21.Bölüm

7.5K 411 27
                                    

Alex kılıcını savururken düşündüğü tek bir şey vardı oda Helen di ve ondan gelen büyük itirafı. Sevdiğim adam demişti Helen onu seviyordu. Peki bu nasıl bir sevgiydi, bir annenin evlada olan masum sevgisi gibi miydi?

Alex hayatının hiçbir döneminde ne bir kadına aşık olmuştu ne de sevmişti. Kadınlarla münasebet içinde olduğu tek yer yataktı. Bundan fazlasını isteyen kadınlar elbette olmuştu ama Alex kesin ve net bir dile hayır dediği için kimse ilişkiyi ileriye götürme cesaretini kendinde bulamamıştı.

Peki Helen'le ileriye gider miydi? O her konuda fazla kusursuzdu, iyiydi, merhametliydi, yardımseverdi, ve çok güzeldi. Alex bu kadar mükemmel bir kadını hakkediyor muydu?

Kesinlikle Cevap HAYIRDI, koskoca bir hayır hem de, Alex vücudu gibi geçmişi de yaralı bir erkekti. Hep babasını örnek almış ve babasının annesi öldükten sonra nasıl hayata küstüğünü görmüştü.

Bir kadını sevmek zaaflarına yenilmek demekti. Her zaman onu görmek isterdi, onun sıcaklığına kavuşmak için saniyeleri sayardı ve ona değen bütün gözlerden kadınını kıskanırdı, evet aynen böyle yapardı, Alex bir kadını sevse.

Savaş alanında klanı için can vereceği anı bekleyen bir adam için bir kadını sevmek ölmemek için direnmek demekti. Alex'in de ölümden korkusu yoktu. Ona yurt olan, onu besleyen, büyüten bu klan ve içindeki insanlar için her şeyi yapmaya hazırdı.

Ama bir kadını severse önceliği ne olursa olsun o olurdu, fakat gözünün önüne gelen o harika manzara Alex'in nefesini kesti. Kızıl saçlı güzeller güzeli karısı Helen şiş karnıyla odasının içinde dolaşsa ve küçük kızları tıpkı annesine benzeyen ufaklıkları büyütse.

Bu öylesine güzel bir hayaldi ki Alex, iliklerine kadar mutlulukla dolup taştığını hisseti. Elinden düşen kılıcı ile gerçek dünyaya geri ayak bastı.

"Senin aklın başka bir yerde yoksa yaşlı bir kurda yenilmezsin sen" dedi Robin son derece neşeli bir halde, Alex umursamaz bir şekilde omzunu silkti ve yerdeki kılıcını geri alıp.

"Şu yaşlı kurdun hala diri olduğu aşikar" diyerek kılıcını tekrar Robine doğru salladı.

///

Helen yatağına uzanmış bir halde tıpkı geçen haftalarda olduğu gibi öylece uzanmış ve taş sütunları izliyordu. En yakın arkadaşlarını kaybetmenin acısı henüz dinmemişken sanki bir de sevdiği adamı kaybetmiş gibi hissediyordu.

Çünkü mezarlığın başında Alex'in kollarında uyuduğu gecenin sabahında yatağında uyanmış ve o zamandan yani neredeyse üç haftadır Alex onu görse de görmezlikten geliyordu.

Bu durum Helen'in içini paramparça ediyordu, çünkü kalbi ve ruhu ihtiyaçla onun ilgisini istiyorken adamın ona yokmuş gibi davranması Helen'i üzüyordu.

Farkında bile olmadan akıttığı gözyaşları yastığını ıslattığını hissederken öylece durdu. Yüreğini sıkıntıyla sıkıştıran acısını paylaşmak için yerinden kalktı ve Lori'nin yanına gitmek için odadan çıktı.

Hızla merdivenlerden indi ve geniş bahçeyi geçip mezarlığın olduğu yere girdi ve Lori'nin mezarının yanına çöktü.

"Biliyorum berbat görünüyorum, ama öylesine bomboş hissediyorum ki içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor." Diye mırıldandı sanki arkadaşı onu duyacakmış gibi.

"Biliyor musun sana Alvin konusunda verdiğim onca akıl anlamsızmış çünkü insanın başına geldiğinde anlıyorsun durumun ne kadar çıkmaz olduğunu."

Helen bir süre daha içindeki sıkıntıları arkadaşına anlattı. Sanki konuştukça omzundaki yükler tek tek kalkıyor ve ferahlıyordu.

"Hani sana derdim ya git ve Alvini al şimdi aynısını ben yapacağım Alex beni reddedip görmezlikten gelemeyecek" dedi hafiften yağan yaz yağmuru onun söylediğini desteklemek ister gibi şiddetlendi.

TUTKU DOLU KALPLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin