Alex odaya gelen askerin Wralde köyüne baskın yapıldığını söylediği anda başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi acıyla inledi.
Helen'in yaşadığı köy...
Birkaç gün önce onu geri köyüne gönderme peşinde olduğu anları hatırladıkça korku bütün vücudunu esir almaya başlıyordu bu korku öyle derinden sinsi sinsi vücuduna yayılmıştı ki, daha önce hiç kaybetme korkusu yaşamamış bir adam için bu korku, vurucu nitelikteydi.
"Leydi bayılmış."
Alex kapının girişinde bir kadın çığlığı duyduğun da hızla oraya doğru gitti. Yerde yatan kızı gördüğü an ne yapacağını şaşırdı, Alex Helen'i hemen kucağına aldı.
Kızın sağlıkla parlayan teni şimdi iyice beyazlaşmış ve gözaltları hafiften morarmaya başlamıştı. "Hemen Fiona'yı çağırın" diye bağırdı Alex, kızı merdivenlerden çıkıp odasına doğru götürürken.
Uzun koridordan geçip kızın odasının kapısını açtı ve Helen'i yavaş bir şekilde yatağına bırakacaktı kız biran da kollarını onun boynuna dolayıp hıçkırarak ağlamaya başladı.
Alex yüreğinin paramparça olduğunu hissediyordu. Helen başını onun omzuna dayamış gözyaşlarını peşin sıra dökülüyorken Alex'in tek yapabildiği kızın saçlarını okşayıp ona her şeyin iyi olacağını söylemek oldu.
Onu kucağında tutarak yavaşça yatağına oturdu. Helen ona daha sıkı bir şekilde sarıldı ve ağlaması daha da şiddetlendi. Kızın sarsılan omuzlarını destek vermek ister gibi okşadı Alex, başını kaldırıp onlarla beraber odaya gelen diğerlerine baktı. Robin, değirmenci ve Scott da odanın içinde son derece üzgün gözlerle Helen'i izliyorlardı.
Odaya apar topar gelen Fiona da dağılmış haldeydi. Kızarmış gözleri onu ele veriyordu. Yavaş adımlarla onlara doğru geldi ve bir kedi gibi ona iyice sokulmuş, başını genç adamın omzuna koyup ağlayan kızın yanına eğildi ve "Güzelim iyi misin?" diye sordu.
Helen başını onun omuzundan kaldırır kaldırmaz Alex, kızın perişanlığı karşısında nefesi kesilir gibi oldu. Onu böyle görmeye dayanamıyordu.
Helen titreyen sesiyle konuşmaya başladı.
" Frank, Alvin, Lori , Andy amca, Mary teyze..." Helen daha fazla konuşamadı çünkü ağlaması o kadar şiddetlenmişti ki, onu gören kriz geçirdiğini düşünebilirdi.Alex onu yavaşça yatağına bırakıyordu ki Helen genç adamı kendine doğru çekti ve "Onları iyi olduğunu söyle bana, Alex" dedi Helen adeta yalvarır bir halde.
Alex yatağa bıraktığı kızın saçlarını okşayıp, alnını öptükten sonra onu odasında bırakıp çıktı.
Hızlı adımlarla bahçeye doğru giderken emirlerini tek tek sıralıyordu bahçeye çıkıp askerlerinin ve atının onu beklediğini görünce hızla oraya doğru koşmaya başlamıştı ki, "Benim atımı da hazırlayın" diye bağıran değirmencinin sesini duyduğu anda durdu ve ona doğru döndü.
Aksayan ayağı ile zorlanarak onlara yetişmeye çalışan adama baktı. "Sen onların yanında dur ki benim aklım burada kalmasın." Dedi Alex, değirmenci tam itiraz etmeye hazırlanıyordu, fakat Alex'in dediği şeyi duyduğu anda derin bir soluk aldı ve "Tamam kardeşim gözün arkada kalmasın." Dedi.
///
Wralde köyüne vardıkları anda Alex, etrafın düşündüğünden daha kötü olduğunu gördü. Yanmış, yağmalanmış evler, yerde yatan parçalanmış bedenler.
Bunu ancak insanlıktan hiç nasibini almamış birileri yapabilirdi yani Zach Cameron.
Eli silah tutmayan, aman eden veya kadına, çocuğa ve yaşlıya hiçbir zaman dokunmamıştı Alex ve savaşarak aldıkları topraklarda yaşayan masum insanlara kesinlikle zarar verilmemişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU DOLU KALPLER
Historical Fiction!YETİŞKİN İÇERİKLİDİR...! İskoçya'nın küçük bir köyünde büyüyen Galler prensesi güzeller güzeli Helen'nin hikayesini okumaya hazır mısınız? Prenses olması gereken topraklardan daha kundakta bebekken sürülmüştü Helen ve onun kaderi İskoçya'nın bu çet...