Helen gözlerini açtığında hala atın üzerinde olduğunu fark etti. Adam tarafından sımsıkı bir şekilde sarınmış, halde tıpkı bir bebek gibi sıkıca vücudu tartanla kundaklanmıştı. Helen soğuk ve berrak havayı içine çekerek kalabalık kale bahçesindeki insanlara baktı. Hepsinin meraklı ve hayranlık dolu bakışları onların üzerindeydi. Utançla başını eğdi ve gözlerini kalabalıktan kaçırdı.
Helen üzerindeki kalın tartanı çıkarmak için hareket etmişti ki, arkasındaki adam tartanı tuttu ve çıkarmasını engelledi. Genç kız şaşkınlıkla adama doğru döndü. Kavisli siyah kalın kaşları çatılmış itiraz kabul etmez haliyle ona bakıyordu.
"Beni kurtardın" dedi Helen.
Adam geniş omuzlarını silkti ve sert yüz hatları yumuşadı. "Ben geldiğimde sen birini kör etmiştin bile" dedi. Helen adamdan duydukları karşısında gülümsedi garip bir şekilde gururu okşandığını hisseti.
Etraftaki kale halkı ağız birliğiyle bir şeyler mırıldanmaya başlayınca genç kız ne yapacağını bilemedi. Çünkü küçük büyük herkes doğrudan onun yüzüne bakıp daha sonra yan tarafındaki kişiye bir şeyler söylüyordu.
Kalenin girişinde durdular ve adam attan indi. Daha sonra onu kollarının arasından tutup aşağı indirdi. Şimdi aralarında bir nefeslik mesafe vardı. Adamın çelik mavisi gözleri kayıtsız bir şekilde direk ona bakıyordu.
Helen heyecanladığını hisseti, yanakları kızardı nefesi hızlandı çünkü adam onu yere indirmesine rağmen hala onu kollarının arasında tutuyordu. Helen zor da olsa kendine gelebildi ve adamdan birkaç adım uzaklaştı.
"Ben teyzemi görmek istiyorum."
Helen adamla konuşurken etraflarını saran üç kişiye baktı. Üçü de inanılmayacak kadar uzundu. Tıpkı onun hayatını kurtaran karşısındaki bu adam gibi. İkisi uzun boylu ve koyu tenliyken biri sarışın ve onlara göre daha kısaydı.
Helen artık emindi burası devler ülkesiydi. Üç adamda garip bir şekilde karşısındaki adamdan gelecek emri bekler gibi hevesle bir ona bir de genç kıza bakıyorlardı.
Helen ne olduğunu anlamamıştı. Çünkü adamların bakışları genç adamı rahatsız etmiş olacak ki kaşları derin bir şekilde çatılmış yüzü gergin ve öfkelenmeye çok müsaitti.
"Faigh a-mach às an seo"
(Defolun buradan)Adam biranda öfkeyle etraflarını sarmış üç adama bağırınca Helen olduğu yerde korkuyla sıçradı.
"Tha thu ceart a bhith fargach Alex"
(Kızgın olmakta haklısın Alex)Helen şaşkınlıkla adama baktı demek adı Alex'ti o kadar çok şey yaşamıştı ki adama adını sormak aklına bile gelmemişti. Gerçi sorsa da cevap alabileceğinden şüpheliydi.
Etraflarını saran üç adam Alex'in öfke dolu bakışlarından kaçmak için oldukları yerden hemen uzaklaştılar. Helen merakla Alex'e baktı. Şimdi oda adını ona söylemesi gerekiyor muydu.
Ama adam onun ismini merak etmiyor olacak ki yanlarından geçen orta yaşlı bir kadını durdurdu ve bir şeyler söyledi. "Seni değirmencinin odasına götürecek teyzen orada" dedi.
Helen tamam dedi, yanındaki kadının koluna girdi ve artık hafif ağrıyan ayağının üzerine çok yüklenmeden yürümeye başlamıştı ki.
" Üzerindeki tartanı çıkarma elbisenin önü yırtık" dedi Alex. Helen şaşkınlıkla üzerindeki kalın tartanı araladı ve elbisesinin önüne baktı.
Gerçekten de yırtıktı. Beyaz kombinezonu neredeyse tamamı gözüküyordu. Adamın dediği gibi sımsıkı bir şekilde tartanı vücuduna sarmaya devam etti ve yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU DOLU KALPLER
Fiksi Sejarah!YETİŞKİN İÇERİKLİDİR...! İskoçya'nın küçük bir köyünde büyüyen Galler prensesi güzeller güzeli Helen'nin hikayesini okumaya hazır mısınız? Prenses olması gereken topraklardan daha kundakta bebekken sürülmüştü Helen ve onun kaderi İskoçya'nın bu çet...