~64~

1.2K 118 142
                                    

Geldiğimizden beri odamdan çıkmamıştım. Yatakta dönüp durarak Jungkook'un söylediği sözleri düşünüyordum. Gerçekten yalan söylediğimi düşünmüştü. Ne bekliyordum ki bana sarılıp çok özlediğini söylemesini falan mı? Ah çok fazla aptaldım sanırım. Gözlerimi tavana dikmiş biriken yaşlarla beraber öylece bakıyordum. En azından kalp kırmamalıydı diye geçirdim içimden.  'Lisa saçmalıyorsun' demesine bile razıyken bana onun yerine geçmek için numara yapmamamı söylemişti. Ve Jungkook...benim kalbimi paramparça ederken çekip gitmiştin. Her şeyi affetsem bile beni orada bırakıp gittiğin gerçeğini unutamıyorum Jungkook. Beni gözyaşlarım ve acımın birleşiminde paramparça edip yere dağıtışını unutamıyorum. Seni ben affetsem bile bu kırdığın kalbim affedebilir mi bilmiyorum. Gözlerimden düşen yaşları tek elimle sildiğimde kapının tıklanması ile kendime çeki düzen verdim. Kimseye açıklama yapacak gücüm kalmamıştı. Jungkook beni ağır yaralamıştı. Bir kanadımı kırıp uçmama engel olduktan sonra öylece ortada bırakıp gitmişti.
-Lisa iyi misin? (Rose)
Rose'nin sesi ile boş boş yere baktığımın yeni farkına varıyordum. Bomboş ve ifadesiz bakışlarımı onun yüzüne yönlendirdikten sonra bir gülümseme yerleştirdim. Sahte bir gülümseme ile her şeyi örtmeye çalıştım.
-İyiyim Rose. Ne oldu? (Lisa)
-Geldiğinden beri odandan çıkmadın merak ettik. (Rose)
-Geliyorum sen in aşağıya. (Lisa)
-Lisa emin misin iyi olduğuna?(Rose)
-Gerçekten iyiyim sadece...sadece biraz başım ağrıyor merak etme. (Lisa)
Yalandı ağrıyan başım değil asıl kalbimdi.
-Çabuk gel güzelim. (Rose)
Öpücük atıp odadan çıktığın da konuşurken sesimin sabit kalmasına şaşırmıştım. Oldukça sakin çıkan sesime karşılık rol yeteneğimin geliştiğinin de farkına varmıştım. Daha fazla oyalanmadan üzerime bir hırka alarak kapıdan dışarı adım atmıştım.

Aşağı salona indiğimde kırgın olsam dahi gözlerim onu aradı. Her bir noktada durup onu aradım. Yoktu...onun dışında herkes burada iken o yine yoktu. Her zaman yaptığını yapıp kendini bizden çekip içine kapanıyordu. Kafamı salladım iki yana. Düşünme. O seni kırarken Br saniye bile düşünmedi o yüzden onu düşünmeyi bırak diye geçirdim içimden. İç sesim sürekli haklı olduğundan bu sefer onu dinlemeye çalışacaktım. Onu kafamdan atıp laneti bozmaya odaklanacaktım ki aklıma dahi gelmeyecekti. Jeon Jungkook'u bir toz gibi silip atacaktım.

Dikildiğim yerden  ilerleyerek çocukların yanına geldiğim de masanın üzerindekiler dikkatimi çekti. Bulduğumuz iki kutuda önümüzde duruyordu.
-İkinci kutudaki taşı hala görmedim merak ediyorum doğrusu. (Lisa)
-Görmedin mi? (Jimin)
-Görmedim. Sanırım onu gören yalnızca Jungkook. (Lisa)
-Ee niye bakmıyoruz o zaman? (Jin)
-Şimdi bakıyoruz. (Lisa) diye gülerek yanlarına oturduğum da kutuyu elime almıştım. İçini açtığım da kırmızı ışık bir alev gibi her tarafı sarıyordu. En güçlü ışığı olan bu olmalıydı sanırım. Çünkü mavi bu kadar parlamıyordu. Hava aydınlık olmasına rağmen ortam kıpkırmızı bir hale gelmişti. Taşı yavaşça elime aldığım da şekli dikkatimi çekmişti. Bir kalp şekline bürünen bu taş ışığı ile çok güzel bir görünüme sahipti. Anlam veremiyordum...böylesine güzel olan bir taş nasıl olurda kötü bir lanete mahsur kalırdı? Hayat hep böyle değil miydi zaten? Adaleti olmayan bu dünya da neden yaşamak için çabalıyorduk? Her gün bir önceki günün tekrarı iken neden hala yaşam için mücadele veriyorduk?

Taşı geri yerine koyduğum da herkes büyülenmiş gibi bir taşa bir bana bakıyordu.
-Ne bakıyorsunuz ilk defa mı taş gördünüz? (Lisa)
-İlk defa taş görmedim ama iki efsane taşı ilk defa gördüm. (Hoseok)
-Hobi yavaş gel koçum. (Taehyung)
-Lisa sanki taşla bir bütünmüş gibiydin yani ne dediğimi bende bilmiyorum fakat o taş ile uyumun...cidden gözlerimi alamadım. (Jennie)
-Abartmayın sadece bir taş. (Lisa)

Güldüklerinde canım acısa da o soruyu sordum. Düşünmeyecektim evet ama merak etmiştim.
-Jungkook nerede? (Lisa)
-Hava almaya çıkmış bilmiyorum. (Jimin)
-Lisa...sormayacağım dedim fakat başına gelenler hakkında konuşmadık hiç anlatmak ister misin? (Jisoo)
-Diğer boyutun buradan bir farkı yok aslında. Her şeyi ile aynı birkaç farkı var sadece. Onlarda havası, görünümü ve orada yaşayanlar. (Lisa)
-Nasıl yani? (Hoseok)
-Orada yaşayan canlı yok oradakilerin hepsi ölü birer ruhtan ibaret. Görünüm her zaman karanlık hiçbir zaman aydınlık ışık olmuyor. Havası dondurucu soğuktan ibaret ve gökyüzünde ince alev renginde çizgiler siyah bulutlarda geziniyor. Kırmızı siyah ve grinin karışımı bir gökyüzü hakimken hiçte güzel bir yer olmuyor. (Lisa)
-Tanrım sen ne yaptın orada? Kaç gün kaldın? (Namjoon)
-Üç gece...Her bir saniyesi yıllar gibi geçen tam üç gece. (Lisa)
-Jungkook'la nasıl iletişim kurdun? (Taehyung)
-Bende size onu anlatacaktım. Biraz da olsa güçlerimi kontrol altına almayı öğrendim. Fakat kendimi zorladığım da çıkan etkiler var. Az zorlarsam burnum kanıyor orta derece de zorladığım zaman ağzımdan kan kusuyorum fakat çok zorladığım zamanlar ne oluyor bir fikrim yok. (Lisa)
-Burun...kan kusma...Lisa üçüncüsünü hayal edemiyorum. (Jin)
-Şimdi düşünmeyin bunları. Benim başım çok ağrıyor ben odama çıkıyorum. (Lisa)
Dedikten sonra merdivenlere yönelerek direkt olarak odaya çıkmıştım.

Cursed LoopHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin