~31~

1.1K 98 5
                                    

Yaklaşık 10 dakikadır ne yapacağımızı düşünüyorduk.
-Dışarıdan mı söylesek? (Jungkook)
Gözlerimi üzerinde durdurup tek kaşımı kaldırarak 'Sen ciddi misin?' bakışı attım.
-Ne yani fikir sundum sadece. (Jungkook)
-Aishhh cidden. (Lisa)
Ellerimi saçlarımın arasına alarak dirseklerimi masaya dayadım. Kafamın üstünde parıldayan ampulle beraber yerimden sıçradım.
-Buldum! (Lisa)
-Şştt. Az daha bağırırsan geri kalanını uyandıracaksın. (Jungkook)
-Ah. Pardon. (Lisa) diyerek gülmüştüm.
-Peki ne yapacağız şimdi? (Jungkook)
-Öncelikle krep yapalım. Yanına da domates peynir yeterli olur bence. (Lisa)
-Patates kızartması? (Jungkook)
-Ah tabi ki onu da unutmayalım Yoongi bayılır. (Lisa)
-O zaman iş başına marş marş. (Jungkook)
Gülerek yerimden kalktım ve krep için hazırlık yapmaya başladım. Jungkook salata ve domates doğrayacaktı. Kreplerle uğraşırken gözlerimle ufaktan Jungkook a baktığım da elinde bıçakla çok çekici duruyordu. Domatesleri tek tek doğrayışı karşısında eriyip gitmiştim sanırım. Baktım. Kirpiklerinden başlayarak yüzünün her bir zerresini inceledim. Kusursuzdu.
-Beni izlemeyi bırakmalısın. Yoksa krep yerine yanık yiyeceğiz. (Jungkook) diyerek güldü.
Sesini duymamla burnuma yanık kokusu gelmesi bir olmuştu. Büyük bir utanç ve endişe ile yerimden sıçrayarak kreplerin başına döndüm. Çok az yanmış fakat yenmeyecek derece de kötü değildi.
-Fazla çekici olmak zor ne yaparsın. (Jungkook)
Mırıldanarak söylediği söze karşılık gözlerimi devirmiştim. Pis egoist hemen ego yap zaten. Aishh cidden. Krepler pişmiş domates ve salatalar doğranmıştı.
-Olduuu. Tek eksik bardaklar sanırım. (Lisa)
Dolaba yöneldim ve parmak uçlarımla yükselerek raftan bardaklara ulaşmaya çalıştım. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım bir türlü yetişemiyordum. Son kez kendimi zorladığım sırada arkamdaki beden karşısında donakaldım. Kolumun yanından uzanarak bardaklara ulaşan bir çift kol ile sadece olduğum yerde kaldım. Tenime değen nefesi ile vücudum kaskatı kesilmişti. Kolumdan tutup bir çırpıda kendisine döndürmesi ile odak noktam gözleri oldu. Elleri ellerimi tutuyor nefesi bedenimi kesiyordu. Kalp atışlarım o kadar hızlı atıyordu ki sanki atmıyor gibiydi. Durdu ve öyle gözlerimin içine baktı. Bakışları yavaş yavaş dudaklarımı bulduğunda yutkundum.
Gözlerim onun dudakları ile buluştu. Dudaklarına sahip olmak istiyordum. İçimde alevlenen bu istek karşısında eriyip gidiyordum. Dudaklarını yalayarak boynuma doğru eğilen kafası yüzünden iyice gerilmiştim. Aramızdaki mesafeyi iyice kapattıktan sonra gözlerimi sımsıkı yumdum. Kulağımın hizasında durdu ve gülmeye başladı. Tenime değen nefesi karşısında elim kolum bağlanmıştı. Kulağımın dibinde adımın duyulması ile gözlerimi açtım. Jennie başımda oturmuş adımı sayıklıyordu. Kafamı kaldırıp etrafa baktığım da Jennie konuşmaya başladı.
-Uyandın. Nasılsın iyi misin? (Jennie)
-I-iyiyim. (Lisa)
Şaşkın bir halde kalakaldım.
-Hey uykucu. Kahvaltı hazır hadi seni bekliyoruz. (Rose)
Kahvaltı hazır mı? Nasıl yani?
-Kahvaltı hazır mı? (Lisa)
-Evet hazır kuzum. Senin uyanmanı bekledik yemek için. (Jisoo)
-Nasıl ya? Ben size hazırlıyordum. (Lisa)
-Sen mi? Ah kuzum o kadar acıkmışsın ki rüyanda bile yemek gördün sanırım. (Rose) diye gülmeye başladı.
-Dün geceden beri uyanmanı bekliyoruz ki bizden önce uyandın sanırım kahve bardağın burada. (Jisoo)
Diyerek gülen Jisoo ya bakıp düşünmeye başladım. Ve hatırlamaya çalıştım. Evet kalkmıştım kahve içip Jungkook la konuşmuştum. Geri odaya çıktığım zaman ise uyuyakalmış bir vaziyette tekrar yatmıştım. Ne duş almıştım ne de Jungkook ile kahvaltı hazırlamıştım. Sanırım nazik Jungkook rüyalarıma kadar girmişti. Kafamı ellerim ile vurup kendine getirmeye çalıştım. O hödük odun parçasının tekiydi. Nasıl rüyama kadar girebildi?
-Ah. Sanırım aptal bir rüya gördüm. (Lisa)
Diyerek gülmeye başladım. Ardından kızlarla beraber aşağıya kahvaltı için inmeye başladık. Jungkook dışında herkes buradaydı.
-Oo güzeller güzelim uyanmış. (Yoongi)
Omzuna 'hadi amaa' der gibi hafifçe vurdum. Kızlar gerçekten çok güzel bir kahvaltı sofrası hazırlamışlardı. Yemekler yendikten sonra soru soran bakışlar etrafımda toplanmışlardı.
-Herkes bana mı bakıyor ben mi öyle hissediyorum. (Lisa)
-Herkes sana bakıyor diyelim. (Namjoon)
-Dün... (Taehyung)
-Dün gece olanları hatırlıyor musun? (Taehyung)
Kısa bir an sessizlik buluştu bizimle. Hatırlıyordum. Nasıl acı çektiğimi, ses tellerimin koparcasına çektiği acıyı iliklerime kadar hissediyordum. Ellerimde vurduğum kapı yüzünden çıkan yaraların sızılarını hissediyordum. Daha fazla beklemeden konuşmaya başlayarak başıma gelen her şeyi anlattım.
-Jungkook dedim ve sustum.
-Jungkook nerede? (Lisa)
-Sen uyanmadan yarım saat önce dışarı çıktı. (Hoseok)
Anladığımı belirterek kafamı aşağı yukarı salladım.
...
Gizemli eve gitmek için yola çıkmıştık. İçimde huzursuz olan bir his vardı. Gerçi gittiğimiz yer ne kadar huzur vericiydi ki hissi doğmasın. Piknik alanına geldiğimiz zaman Jungkook durmuş bizi bekliyordu.
-Oo Jungkook. (Jisoo)
-Yardıma geldim. (Jungkook)
-Artık yanımızda mısın? (Lisa)
-Ben hep yanınızdayım. (Jungkook)
Jimin Jungkook a bakmıyor yere veya gökyüzüne bakıp gözünü kaçırıyordu.
Sonunda eve doğru yürüyecekken Jimin konuştu.
-Jungkook. (Jimin)
-Efendim? (Jungkook)
-Biraz konuşalım mı? (Jimin)
Başını onaylayarak bir köşeye konuşmak için çekildiler. Jimin'in sarılıp aslında öyle demek istemediğini gerçekten pişman olduğunu söylediğini duymuştum. Ve ikisi sarılarak aralarında ki buzları eritmişe benziyordu. Çok sürmeden tam ekip olarak eve doğru yürümeye başladık. Evin önüne geldiğimiz zaman en üst camında küçük kız bana doğru bakıyordu. Yanımda duran arkadaşlarıma baktıktan sonra geri bana kafasını çevirip iki yana salladı. Parmağı ile aralarından birini gösterip başını iki yana sallamaya devam ediyordu. Ardından durdu. Ağız hareketi ile konuşarak benimle iletişim kurmaya çalıştı. Anladığım kadarı ile 'dikkat etmelisin.' diyordu. Neyden dikkat etmeliydim? Ona bakıp konuşacağım sırada ortadan yok olup gitti.
-Lisa. (Jennie)
-Ha? Noldu? (Lisa)
-Daldın gittin yine bir şey mi oldu? (Jennie)
-Ah. Yok bir şey olmadı. (Lisa)
Diyerek evin içine doğru ilerlemeye başladım. Yoona onların karşılarına çıkmıyordu. Bir süre gizlemenin iyi olacağını düşündüm. Evin içini ararken başıma kat kat giren ağrılar yüzünden oturmuştum. Başlamıştı. Tekrar ve tekrar eden o lanet fısıltı sesleri başlamıştı. Deli gibi beynimin içini kemirip duruyordu. Bağırmamak için dişlediğim dudağımın acısı ile inledim. Jungkook yanıma gelerek sakinleşmemi söylese de bir işe yaramıyordu. Kafam bir gelip bir gidiyordu. Gözlerim. Gözlerimden akan damlalar aşağı doğru bir yol izleyerek süzülüyordu. Jungkook başımı iki eli arasına alarak kendime gelmemi sağladı. Gözlerim gözleri ile buluştuğun da duran kalp atışlarım ile sakinleşmeyi başarmıştım.
-Lisa. (Jungkook)
Sesi. O insanı alıp başka bir dünyaya hapseden sesi. Sessiz bir ninni gibi çıkan o sesi.
-Şimdi sakin olmalısın. Sana fısıltılar ile nasıl başa çıkabileceğini öğreteceğim tamam mı? (Jungkook)
-Ta-tamam.(Lisa)
-Derin bir nefes al ve sakince geri ver. Evet işte böyle. Şimdi iyice sakinleştiğine göre fısıltılar geldiği zaman aynı mantığı tekrarla. Derin bir nefes al ver ve fısıltılara hakim olmaya çalış. Seni ele geçirmesine izin verme. Tamam bazen şiddetli olablir ama şu anki halinle bağlantını koparmamayı öğreneceksin. (Jungkook)
Dediklerini uyguladım. Ne zaman fısıltı duysam bu taktiği uygulamam gerekiyordu. Bir nevi rahatlamış bir şekilde derin bir nefes aldım.
-Teşekkür ederim. (Lisa)
-Rica ederim. (Jungkook)
-Öhöhm. Bölüyorum ama sanırım bir şey buldum. (Jennie)
-Ne buldun? (Yoongi)
Hepimiz meraklı gözlerle Jennie'ye bakarken zafer kazanmış gibi gülümsüyordu.
-İşte bunu. (Jennie) diyerek elindeki eski püskü olan defteri gösterdi...

Cursed LoopHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin