Gecenin karanlığı yerini ışıl ışıl parlayan yeni güne devretmiş güneş her zamanki gibi parıldamaya başlamıştı. Helen de, yatağından doğruldu ve pencerenin önüne geçerek perdeyi açtı. Mutlulukla taze gün ışığının odaya dolmasını sağladı.
Artık yavaş yavaş burayı benimsemeye başlamıştı. Ama, Lori'yi, Alvin'i ve Frank'ı çok özlemişti. Hüzünle iç çekip odaya gelen Emma'ya döndü.
"Günaydın leydim"
Emma'nın mutluluğu kesinlikle bulaşıcıydı. Kahvaltı yaptıktan sonra üzerine kare yakalı toz pembe renginde sade ama hoş bir elbise giydi. Emma ile beraber odadan çıktılar.
Helen teyzesinin yanına gitti ve onunla dakikalarca keyifle sohbet etti. Genç kız o anda bir şey fark etti teyzesi de tıpkı onun gibi buraya alışmıştı.
"Meleğim, neredesin."
Yatakta yatan adamın sayıkladığını duyduğu anda Helen merakla oraya doğru gitti. Adam meleğim diye sesleniyordu ve gözlerini hafif bir şekilde aralamış olarak etrafına bakıyordu.
Onunla göz göze geldiği an adam kaşlarını çattı. Sanki onu görmek istemiyormuş gibi bakışlarını kaçırdı. Sonra kısık gözlerle Fiona'ya baktığı anda adamın yüzü yumuşadı. Dudaklarında mutlu bir gülümseme oluştu.
"Ah, buradaymışsın meleğim, beni bırakma."
Adamın teyzesine söylediği sözleri duyduğu anda Helen Fiona'ya doğru döndü. Fiona'nın yanaklarında tatlı bir kırmızılık yayılmış, kahverengi gözleri ışıl ışıldı.
"Aman Tanrım, teyze."
"Kendinde değil o yüzden böyle konuşuyor." Dese de Helen onun tavırlarındaki değişikliği çok net bir şekilde fark etmişti. Ah, ne çok isterdi güzeller güzeli teyzesinin kıymetini bilecek bir adamla olmasını.
Çünkü o her şeyin en güzelini hakkediyordu. Dikkatini yatakta yatan adama verdi. Yüzünün sağ tarafında derin yaralar olsa da adamın karizmatik bir suratı olduğu anlaşılıyordu. Muhtemelen aldığı darbeler yüzünden bir ayağı sürekli de aksayacaktı teyzesi öyle demişti.
Onunla geçirdiği vakitten sonra biraz dışarıya çıkmak istedi ve kalenin merdivenlerinden aşağıya indi. Geniş bahçede insanlar işlerine yoğunlaşmıştı.
Kimseyi rahatsız etmeden güzel havanın keyfini çıkardı. Fakat Biranda dikkatini bir şey çekti. Yakınlardan gelen acı dolu bir köpek inlemesiydi bu.
Helen merakla bu sese doğru gitti ve bir saman balyasının altında bedenin yarısı kalmış küçük köpeği fark etti. Hemen oraya doğru gitti ve küçük köpeği oradan kurtardı.
Köpeğin oldukça kirli ama bir o kadarda sevimli bir suratı vardı. Ufak kulaklarını dikmiş meraklı gözlerle ona bakıyordu." Sen ne kadar tatlı bir şeysin böyle"
Köpek cılız bir sesle havladı.
///
Helen, Emma'nın yardımıyla bahçeye biraz su çıkardılar köpeği yıkamak için." Tanrı aşkına, Emma köpeği yıkamak için gül kokusu yağı mı getirdin."
Kadın evet dercesine başını salladı ve elindeki küçük gül kokusu yağını köpeği yıkayacakları suya döktü.
" O köpek çok pis kokuyor leydim." Dedi .Helen elindeki köpeği kadına uzattı tutması için ama Emma korkuyla geriye sıçradı." Ben onu kucağıma alamam leydim." Emma sanki kocaman bir köpeğe bakarmış gibi korkuyla ufaklığa bakıyordu.
Helen anlayışla başını salladı. Mecbur hem bu yaramaz ufaklığı zapt etmek, hem de bir yandan onu yıkamak zorundaydı.
"Onu ben tutarım"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU DOLU KALPLER
Ficción histórica!YETİŞKİN İÇERİKLİDİR...! İskoçya'nın küçük bir köyünde büyüyen Galler prensesi güzeller güzeli Helen'nin hikayesini okumaya hazır mısınız? Prenses olması gereken topraklardan daha kundakta bebekken sürülmüştü Helen ve onun kaderi İskoçya'nın bu çet...