Merhabalar tatlı okurlarım oldukça uzun bir bölümle geldim karşınıza ve sizleri daha fazla bekletmemek için de hemen paylaşıyorum.
Tatlı beğenilerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum.
Keyifli okumalar.
Sağlıkla kalın.💙////
Lord Wilson'a ait teknelerinden birinde, Hebridler sahilinden ayrılıp, açıldıklarında Alex yerinde duramıyordu. Kaptan bularak zaman kaybetmemişlerdi çünkü Alex ve ekibi savaşa her koldan hazırlıklı oldukları için denizle uğraşan İskandinav kanına sahip atalarını utandırmayacak kadar iyi yelken alıyorlardı.
Alex uçsuz bucaksız denize baktığında birkaç balıkçı teknesi dışında denizde yalnız görünüyorlardı. Daha sonra başını kaldırıp parıl parıl denizle aynı göz alıcılığa sahip gökyüzüne baktı. Hava oldukça açık ve güneşliydi.
Tıpkı Helen'in en sevdiği gibi...
Onu ne çok özlemişti. Fark etmeden Helen onun bütün hayatına sızmış ve tıpkı isminin anlamı gibi yüreğine, kalbine bir güneş gibi doğmuştu. Alex onu düşündükçe hızlanan kalp atışlarını hissetti.
Helen iyiydi bundan emindi sadece bir yerlerde durmuş Alex'in onu kurtarması için bekliyordu. Aksini düşünecek olsa Alex öfkeyle nereye saldıracağını bilemezdi. Fakat aklı ve kalbi ona Helen'in iyi olduğunu fısıldadıkça rahatlıyor ve daha dirayetli kalmayı başarıyordu.
Adamlarının yüksek sesleri dikkatini çekti ve teknenin güvertesine doğru yürüdü. Dalgaların arasından çıkan ve onlara eşlik eden yunuslara baktı. Teknedeki adamları başlarını çevirmiş şaşkın bir şekilde teknenin iç kısmına döndükleri sırada Alex'te başını o tarafa çevirdi ve gördüğü kişi karşısında öfkeyle homurdandı.
"Senin burada ne işin var?"
Onunla beraber öfkeyle homurdanan Robin'de değirmenciyi teknede gördüğüne hiç sevinmemişti. Ronald üzerindeki siyah pelerini bir kenara attı ve yüzüne keyifli bir gülümseme ekleyerek.
"Ah bu güzel havada tekne gezintisine benim de dahil olmayacağımı düşünmediniz heralde." Dedi.
"Lanet olası laftan anlamaz domuz, o kadar saat arkamızdan bu sakat bacağınla at mı sürdün sen."
Robinin öfkeli ve son derece yüksek sesine umursamaz bir şekilde omuzlarını silkip teknenin köşesine doğru gidip gökyüzüne baktı değirmenci ve "Güneyde toplanan bu kara bulutlar bize ulaşmadan biz İrlanda'ya varmış oluruz." Dedi.
"Bu klanda bir kişi bile laftan anlamaz mı?" diye tekrar öfkeyle konuştuğunda Alex, Ronald ona doğru döndü. "Fiona berbat halde iki haftadır ne doğru dürüst uyuyor ne de yemek yiyor, Helen'in kıyafetlerine sarılıp bütün gün ruh gibi öylece duruyor. Onun bu hali beni öldürüyor Alex."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTKU DOLU KALPLER
Ficção Histórica!YETİŞKİN İÇERİKLİDİR...! İskoçya'nın küçük bir köyünde büyüyen Galler prensesi güzeller güzeli Helen'nin hikayesini okumaya hazır mısınız? Prenses olması gereken topraklardan daha kundakta bebekken sürülmüştü Helen ve onun kaderi İskoçya'nın bu çet...