Helen hüzünle kapının girişine dayandı ve Alex'in onları geri gönderme isteğini dinledi. Onu böylesine arzuyla öpen adam neden şimdi onu burada istemiyordu.
"Fiona ve yeğeni buradan gitmiyor, Drew."
Yataktaki adamın sert sesi bütün odada yankılandı. Helen de başını yatakta yatan adama doğru çevirdi. "Ben daha iyileşmedim, hala ağrılarım ve yaralarım var bu yüzden de uzun bir süre daha Fiona'nın yardımına muhtacım hatta çok uzun bir süre."
Alex, gürültülü bir şekilde homurdandı. Odadaki herkes yatakta yatan adamın gayet samimi bir şekilde kadına Fiona, diye hitap etmesinden değirmencinin bu kadına karşı bir şeyler hissettiğini anlamıştı.
"Öyle mi değirmenci buradan bakınca hiç de ağrıların varmış gibi durmuyor ve biran önce kalkmayı düşünmüyorsan orduda olmanın da bir anlamı yok."
Yataktaki adam gayet rahat bir tavırla kollarını göğsünde birleştirdi ve hayranlık dolu bakışlarını Fiona'ya dikip konuşmaya başladı. "Biliyor musun? Drew, artık ne orduda olmak istiyorum ne de savaşmak tek istediğim bundan sonra huzur ve mutluluk."
Helen'in sevinçten dolayı gözleri dolmuştu, biricik teyzesinin güzel yüzü ışıl ışıl parlıyordu.
"Bu kararı ne zaman verdin, değirmenci gözlerini açar açmaz mı?"
"Aynen öyle Drew , gözlerimi açtım ve o anda hayatın ne kadar güzel olduğunu gördüm."
Alex, öfkeyle arkasını döndüğünde Helen ile göz göze geldi. Genç kızın umutla parıldayan güzel gözlerine kaçamak bir bakış attı ve odadan çıkıp gitti.
Helen giden adamın arkasından hüzünle baktı.
///
"Neredesin, aşağılık şerefsiz."
Alex, göğüs kafesinin içindeki kalbi yerinden çıkacakmış gibi atarken hızını kesmeden koşmaya devam etti. Yoktu hiçbir yerde yoktu. Geniş ormanda bağırdı. "Neredesin, Zach Cameron, çık karşıma soysuz piç."
O anda duyduğu tiz çığlık, Alex'in kanını dondurdu bu ses Helen'in sesiydi. Yüreği paramparça halde sesin geldiği yere doğru gitti.
Korku nedir? Nasıl yaşanır şimdi anlıyordu. Babasının ölümünde bile birkaç damla gözyaşı dökmüş bir adam için şu an gördüğü görüntü karşısında dizlerinin bağı çözüldü, elindeki kılıcı ağır gelmeye başladı.
"Onu bırak Zach, senin hesabın benimle."
Helen'in boynuna dayadığı büyük kılıç kızın bembeyaz boynunda iğrenç bir şekilde duruyordu. "Bizde seni bekliyorduk eski dostum, ama çok geç kalmadın mı sence de."
Alex sıkılı dişlerinin ardından konuşmaya başladı." Onu bırak Zach." Dedi Alex, son derece tehlikeli bir ses tonuyla.
Zach iğrenç bir kahkaha attı ve "Aptal bir adam olduğunu biliyordum ama bu kadar aptal olacağını tahmin etmemiştim dostum, bu kız bakireydi Alex, yanında böyle bir güzellik duruyordu ona dokunmak için evlenmeyi mi bekledin."
Alex vücudunda dolaşan öfkenin yakıcılığıyla o aşağılık Zach doğru yürüdü. "Sakın bir adım daha atıyım deme." Dedi Zach ve Helen'in boynundaki kılıcı hareket ettirip kızın boynunu çizdi.
Alex korkuyla dur diye bağırdı. Zach, Helen'in üzerindeki tartanı çıkardı. Alex gördüğü görüntü karşısında nefessiz kaldı. Helen her tarafı yırtılmış beyaz geceliğinin altından bir göğsü ortaya çıkmış bir haldeydi.
Alex gözlerini kapattı ve bu görüntüyü hazmetmeye çalıştı. Helen'in canını yakmıştı o herif hem de çok yakmıştı. Hepsi onun yüzündendi bütün suç Alex'in di. Onu koruyamamıştı. Kadınını, Helen'ini koruyamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU DOLU KALPLER
Fiksi Sejarah!YETİŞKİN İÇERİKLİDİR...! İskoçya'nın küçük bir köyünde büyüyen Galler prensesi güzeller güzeli Helen'nin hikayesini okumaya hazır mısınız? Prenses olması gereken topraklardan daha kundakta bebekken sürülmüştü Helen ve onun kaderi İskoçya'nın bu çet...