Helen onun göle girişini gizli gizli izledi. Adamın sırtındaki çapraz, derin yara izlerini fark ettiğinde ise, Helen'in nefesi daraldı. Bu adam her kimse daha önce düşündüğü gibi ukala, insanları küçük gören, kendini beğenmiş bir adamdan ibaret değildi.
Yüzündeki ve sırtındaki yara izleri şiddet dolu zor bir yaşam sürmüş olduğunu gösteriyordu. Bir zamanlar o yaraların ne kadar acı verdiğini düşünen ve içinde uyanan acıma duygusuna engel olamayan Helen, alt dudağını ısırıp, titreyen ellerini birbirine sımsıkı bir şekilde kenetledi.
Onun ayak seslerini duyduğu anda derin bir nefes aldı ve yüzüne en güzel gülümsemesini kondurarak adamı beklemeye başladı. Fakat adam onu görür görmez kaşlarını çattı ve bakışlarını ondan kaçırdı.
Helen bu tavır karşısında nedense kendini üzgün hissetti. Adam sanki ona bakmaya tahammül edemiyor gibiydi. Genç kız içindeki derin yarayı kanatmamaya özen gösterir bir halde adamı izledi.
İlk önce atını besledi daha sonra etrafı topladı. Helen adamın onunla konuşmayacağını anladı ve" Buraları iyi biliyor olmalısın" dedi bir ümitle.
Adam ona bakmadan başını evet dercesine salladı. Helen pes etmedi ve "Artık gideceğimiz yere az kaldı değil mi?"diye sordu.
Bu sefer de adam onu duymamazlıktan geldi ve gözden kayboldu.Helen genç bir kıza yakışmayacak şekilde homurdandı. Adam ne ona bakıyordu ne de konuşuyordu. O kadar mı çirkin ve tahammül edilmez biriydi. Adam tekrar görüş alanına girdiği anda Helen öfkeyle adam doğru gidiyordu ki.
Önündeki yamuk taşı görmedi. Dengesiz bir şekilde taşın üzerine bastı ve yere düştü. Sağ ayak bileğindeki keskin ağrı genç kızın acıyla inlemesine sebep oldu.
"Lanet olsun kadın önüne bakmıyor musun ?"
Adamın sesindeki endişe ve telaş çok baskındı. Hemen Helen'in yanına geldi ve ayak bileğini büyük ve sıcak ellerinin arasına aldı. Helen adamın ellerinin arasına hareket ettirilen ayak bileğinin acısı yüzünden nefessiz kaldı.
"Şhh tamam geçecek, şimdilik incinme gibi görülüyor umarım morarmaz"
Helen yavaş yavaş ovulan ayak bileğinin biraz önceki kadar acımadığını hisseti. Başını kaldırdı ve adamla göz göze geldi. Adamın bakışları değişmiş ayak bileğindeki eli birazda olsa yukarıya doğru çıkmaya başlamıştı.
Genç kız nefesini tuttu vücuduna yayılan sıcaklığı hissetmemeye çalıştı. Adamın bakışları değişmiş adeta alev alev yanan gözlerini ona doğru dikmişti. Yutkundu bu adını bile bilmediği adam onu fazlasıyla etkiliyordu.
Adam biranda yavaş bir şekilde ayağını yere bıraktı. "Sen sırtını ağaca yasla" dedi adam, sesi oldukça boğuktu. Helen adamın dediğini yaptı. Oda katladığı battaniyeleri Helen'in burkulan ayağının altına koydu.
Tıpkı teyzesi gibi yapmıştı oda. "Ben ortalığı toplayıp seni almaya gelene kadar kendini sakatlamamaya çalış." Helen adamın bu ukala tavrı karşısında küçük bir kız çocuğu gibi ona dil çıkarmamak için kendini zor tuttu.
Biraz önceki endişeli ve onun için korkan adam gitmiş, yerine buz gibi bakışları, ukala konuşmaları olan o adam geri gelmişti. Sıkılgan bir şekilde ofladı Helen ve adamın oradan oraya gitmesini izledi.
Daldaki bir sincap genç kızın dikkatini çekti. Ufaklık elindeki küçük cevizi yerken aynı zamanda sanki onları izliyordu. "Oldukça çekilmez bir adam olduğu kanaatini getirdim onun "dedi Helen, sincapla konuşarak.
Sanki sincap onun dediği şeye evet dermiş gibi küçük başını salladı ve cevizini yemeğe devam etti. "Umarım gideceğimiz yerde teyzem o adamı hemen iyileştirebilir de biz de evimize bir an önce dönebiliriz" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU DOLU KALPLER
Ficción histórica!YETİŞKİN İÇERİKLİDİR...! İskoçya'nın küçük bir köyünde büyüyen Galler prensesi güzeller güzeli Helen'nin hikayesini okumaya hazır mısınız? Prenses olması gereken topraklardan daha kundakta bebekken sürülmüştü Helen ve onun kaderi İskoçya'nın bu çet...