" Dünya senin gibi hassas kalpler için bir cehennem sevgilim..."
"Sevgilim! " bana sesleniyordu ama durmadım. Durmayacağımda Rüzgar haklı! İlk kez haklı! Ateş asla iyileşmedi. Onu iyileştirmedim! Bir sürü sokak aralarına girerek bu lanet yerden çıkmaya odaklandım ama çıkamıyordum. Her yer aynıydı. Koskoca çıkmaz bir labirentin içindeydim.
Ayağım takılarak yere sertçe düştüğümde tuttuğum gözyaşlarımı acım ile serbest bıraktım. Ayağa kalkamıyordum. Dizim çok kötü bir şekilde kanıyordu. Yerden destek alarak kendimi duvara doğru ittim. Ateş böyle birisi olmaz! O gördüğüm Ateş benim sevgilim olan Ateş olmaz! Bana iyi sözler söyleyen Ateş, burada bir adamı öldüresiye, işkence eden Ateş olmazdı!
Oğuzun dedikleri...Banu'nun, Rüzgarın hepsinin dedikleri bir bir aklımdan geçiyordu. Yanlış taraftasın, iki gün sonra Ateş yüzünden ağlayacaksın...Oğuzun sözleri kulağımda çınlarken elim yüzüme gitti. Ağlıyordum... Sen Ateş'i tanıyor musun da böyle konuşuyorsun?... Hakikatten ben Ateş'i tanıyor muyum ki Rüzgara karşı bu kadar emin konuştum. Aklımı kaçırmak üzereydim. Bütün her şey üstüme, üstüme geliyordu. O gördüğüm Ateş, dün ki partide olan Ateş aynı kişi olmazdı! Yine uyuşturucu kullanmış olabilir mi? Ama bu seferki bakışları öyle boş değildi.
"Alev! Bela topu" Ateş'in sesini duyduğumda elim ile ağızımı kapatıp hıçkırıklarımı dindirmeye çalıştım. Ayak sesleri buraya doğru geliyordu.
"Alev" sesini duyduğum an ayağa kalkmaya çalıştım ama acı içinde geri yere düştüm. Elim ile kendimi geri, geri itmeye başladım.
"Uzak dur Ateş!" dediğimde ellerini kaldırdı. "Tamam, uzak duruyorum" dedi. Boynu, yüzü, beyaz tişörtü hep kan içindeydi. Bu benim tanıdığım Ateş değildi. "Sen benim tanıdığım Ateş olmazsın. O böyle değildi. Ateş senden her şeyi bekledim ama bu yaptığın şey...Hastalık!"
"Alev, biliyorum beni öyle görmemen lazımdı. Ayrıca senin burada ne işin var!" diye bağırdığında yerimden sıçramıştım.
"Benim burada olmam mı sorun! Yoksa senin birini öldüresiye işkence etmen mi sorun!"
"Bunları görmen sorun!" dediğinde gözyaşlarımın arasında Ateş'i zor görmeye başlamıştım.
"Bu bir rüya, bu bir kabus. Birazdan uyanacağım..."diye kendi kendime sayıklamaya başlamıştım.
"Alev" kolumda elini hissettiğimde hızla geri çektim. "Alev göründüğü gibi değil. Adamı konuşturmak için yaptım. Hepsi senin içindi"
"Benim için mi? Ateş, polise haber verebilirdin. Beni bahane etme! O adamı ne hala getirdin"
"O adam da seni ne hale getirdi! Birilerini düşünmeyi bırak da seni ne hale getirdi onu düşün"
"O zaman seni de düşünmeyeyim Ateş! Sende beni ne hale getirdin." Dediğimde çatılı olan kaşlarını havaya kaldırdı. "Hatırladın değil mi?" dediğimde susmuştu.
"Alev bana katilmişim gibi bakma"
"Ama öylesin Ateş" hıçkırıklarımın ve korkumun esiri olmuştum. Doğru düzgün konuşamıyordum. "Öylesin Ateş! Adamı öldürecektin! Savaş beni göstermeseydi. Adamın kafasına sıkacaktın" dediğimde bakışlarını kaçırdı.
"Hayır, sıkmayacaktım." Dediğinde tekrar bana yaklaşıp kolumu tuttu.
"Dokunma bana!" diye bağırdım gözyaşlarımın içinde ve geriledim. "Eve gitmek istiyorum!"
"Sakin Alev, Alev lütfen yüzüme bak ve sakin ol" diyerek yüzümü ellerinin arasına aldı. "Ben sana hiç zarar verir miyim? Sana zarar verenleri senden uzaklaştırıyorum. Sakin ol, her şeyi halledeceğim. Yeter ki benden korkma" diyerek yüzüme bakıyordu. Bal rengi gözlerinin içine baktığımda yine içindeki çocuk acı çekiyordu. Başımda şiddetli bir ağrı oluştuğunda ellerimi yere koyarak destek almaya çalıştım. Gözlerim bulanık görmeye başlamıştı. Bilincim kapanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Takıntılı Sosyopat ( KİTAP OLDUU!)
Teen FictionBambaşka bir şehirde hiç beklemediği bir hayat Alevi bekliyordu. Annesi ve babasının boşanması ile Bursa'ya taşındılar. Şan şöhret hayatlarını İstanbul da bırakmışlardı. Artık farklı bir hayatları vardı. Taşındığı semtte hiç beklemedik olaylar geliş...