaştırmak istemiyordum. Jennie ve Yoongi bana doğru ne diyeceğimi bekleyen meraklı gözlerle bakıyorlardı. Yalan konuşsam bile onlar gerçeği biliyordu evet ama diğerleri bilmiyordu.
-H-hayır. Niye saklıyim ki? (Lisa)
Alnımdan dökülen ecel terleri miydi neden bir anda etrafı sıcak sarmıştı ki. Vicdan azabı duymuyor değildim sürekli yalan konuştuğum için fakat başka bir çarem yoktu. Her şey düzeldiği zaman eski haline döndüğü zaman işte o zaman anlatabilirdim. Hiçbir tehlikenin kalmadığı ve onları tehlikeye sokmayacağım o zaman da anlatacaktım.
-Buna inanmamız gerekiyor sanırım. (Taehyung)
-Ne zorladınız bir şeyim yok diyor kız işte. (Yoongi)
-Aynen öyle sadece dalıyor ve bize misafir getiriyor dalma ben dalarım sana. (Jennie) diyip koluma hafif vurarak gülmüştü.
Sanırım Jennie ve Yoongi durumu kurtarma çabam da yardıma koşmuş ve kurtarmışlardı.
-Şaka yapıyorum baksana Lisa'nın haline ecel terleri döktü iki saniye de. (Taehyung)
-Ne? Ecel teri mi ah saçmalama. (Lisa) diyip güldüm. Herkes gülmüştü fakat Jisoo ve Rose hala bana bakıyor ve soran gözlerle bakıyorlardı. Ah hadi ama bu yalana inanmış olmaları gerekiyor yani umarım inanmış olurlar. Her şey niye böyle bulmaca gibi labirent işine dönüyor ki anlamıyordum. Daha ne kadar böyle oturup sohbet ettik bilmiyorum ama kafeden çıktığımız zaman gökyüzü çoktan kararmış hatta gecenin siyahına bürünmüş bir vaziyette duruyordu. Biraz yürüyeceğimi söyleyerek yanlarından ayrılmıştım. Kafamı dağıtmak ve düşüncelerden kurtulmak için yaptığım tek iyi şey kulaklığımı da takarak sadece yürümekti sanırım. Kimseye açıklama yapmadan sadece yürümek, kimseye yalan söylemeden sadece yürümek...
Kulaklığımdaki müziğin ritmine öyle dalmıştım ki bunu önüme çıkan koca bir ağaç ile anladım. Bir iki adım daha atsaydım ağacın içine bodoslama çarpacaktım. Telefonumu çıkarıp baktığım da saat gece 11 olmuştu. Zaman ne ara böyle ilerlemişti hiçbir fikrim yoktu. Sanki zaman bir suydu ve musluğu açtığımız zaman su yerine zaman akıp gidiyordu. Zaman... Kimisine göre ayların yılların geçmediği zaman... Kimisine göre saniyesinde yılların geçtiği zaman...
Ne garip bir kavram bu zaman? Benim zamanım hangisi? Bugün için ikinci seçeneği tercih etsem bile bu lanet eve bulaştığım günden beri seçeneğim hep birinci zamandı. Ne gecem geçiyordu ne gündüzüm, ne uyku uyuyabilir olmuştum ne de normal bir hayat yaşayabilmiştim. Dengem, bünyem ve hayatım birbirinin üstüne düşmüş kumdan kaleler gibi onu yıkacak koca bir denizi bekliyordu. Alt üst olmuş hiçbir düzenim kalmamıştı. Telefonumun çalması ile düşüncelerimin hepsi bir kenara kaydı.
-Efendim?(Lisa)
-Nerdesin? (Jennie)
-Bir ara sokak. Dar ve düz bir sokak. Kafamı en iyi dinleyebileceğim yerde.(Lisa)
-Lisa ne oldu? İyi misin? Konum at geliyim yanına? (Jennie)
-Bir şey olmadı Jen. Gelmene gerek yok birazdan ben eve geleceğim zaten. (Lisa)
-Bir şey olmadığına emin misin? (Jennie)
-Oldukça. (Lisa)
-Hemen eve gel bekliyorum hadi. (Jennie)
-Tamam tamam geleceğim zaten kapat haydi. (Lisa)
Diyip telefonu kapatmıştık. Eve gittiğim de bin saat sorguya çekileceğim için bir arabanın önüne atlamayı düşünmedim değil. Nasıl kurtulacağımı düşünürken Jennie'yi en iyi oyalayan şeyin dondurma olduğunu hatırlayınca yörüngem direkt market oldu. En sevdiği çilekli dondurmasını alırken Jisoo ya muzlu ve Rose ye ise kakaolu alıp marketten çıktım. Şansıma açık bir market bulmuştum ve sanırım galiba ilk defa şansım benden yana olmuştu. Eve doğru yürürken kapının önündeki ağacın dibinde bir köpek bana doğru bakıyordu. Kabul etmeliyim ki oldukça ürkütücü bir şekilde beni izliyordu. Koşar adımlarla evin kapısına gelip direk kendimi içeri attım. Geldiğim zaman Jennie'yi koltuğa oturmuş beni beklerken buldum.
-Ah size dondurma aldımm.! (Lisa)
-Kaçarın yok buraya gel sinsi yılan. (Jennie) diye koşarak üzerime gelen Jennieye karşı savunma yapıp kaçmaya başladım. Bu koşuşturma Jisoo ya çarpıp Jennie ile yere yuvarlanmamızla son bulmuştu.
-Ne yapıyorsunuz kızım. (Jisoo)
-Hepinize dondurma aldım ama hanfendiye bakar mısınız ne yapıyor. (Lisa)
-Hadi oradan dondurmaymış. Sonra görüşeceğiz seninle. (Jennie) dedikten sonra beni gıdıklamaya devam etmişti. Zaten çabuk gıdıklandığım için yerde kahkahalar içinde panda gibi yuvarlanıyorduk. Jisoo da dayanamamış bize katılmıştı ve seslerimiz evi inlettiği için Rose odasından çıkmış tam bize kızacakken nasıl onsuz eğlendiğimiz hakkında azarladıktan sonra oda bize katılmıştı. Yaklaşık yarım saat evin içi gürültüden yıkılacak vaziyete gelmişti. Gürültü olsa bile gerçekten eğlenmiştim ben onların yanında mutluydum. Onlar benim ailem ve her şeyim olan insanlardı. Onlarsız ne yapardım hiç bir fikrim yoktu. Bu düşünce aklıma gelince gözlerim dolmuş bir vaziyette dondurmaları tabaklara koymaya başladım. Kendime geldikten sonra kızların yanına geçip dondurmaları herkese verdikten sonra yiyerek sohbete daldık.
...
Kızlar odalarına çekildiği zaman sessizce evden çıkıp arabaya doğru yürümeye başladım. Evet her zaman planladığım gibi gizemli eve gizli bir şekilde gece herkes uyuduktan sonra gitmeye karar vermiştim. Arabaya bindiğim zaman içime gelen ürperti ile derin bir nefes aldım. Bu aldığım nefese tüm korkularım ve tüm korkaklığımı sığdırmıştım. Arabayı çalıştırıp yola koyulmuştum. Arka fonda çalan hafif tonda ki müzik bir nebze de olsa içimi rahatlatıyordu. Evin yakınlarına geldiğim de arabayı evden biraz uzağa park edip ormana doğru yürümeye başladım. Adımımı her attığım da vücudumu kaplayan titremeye engel olamıyordum. Kalbimin atan küt küt seslerini binlerce kilometre uzaktaki bir insanın duyma olasılığı yüzde doksan falan olabilirdi. Elimdeki fenerle yavaş yavaş ilerlemeye devam ettim. Evin önüne geldiğim de bir iki saniye duraksayarak kapının önünde dikildim. Bir yanım koşarak uzaklaşmamı bir yanım da deli gibi içeri girip ortalığı talan etmek istiyordu. Hangisini seçeceğim konusunda tabi ki ikinci seçenek gözüme daha cazip gelmişti. Kapıyı yavaşça ittigimde çıkan gıcırtı sesi iyice gerilmeme, ürpermeme sebep olmuştu. Feneri içeri doğru tutup ilerlemeye başladım. Koltuğun üstünde oturup bana bakan küçük kız ağzımdan ufak çığlığın çıkmasına sebep olmuştu.
-Bir anda önüme çıkmayı ne zaman kesersin tahminen? (Lisa)
-Ah hadi ama ben hep buradaydım bir anda çıkmadım ki. (Yoona)
-Muhtemelen sana öyle geliyor benim açımdan bakmanı tavsiye ederim. (Lisa)
-Niye geldin? (Yoona)
-Çok kaba olmadı mı bu sence? (Lisa)
-Gayet açık bir soru. (Yoona)
-Aishh. Başımda ki belanın ne olduğunu çözmeye geldim sence başka neden gelebilirim buraya?(Lisa)
Yüzüme bakmayı sürdürdü. Sonra gözleri bir anda arka tarafıma odaklanınca ne olduğuna bakmak için döneceğim sırada bir çift elin omzumu tutmasıyla yerimden sıçradım.
-Bizden gizli bir şeyler yaptığını biliyordum!(Jennie)
-S-senin ne işin var burada? (Lisa)
-Bir de soruyor musun? Kaç gündür sende bir şeyler olduğunu biliyordum ve evet seni takip ettim ve peşinden geldim. Bizsiz ne yapmayı planlıyordun?! (Jennie)
Arkamı dönüp Yoona'ya baktığım da çoktan yok olmuştu. Elimi kafama vurup ne diyeceğim hakkında açıklama bulmaya çalışıyordum.
-Yoongi nerede? (Lisa)
-Nerede olacak buradayım. (Yoongi)
Jennie'nin arkasından çıkan Yoongi ye karşı mahcup bakışlarımı sunmuştum.
-Ben sadece-
-Sen sadece evet bizim iyiliğimizi düşünüp bizden gizli işler çevirmeye çalıştın dimi. (Yoongi)
-Bir nevi böyle oldu diyebiliriz. Ama gerçekten-
-Gerçekten ne Lisa gerçekten ne? Başına bir şey geldiği zaman mı öğrenecektik ne yaptığını nelerle uğraştığını? Biz seninle bunu daha önce konuşmadık mı? (Yoongi)
-Sen hangi yoldaysan arkanda olduğumuzu söylemedik mi? (Jennie)
Onların bu sözlerine karşı gözlerim dolmuş en ufak bir cümle kuramaz olmuştum. Yoongi gelip sarıldığın da Jennie de diğer yanıma gelip sarılmıştı. Ayrıldığımız zaman konuşmaya başladım.
-Gördüğüm rüyalar sizi tehliye attığımın habercisiydi. Sizsiz ne yaparım ben nasıl yaşarım siz benim ailemsiniz canımdan ötesiniz. Sadece bu sırrı çözmeye çalışıyordum. Sizi tehliye atmak istemiyordum.
-Bak Lisa tehlike olsun olmasın ucunda canım yansın yanmasın yanında olacağım ve seninle birlikte bu sırrı çözeceğim. (Yoongi)
-Her zaman ne olursa olsun yanında olduğumuzu unutma sakın. (Jennie)
-İyi ki varsınız. Ama-
Lafımı bölen şey arkadan gelen bir tanıdık ses olmuştu.
-Bu yerde neresi böyle?...

Cursed LoopHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin