~53~

1.2K 106 74
                                    

Sabah güneş yüzünü gösterse de etrafa derin bir soğukluk hakimdi. Aldatıcı diye geçirdim içimden. Bazı şeyler gibi güneşte bizi aldatıyordu. Yüzünü gösterse de etkisini göstermeden öylece gökyüzünde duruyordu.
-Tam bir aldatıcı pislik. (Lisa)
-Bir şey mi dedin Lisa? (Jungkook)
-Güneşi diyorum...tam bir aldatmacadan ibaret. Yüzünü gösteriyor fakat etkisini gizliyor. Aynı zaman da cimrinin teki. (Lisa)
-Cimri? (Jungkook)
-Evet cimrinin teki. Isıtıcı özelliğini tek kendisine saklıyor etrafa yaymak yerine tüm özelliği kendisine alıyor. Bu hiç adil değil. (Lisa)
-Hayatın kanunu bu...güneş kendine bencil olabiliyorken insanlar etrafını düşünüp duruyor. (Jungkook)
-Ve en sonunda üzülüp tek kalan kendisi oluyor. (Lisa)
-İşte tam olarak bu döngü dönüp duruyor. Güneş ısıyı insanlara verdiğin de onların onu bırakıp gitmesinden korkuyor olabilir. Fazla yüklenmemelisin. (Jungkook)
-Yine de biraz bizlere de gösterebilirdi o güzel yüzünü. (Lisa)
-İlgi gösterince çekip giden insanları görmek istememesi çok normal. (Jungkook)
-Güneşi neden bana savunuyorsun Jungkook?(Lisa)
-Onu da anlamalısın...yani insanoğlu nankör Lisa. Sen ona sevgini verirsin o başkasına sevgisini verir. İyilik yaparsın karşılığı 'yapmasaydın' olur. Güneşte tam olarak bundan korkuyor. İnsanlara verdiği iyilik karşısında onu terk edip yalnız bırakmaları konusunda endişe duyuyor. Bu yüzden yavaş yavaş ısısını dünyaya sunuyor. (Jungkook)
-Jungkook...ne diyeceğimi bilemedim. Çok mantıklı konuşuyorsun. (Lisa)
-Lalisa sayesinde...sanırım yanında dura dura onun bu özelliğini kapmışım. (Jungkook) diyip gülerek baktığında gülümsememe engel olamadım. O tavşan dişleri ile bana bakarken olaya odaklanmam çok zordu. Bana böyle bakarken ondan vazgeçmem çok zordu...

-Sanırım iyice kafayı sıyırdınız. (Hoseok)
Kapının önünde dikilen Hoseok'un sesi ile geldiğini farketmiştik. Konuşmaya o kadar dalmıştık ki kapının açıldığını dahi duymamıştık.
-Ne zaman geldin hyung? (Jungkook)
-Onu bile farketmediniz...Siz cidden kafayı yediniz. İyi misiniz? Ben kimim tanıyorsunuz değil mi? Hatta durun bu kaç? (Hoseok)
Elini iki yaparak gözümüze soktuğunda ortama bir kahkaha bırakmıştım.
-Hobi iyiyiz biz sorun yok. Adın Hoseok ve bu gösterdiğin de iki. (Lisa)
-Az önce Güneş neden ısıtmıyor diye sövüyordunuz. Aklınızı kaçırdınız sandım. (Hoseok)
-Gayet aklımız yerinde Hyung merak etme. Sadece güneşi insanlara benzettim. (Jungkook)
-Tanrım...sizi yalnız bırakmaya gönlüm el vermiyor. (Hoseok)
-Sen niye gelmiştin? (Lisa)
-Sadece ikiniz eksik olduğunuz için aşağıya çağırmaya gelmiştim. Kahvaltıya yani...kahvaltı hazır da. (Hoseok)
-Hoseok iyiyiz diyorum ya panikleme. Geliyoruz in sen. (Jungkook) diye güldüğün de ben de gülmeden edememiştim. Şu kötü geçen günlerimizde bizi tek güldürebilen sanırım Hoseok tu. Ona bu yüzden neşe kaynağımız derdik ve bu lakabın  gerçekten hakkını verirdi. Onun olduğu yerde eğlence olmaması imkansızdı. Etrafa sürekli pozitif enerji yayarak bir nebze de olsun gülümsememizi sağlardı.
-Şimdi iniyorum ama bir daha gelmeyeceğim anlamına gelmiyor. Çabuk olun açım ben. (Hoseok)

Mırıldanarak aşağı indiğinde Jungkook ile birbirimize bakıp bir kahkaha patlatmıştık.
-Hadi bizde inelim daha fazla söylenmesin. (Jungkook)
Kafamı aşağı yukarı salladığımda oturduğum yataktan kalkıp kapıya doğru ilerledim. Bugün laneti bitirmek için ilk adımı atıp ipucunu arayacaktık. Fakat ipucunu nerede bulacağımız hakkında en ufak bir fikrimiz dahi yoktu. Peşimi bırakmayan bir şey demişti Yoona...hem peşimi bırakmıyor hemde sürekli karşıma çıkıyordu. Neydi bu? Düşünüyordum...düşündükçe işin içinden hiç çıkamıyordum. Bir kez daha labirent oluşturup yolumu kaybederek çıkış yolunu bulamıyordum. Neydi bu diye geçirdim içimden tekrardan. Masaya gelmiş çoktan oturmuştuk fakat benim aklım hala daha ipucunu bulma konusundaydı.
-Uzakta değil...yakında...peşimi bırakmayan bir şey... (Lisa) mırıldanmaya başladığımda aklımı konuya daha da odaklamaya çalıştım.
-Lisa bir şey mi dedin? (Jennie)
-Uzakta değil...sürekli peşimden gelen...yakında... (Lisa)
Mırıldanarak sadece düşüncelerime kulak verdiğim için bana seslenen sesleri duymazdan geliyordum.
-Lisa. (Jin)
-Ne söylüyor? (Rose)
-Mırıldanıyor...bir şeyler düşündüğü belli. (Jungkook)
-OYUNCAK BEBEK! TABİ YAA! (Lisa)
Ani bağırmam ile masadakiler yerinden sıçrasa da onları aldırmadan konuşmaya devam ettim.
-BULDUM BULDUM! DAHA ÖNCE NASIL AKLIMA GELMEDİ!(Lisa)
-Lisa ne buldun ne oluyor? (Taehyung)
-İpucunu nerede bulacağımızı buldum. Umarım yanılmıyorumdur fakat Jungkook. (Lisa)
-Evet? (Jungkook)
-Benden aldığın Lalisa'nın bebeği...hala sende mi? (Lisa)
-Evet bende. Evde odamda bir köşeye bırakmıştım ama ne işe yarayacak Lisa? (Jungkook)
-Bu lanete bulaştığım ilk günler de sürekli karşıma o bebek çıkıyordu. Onu o lanetli eve gidip bıraksamda sürekli bu evde buluyordum. Sürekli peşimden gelip beni takip ettiği için korkmaya başlamış bu yüzden de kutuya kapatmıştım onu. Sen bulana kadar da hiç açmamıştım. (Lisa)
-Tamam da bu ne işe yarayacak? (Jimin)
-Lisa sen varya...sen bir numarasın. (Jungkook)
-Yoona ilk ipucu hakkında bilgi verdi. Çok uzakta olmadığını sürekli peşimden gelen bir şey olduğunu söyledi. Tek aklıma gelen bu bebek...yemekler yendiyse hadi kalkın gidiyoruz. (Lisa)

Hızlıca masayı topladıktan sonra arabaya binip yola çıkmıştık. Evin önüne geldiğimiz de Hoseok kapıya koşarak ilk adımını atmıştı.
-Seni çok özledim canım evim...ahh cidden sensiz geçen gecelerim...bizi ayırdıklarına inanamıyorum. (Hoseok) diyerek duvarları öpen Hoseok a karşı garip bakışlarımı sunmuştum.
-Bunu ev bile beklemiyordu sanırım. (Lisa)
-Boş yapmayın...siz anlamazsınız aramızdaki bağı. (Hoseok)
-Hobi bunu duyan ev bile satılmaya razı gelir. (Jin)
-Yahh! Siz gitsenize. Karışmayın bize. (Hoseok)
Onlar orada konuşurken Jungkook ile ben onun odasına çıkmıştık. Kapıdan girdiğinde direkt bebeğin olduğu yere koşmuş fakat şaşkın ifadeler ile öylece dikilmişti.
-Nasıl olur?(Jungkook)
-Ne oldu Jungkook? (Lisa)
-Onu...onu tam buraya bırakmıştım. (Jungkook)
Dediği yere baktığımda bomboş bir köşe ile karşılaştım. Bebek yine yok olmuştu.
-Yoona kolay olmayacak derken bunu kastediyordu sanırım. (Lisa)
-Hayır...hayır...hayır. Onu benden alamaz o pislik. (Jungkook)
Deli gibi her yeri talan edip bebeği ararken aralık olan banyonun kapısı dikkatimi çekti. Yavaş adımlar ile kapıya doğru yürümeye başladım. Bir yanım gitme derken öteki yanım deli gibi gidip bakmam için yalvarıyordu. Kapının önüne geldiğim de ışığı yakarak içeriye göz attım. Ayağıma çarpan bir nesne ile ağzımdan ufak bir çığlığın çıkması bir olmuştu.
-LİSA! (Jungkook)
Koşarak yanıma geldiğinde elimde bebeği sallayarak gülümsedim.
-Yerde duruyordu. Yine bir yerlere gitmeye başlamış anlaşılan. (Lisa)
-Anlamadığım şey şu ki nasıl bir yerlere gidebiliyor? Canlı falan mı? (Lisa)
-Lisa daha fazla oyalanmayalım. (Jungkook)
-Haklısın. (Lisa) diyerek elimdeki oyuncak bebeğin arka fermuarını açtım. Elimi içeri soktuğum da bir nesne hissetmem ile irkildim. Bir kağıt parçası gibiydi. İçinden çıkardığım da bir not ile karşılaşmamız bir oldu.

"Kumdan şato...demirden direkler...renkli şekiller...güneş."

Ne demekti bu? Bu nottan ne çıkarmamız gerekiyordu?
-Jungkook ne demek bu? (Lisa)
-Dediği şeyler ne anlama geliyor? Bize yarayacak ipucu ne? Ben anlamıyorum. (Lisa)
-Bunların bizimle ne ilgisi var çözemiyorum. (Lisa)
-Neden konuşmuyorsun Jungkook? (Lisa)
Kafamı kaldırıp Jungkook a baktığımda gözlerini tek bir noktaya odaklamıştı.
-Nereye bak-
Sözümü kesen ise arkamda gördüğüm kanlı yazı olmuştu.

"Size oyun oynamak istediğimi söylemiştim. Bir piyon bir şahı yenebilir mi? :) "

Cursed LoopHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin