Helen keyifle dans eden insanları izledi. Emma ve onun birkaç arkadaşıyla sohbet ederken aynı zaman da uyumlu halde birbirleriyle dans eden çiftleri izliyordu.
Alex'in kardeşinin söyledikleri hala aklındaydı, ona Alex'ten vazgeçmemesini söylemişti. İçindeki heyecanın sebebi de tıpkı onun gibi Alex'in de daha önce hiç başka birine aşık olmamasıydı.
Bu onu düşündüğünden daha mutlu etmişti. Yani ikisi de bu konuda oldukça tecrübesizdi. Bu yüzden ona fazlasıyla anlayış gösterebilirdi, sonuçta o hemen ondan hoşlandığını anlayamaya bilirdi ama Helen biliyordu ki onun için artık Alex'ten başkası olamazdı.
Tutku dolu öpüşünü hatırladığı anda elini dudaklarına götürdü. Tekrar tekrar yaşansın her seferinde onu hep aynı arzuyla öpsün istiyordu.
Çalan hareketli ezgiler yerini daha durgun ve yavaş bir ritme bırakınca ortadaki çiftler birbirlerine daha yakın ve daha hoş bir dans şeklini almıştı.
Alex, Robin'in konuşmasının bitmesini sabırla bekledi. Zaten onun ne dediğine tam konsantre olamıyordu bütün dikkati bahçede güneş gibi parlayan bütün gözleri üzerine çeken o güzeldeydi.
"Bence kaleyi Paxth adasına taşıyalım diyorum, Alex sen ne diyorsun."
"Olur"
Robin gülmeyle karışık homurdanma arası bir ses çıkardı ve "Beni dinlemiyorsun." Dedi.
Alex kafası karışmış bir halde ilk önce Robine daha sonra Helen'e doğru yaklaşan Scott'a baktı. Alex, biraz önce öyle Helen'in ve Scott'un baş başa ne konuştuklarını deli gibi merak eder bir halde kendini yemişti ama şimdi öyle olmayacaktı.
"Bu konuyu sonra konuşalım" dedi ve Robinin yanından ayrılıp hızla Helen'e doğru gitmeye başladı.
Scott'tan önce Helen'in yanına varmanın zaferinin tadını çıkaran Alex, kızın elbisesiyle aynı renk olan gözlerine baktı ve hiç düşünmeden "Benimle dans et" dedi.
Helen ona hayretle ama yüzünde kocaman bir gülümseme ile bakıyordu. Alex bu büyüleyici manzara karşısında kalbine giden kale duvarlarının tek tek yıkıldığını hissetti.
Çünkü kalbine akan ılık şelalenin, yüreğine doğan sıcak güneşinde sahibi bu kızdı. Onu kendinden nasıl koruyacaktı bir fikri yoktu ama şu anda bunu düşünmek istemiyordu.
Helen hevesle elini onun avcunun içine bıraktı. Elele tutuşarak birbirlerine yanaştılar, ayrıldılar, yana doğru adımlar atarak döndüler. Başkalarıyla çarpışında güldüler.
Birisi "Ökseotunun altından geçerken öpüşülecek!" diye bağırdı. Alex, Helen'in tepkisini izleyerek onun yüzüne baktı ama Helen kahkaha atarak, ökseotunun altından geçerken dudaklarını uzattı. Dudakları ve gözleri birleştiğinde sanki zaman durmuştu. Alex zeminin ayaklarının altından kaydığını sandı. Kenardan seyredenler ökseotunun altından öpüşerek geçen her çifti alkışladı.
Belki gün onlar için harika başlamıştı, ama maalesef öyle bitmeyecekti.
///
Helen odasına çıkmadan önce teyzesinin yanına uğramak için onun odasına doğru gitti ve kapıyı çalıp içeriye girdi. Fiona sandalyenin üzerinde oturmuş elinde bir kağıt vardı ve onu okuyordu.
Helen merakla teyzesine doğru gitmişti ki Fiona onu fark eder etmez telaşla elindeki kağıtı elbisesinin cebine tıkıştırmıştı.
"O neydi teyze"
Fiona rahatsız bir tavırla yerinde kıpırdandı ve önemsiz bir şey dermiş gibi elini salladı. Helen daha da meraklansa da teyzesini, zorlamak istemedi ve usulca onun yanına oturdu.
"Biliyor musun teyze, geçen gün ayna da uzun uzun omzundaki doğum lekesine baktım ve sonunda onun neye benzediğini buldum. Güle benziyor." Dedi ama teyzesinin gözlerinin içine tekrardan baktığında kadının ağlamaklı olduğunu fark etti.
"Teyze iyi misin?" dese de Fiona çoktan ağlamaya başlamıştı. Helen teyzesine sarıldı ve "Seni üzen ne teyzeciğim" diye sordu.
Fiona, onun omzuna yaslanmış sıcak gözyaşlarını akıtırken Helen yavaşça teyzesinin saçlarını okşadı.
"Annen ve babanı hatırladım canım, o yüzden de kendimi tutamadım"
Helen sevgiyle teyzesine baktı ve beraber büyük yatağa geçtiler Helen teyzesinin dizine uzandı ve Fiona onun saçlarını okşarken" Bana annemle babamın aşkını tekrar anlatır mısın?"
Fiona'dan onlarca kez annesiyle babasının aşkını dinlemişti ama o her anlattığında Helen'in içi huzur ve mutlulukla doluyordu.
///
Alex büyük salonda adamlarıyla beraber oturmuş İngilizlerle iş birliği yapan soysuz Zach'i konuşuyorlardı. "Bu kadar aşağılık olabilir mi gerçekten" dedi Scott.
"Alex onu her yendiğinde intikam yeminleri ettiğine şahit olmuştum. Şimdi Lordumuzun ve Alex'in emriyle hiçbir klan onu kabul etmeyince oda bütün zehrini İngilizlere akıttı." Dedi Robin.
Alex her seferinde korkakça kaybeden ve her kaybettiğinde çamur atan o pisliğin küçükken başı ezilmesi konusunda çok uyarıda bulunmuştu ama Lord Wilson buna gerek olmadığını her söylediğinde Alex susmuştu.
"Onun ne kadar kaypak ve korkak bir adam olduğu herkes tarafından biliniyor, Alex'in karşısına çıkmaya cesareti yok."
Alex huzursuzca geniş odayı adımladı. "Bu kaleyi avcunun içi gibi bilir Zach, nerede tünel var nerede çıkış var her şeyi bilir." Dedi değirmenci.
Alex bundan on yıl önceyi düşündü. O zamanlar on beş yaşına daha yeni girmiş olan Alex ve Zach'in sürekli rekabetiyle geçiyordu günler. Herkes ateşli tezahüratlarla onu desteklerken Zach'in öfkeden deliye döndüğünü hatırlıyordu.
Ve bir gün Zach'i alt etmiş o boylu boyunca yerde uzanırken Alex yapmaması gereken bir hata yapmış ve ona arkasını dönmüştü. Sinsiliğiyle bilinen Zach hiç vakit kaybetmeden kılıcı onun sırtına saplamak istemişti.
Ama onun gelişini hisseden Alex ondan önce davranıp Zach'in canına okumuştu. İşte o zaman onun ne kadar tehlikeli biri olduğunu anlamış ve işinin bitirilmesini istemişti ama Lord Wilson bunu engellemişti.
///
Helen teyzesinin yanından ayrıldı ve sıcak su getirmelerini söylemek için aşağı inip Emma'yı aramaya başladı.
Merdivenlerin karşısındaki odaya girecekti ki, nefes nefese önünden geçen askeri gördü. Yavaşça askeri takip etti ve adamın büyük bir kapıyı açtığını fark etti.
Merakına yenik düşüp odaya baktı içeride Alex ve adamlar gergin bir halde konuşuyorlardı.
Askerin geldiğini gördükleri anda hepsi merakla ona doğru döndü. "Efendim İngilizler Wralde köyünü silindir gibi ezip geçmişler."
Helen duyduğu şeyle zemin ayaklarının altından kaydığını hissetti. Wralde köyü onların köyü, arkadaşları ve sevdiği insanlar oradaydı. Kararan gözleri, dönen başı, en son hatırladığı şey bir adamın onun adını haykırmasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU DOLU KALPLER
Ficción histórica!YETİŞKİN İÇERİKLİDİR...! İskoçya'nın küçük bir köyünde büyüyen Galler prensesi güzeller güzeli Helen'nin hikayesini okumaya hazır mısınız? Prenses olması gereken topraklardan daha kundakta bebekken sürülmüştü Helen ve onun kaderi İskoçya'nın bu çet...