Helen yavaş adımlarla kaleden çıktı ve güzel havanın tadına vardı, güneş ılık bir meltemle birleşince tadına doyulmaz bir hoşlukla yeryüzünü selamlayıp genç kızın tenini okşadı. Kışın lapa lapa yağan karla oynamak, yazın ise hafif meltemle serinlemek insanlara verilmiş bir lütuftu.
Uzun saçlarını nazlı bir edayla sallandırdı ve yürümeye başladı. Buraya ilk geldiklerinde insanların ona bakıp öylece durması geçmişti. Buda Helen'in buraya daha çabuk adapte olmasını sağlamıştı.
Geçen gün yanına gelen küçük bir çocuğun söylediği sözü hatırladı. Onun yanına gelip Galce "Merhaba kızıl" demişti. Tabi ilk önce onun ne dediğini anlamamış yanlarına gelen Alex ona ne dediğini söylemişti.
Ve karşılığında çocuğun hizasına inip Alex " is esan mo dhearg"(O benim kızılım) demişti, Helen, orada ufaklığa ne dediğine dair sorular sorsa da Alex'ten cevap alamamıştı.
Mutluluk sıcak bir sıvı gibi damarlarında dolaşıyordu, adımlarını bahçede kılıç antrenmanı yapan askerlere doğru yönelttiğin de bir ağacın altında uzanan küçük köpeği gördü.
Bu geçen gün Alex ile beraber yıkadıkları ufaklıktı, sevimli köpeği kucağına aldı ve Alex'i izlemek için büyük taşın yanına oturup birbirlerine profesyonelce kılıç sallayan güçlü adamları seyretti.
Kılıçların birbirlerine vurma sesleri, adamların kuvvetli bağırmaları insanı ürkütse de Helen izlemeye devam etti. Tabi ki onun dikkatini çeken tek bir kişi vardı.
Çıplak üstü, beline bağladığı tartanıyla çelik gibi sağlam duran adama hayran olmamak imkansızdı, sırtındaki onlarca kırbaç izini gururla taşıyormuş gibi onların üzerini örtme gereği duymuyordu.
Onca acıya nasıl katlanmıştı, hem de daha on dokuz yaşında bir delikanlıyken, Emma bunları anlatırken Helen kendini tutamamış ve ağlamıştı ama Alex bu acıları çekerken tek damla dahi gözyaşı dökmemiş.
Ona hayran ve aşıktı, o kendini fazlasıyla sorunlu ve kusurlu görse de Helen için Alex mükemmel bir erkekti.Fedakardı, düşünceliydi ve sevgi doluydu, evet evet inanın ona, Alex belki dışarıdan buz dağı gibi ulaşılmaz ve zor görünse de içinde kesinlikle ilgili ve sevgi dolu bir adam vardı.
Geçen gece başına gelip onu öptüğünde Helen aslında uyanıktı, Alex'in onu dakikalarca izlediğini parmak uçlarıyla Helen'i rahatsız etmemek için yumuşak bir şekilde okşadığını hissetmişti.
Kucağındaki köpeği kendine doğru çevirdi ve" Sence de öyle değil mi?" dedi, ufaklık onu onaylarmış gibi ilk önce havladı sonra da dilini çıkartıp yüzünü yaladı.
Helen kendini tutamadı ve kahkaha attı, köpeği kendinden uzaklaştırmaya çalışırken etraftaki seslerin kesildiğini anladı ve şaşkın gözlerle aşağıya baktı. Askerlerin çoğu kılıçlarını yere bırakmış dağılacakken Helen'in sesini duymuş olacaklardı.
Hepsi yüzleri ona doğru dönmüş hayran gözlerle kıza bakarken Alex'in sert sesi hepsini kendine getirdi ve dağıldılar.
Helen nefesini tutmuş bir şekilde Alex'in vereceği tepkiyi merak ederken gerildiğini hissetti. Askerlerin hepsi dağılmıştı ama Helen olduğu yerden kıpırdayamıyordu.
Alex ona doğru döndüğünde Helen'in bütün gerginliği uçup gitti. Adamın yakışıklı yüzündeki gülümseme iç ısıtıcı şekilde kusursuzdu. Onun yanına gelmek için tırmandı ve tam Helen'in yanına oturdu.
Adamın çıplak ve kaslı teni güneşin altında bir altın gibi parlıyorken, gözlerinin maviliği insanı ferahlatıyordu.
Alex'in bu içten ve harika gülümsemesi nasıl oluyorsa bir kez daha aşık olmasına neden olmuştu Helen'in . Adam elini kaldırıp onun yanağını okşadığında genç kız gözlerini kapattı ve yüzünü adamın avcuna bastırdı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU DOLU KALPLER
Historical Fiction!YETİŞKİN İÇERİKLİDİR...! İskoçya'nın küçük bir köyünde büyüyen Galler prensesi güzeller güzeli Helen'nin hikayesini okumaya hazır mısınız? Prenses olması gereken topraklardan daha kundakta bebekken sürülmüştü Helen ve onun kaderi İskoçya'nın bu çet...