"İzlerini saracak birini bul..."
Aklım hala Savaşın dediklerindeydi. Çaktırmadan Ateşe baktım. Ben ona nasıl biz iz bırakmış olabilirim ki? Aklıma çok karışmıştı. Buraya geldiğim andan itibaren çıkılmaz bir labirente girmiştim. Nereye gidersem, gidiyim çıkmaz bir sokaktı. Hep bir soru işareti vardı. Ve artık ben o soru işaretlerini çözmekten sıkılmıştım. Yorulmuştum. Aklıma o kadar soru işaretleri birikmişti ki. Hiç birini çözemiyordum. Sonu olmayan bir denklem gibiydi hayatım.
"Bana öyle bakmana artık dayanamıyorum Alev" Ateş'in sesini duyduğumda ona döndüm. Gözlerinde pişmanlık gölgesi çok netti.
"Nasıl?" dedim anlam veremeyerek. Ben Ateş'e nasıl bakıyordum ki. O bu bakışıma dayanamıyordu.
Sıkılmışçasına nefesini soludu. "Endişeli, korku dolu. Sanki sana her an bir şey yapacakmışım gibi. Sana söyledim benden korkmana gerek olmadığını ve bu konuda çok ciddiyim. Sana zarar vermeyeceğim" sesi o kadar sakin ve yatıştırıcıydı ki...Beni korkutmak hoşuna gitmiyordu ve bunu gözlerinden okuyabiliyordum.
"Senden değil. Yapacaklarından korkuyorum" dediğimde Ateş bakışlarını başka yöne çevirdi. Onun yaptığını hemen bir çırpıda unutacak değilim!
"Seni asla incitmem." Dedi inandırıcı bir ses ile, sonra bakışlarını bana çevirdi. Gözleri yine açık bal rengine dönüyordu. "Bundan sonra yapacaklarımdan da korkma. Benden korkma, senin artık eskisi gibi gülmeni istiyorum. Yalandan değil, içten gülmeni istiyorum." Dediğinde şaşırarak ona baktım. Ardından elini ceplerine attı. Sanki bir şey arıyordu. Elinde gördüğüm şeyle elimi boynuma attım. Kolyem ondaydı.
"Bu senin olmalı" dedikten sonra kancasını açtı. "Takmamı ister misin?" dediğinde cevap veremedim. Ateş oturduğu yerden kalkıp arkama geçti ve fularımı çözerek alev kolyemi taktı. Elini saçlarımın arasında hissettiğimde içimde nedense bir şey oluşmuştu. Bir an içimde sıcacık bir his oluşmuştu. Yok artık Alev daha neler?
Karşıma geri geçip oturdu. Ve elini kolyeme götürdü. "Alev yada Ateş kolyesi" dedikten sonra elini kolyemden çekti. Kendi boynuna götürdü. Sweetinin içinden çıkardığı kolye ile gözlerim iri iri açılmıştı. Benim kolyemin aynısı sadece onun ateşi daha fazlaydı. Ve kolyesinin zinciri gümüş rengindeydi. Gözüm ellerine kaydığında eklem yerleri kızarmıştı. Az önceki kavga yüzünden. Bundan mutlu olmam lazımdı ama olamıyordum. Neden canım sana acı çektirdi bunu hatırlayabilirsin? İç sesim bende biliyorum ama nedense bundan mutlu olmam gerekirken mutlu olamıyordum. Peki neden onun için üzülüyordum? Ateş sadece senin kafanı karışıyor Alev. Bu apaçık belli oluyor. Birden Ateşin ayağına bir top geldiğinde derin düşüncelerimden sıyrıldım. Ateş eğilip topu aldığında bir tane erkek çocuğu yanımıza gelmişti.
"Al bakalım top senin olmalı" diyerek Ateş sevecen bir şekilde topu ona uzatmıştı. Onu böyle sevecen bir şekilde görmek bana biraz tuhaf gelmişti.
Küçük çocuk topu aldı ama Ateşe bakıyordu "Sen bir melek misin?" dediğinde Ateş gülerek "Ne?" dedi.
Küçük çocuk sevecen bir şekilde " Annem bana kimin bileğinde işaret varsa onların melek olduğunu söyler" dediğinde Ateş kolunu kapattı. Kolunda ne vardı ki?
"Ben bir melek değilim" dedi ama küçük çocuk ısrarla" Tabi ki de meleksin. Annem dedi ki sadece melekler kendilerine zarar verirlermiş, çünkü dünyadaki yaşamı sevmezlermiş. Bu dünya onları paramparça edermiş ve tekrar cennete dönmek isterlermiş." Çocuk sanki büyük bir adam gibi konuştuğunda nutkum tutulmuştu. Tek benim değil. Ateşinde nutku tutulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Takıntılı Sosyopat ( KİTAP OLDUU!)
Teen FictionBambaşka bir şehirde hiç beklemediği bir hayat Alevi bekliyordu. Annesi ve babasının boşanması ile Bursa'ya taşındılar. Şan şöhret hayatlarını İstanbul da bırakmışlardı. Artık farklı bir hayatları vardı. Taşındığı semtte hiç beklemedik olaylar geliş...