-SÜRPRİZ MİSAFİR-

9.3K 366 69
                                    

"Psikopatım deyip bıçak sallayana...Ruh hastasıyız der, şarjör boşaltırız."

Balımın inadı sayesinde çok farklı bir sokağa girmiştik. Burası neresi? Sokaklar çok kötü bir yerdi. Resmen terk edilmiş ayrı bir şehir gibi... İstanbul da ki tarla başına çok benziyordu.

"Balım bak çok kötü bir yer burası? Sen biliyor musun? Bir sürü sokak geçtik." Dediğimde Balım da benim gibi korkmaya başladı. Kesin o da burayı bilmiyordu.

Doruk ve Ulaş'ı da kaybetmiştik. Harika geri dönüp yürümeye başladık. Ama her sokak birbirine o kadar benziyordu ki kendimi bir labirentin içinde hissetmiştim. Telefonumu çıkartıp saate baktığımda saat 16:30 geçiyordu. Yarım saat sonra hava kararacaktı. Balımla hızlı bir şekilde yürüyorduk. Birden birinin sesini duymam ile solumdaki boş karanlık sokağa baktım. Bu sesi tanıyorum. Belki onlar bizi eve bırakabilirlerdi.

"Balım, Savaş'ın sesini duydum" dediğimde Balım durup sesi dinledi. Aynı sesi o da duyduğunda sokağa doğru koşmaya başladı. Sokağın sonuna geldiğimiz de gördüğümüz görüntü ile dona kalmıştık. Aşağı sokakta Oğuzlar ve Ateşler vardı. Rüzgar ve tanımadığım birkaç kişi daha vardı. Balım beni hemen kenara çekti. Köşeden onlara bakıyorduk.

Rüzgar çok ciddi bir şekilde Oğuzla konuşuyordu. Doruk yumruklarını sıkarak Emire bakıyordu. Gözlerim Ateşe kaydığında Oğuzu parçalamamak için zor duruyor gibiydi. Yada Rüzgar olacak abisi onu tutuyordu.

"Seni son kez uyarıyorum Oğuz. Bir emirim ile o arkandaki adamını hallederim."

"Of Rüzgar Ozansoy. Söylediklerin hep lafta kalıyor. Bana ilk zamanlarda arkandakini bulacağım dedin ve bunun üstünden tamı tamına üç yıl geçti. Şimdi de karşıma geçmişsin adamını halledeceğim diyorsun. Hadi yap" dediğinde Ateş bir adım öne çıkmıştı. Ama Emir onu tutarak geri çekmişti. Balıma dönerek " Hadi gidelim zaten, nerede olduğumuzu da bilmiyoruz! Ben korkmaya başladım" dediğimde Balım beni susturdu.

"Alev, nerede olduğumuzu zaten bilmiyoruz. Daha çok karıştırırız. Ateşlerden yardım alalım konuşmaları bittiği zaman"

"Ne? Ateşlerden mi?"

"Evet geri döner isek nereye gideceğiz? İkimizde bilmiyoruz. En azından Ateş hadi onu geçtim Emir bizi bırakabilir"

"Bir daha seni dinler isem iki olsun" dediğimde Balım yalandan gülümsedi. Çünkü biliyordu kendisinin suçlu olduğunu. Rüzgar bir kere güldükten sonra arkasını döndü. Arkasındaki adamlara bir şeyler söyledi ve siyah arabaya doğru ilerledi. "Oğuz son zamanlarını iyi geçir" dedikten sonra arabaya bindi ve gözden kayboldu. Orada sadece Oğuz, Doruk, Ulaş ve Ateş ile Emir vardı. Dur Savaş ile Mert nerede? Az önce oradaydılar.

Arkamızda bir ayak sesi duyduğumda korkarak döndüm. Dönmem ile Savaş ve Mert'in sert bakışları ile karşılamamız bir oldu. Mert'i ilk kez bu kadar ciddi ve sert görüyorum. O okuldaki hali resmen bu gece yok olmuş gibiydi. Balımı kolumla vurduğumda "Ne oldu-" cümlesi havada kalmıştı. Çünkü yakalanmıştık.

Mert "Ne işiniz var sizin burada?" diye bize sertçe baktığında bakışlarım Balıma kaydı. Balım "Kaybolduk oldu mu Mert?" dediğinde Mert gülmeye başladı.

"Yalanın berbat Balım. Ne işiniz var. Siz ikiniz asla böyle sokaklarda dolanmazsınız" dediğinde Savaş telefonunu çıkarttı. Ateşlerin olduğu yerde bir hareketlenme olduğunda o tarafa doğru çaktırmadan baktım. Emir telefonuna baktıktan sonra kafasını kaldırdı. Gözleri, bizi bulduğunda dişlerini sıkmaya başlamıştı. Bunu çenesinin ortaya çıkmasından anlayabiliyordum. Anında bakışları daha sertleşti. Ateş'in kulağına bir şeyler fısıldadı. Savaş aniden kolumu tuttuğunda yerimden sıçramıştım. "Yürüyün gidiyoruz!" diye emir verdiğinde itiraz etmeden onu izlemeye başladım. Ama arkama da sürekli bakıyordum. Oğuz bizi görmemişti. Yavaş adımlarla Ateşe doğru yaklaştı.

Takıntılı Sosyopat ( KİTAP OLDUU!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin