Kendini dışarı attığında annesinin ne yapmaya çalıştığını az çok tahmin ediyordu. Ve düşündükçe aklında oluşmaya başlayanlar hiç hoşuna gitmedi.. En çok istediği olmuş Savas çöpsüz üzüm olarak karşısına çıkmıştı. Üstelik evlenmesi için ikna etmesine de gerek kalmamıştı. İlerde olacaklar dan dolayı daha bir tedirgin oldu.Artık savaşması gereken cephe sayısıda iki çıkmıştı. En büyük kozlarıda daha fazla haber konusu olmamaktı. Bunu her şekilde kullanıp durumunu dahada zorlaştıracaklarından emindi.
Düşündükleri ile elinin kolunun bağlandığını hissetti ve bu daha öfkeli ve saldırgan birisine dönüşmesini sağlıyordu.
Allahtan açıkhava kendini kontrol etmesi için bütün güzellikleri kendisine sunuyordu da kabaran öfkesi azalmaya başlamıştı. Gecenin karanlığında çimlerin üzerinde dolaşırken etrafı saran çiçek kokusunu içine çekti. Belkide rahatlamasını sağlayacak tek yol buydu. Temiz hava ve çiçek kokuları… Evin en çok bahçesini sevmişti. Eğer gerçekten burada yaşıyor olsaydı odada değilde bahçede açık havada hamağa uzanıp yıldızları seyrederek uyumayı tercih ederdi. İçinden ayaklarını çıkarıp çimlerde yürümek geçerken arkasından gelen ayak seslerini duyduğunda göz ucuyla baktı. 'Şimdi bu da nereden çıktı!' diye söylendiğinde Savaşın sesi ıssız bahçede yankılandı. "Bir ışık olarak geldin zifiri karanlıkta. Sönen umudum seninle filizlenirken ay gibi doğdun karanlık geceme." dizeleri ile donup kaldı. Nasıl tepki verecek ne diyecekti. Dili inatçı kişiliğinin en büyük silahı iken oda kendisini yok sayıp beyaz bayrak sallıyordu. Buda kendisini tutmasını söyleyen mantığına karşı gelmesinin yegane sebebiydi. Döndü ve alaycı bir gülüşle "Beni gözünde çok büyütüyorsun. Birde bakmışsın celladın olmuşum." diye kafa tuttu.
Savaş için karısının dudaklarından dökülen her kelime içinde tehditte olsa neşelemesini sağlıyordu. Camdan bir süre izlemiş yanında olma isteğine engel olamamıştı. Şimdiyse keyifle baktığı güzele sözlerine inat "Her insan bir gün bu dünyadan ayrılacak. Kimi erken kimi de geç. Önemli olan ölmeden önce değer verdikleri kişilerin yanında olmasıdır. Ben şanslıyım hem değer verdiğim biricik karım yanımda hemde onun ellerinden ölümü tatma şerefini bana bahşetmeyi düşünüyor."
Aldığı cevapla saç diplerine kadar ürperdi. Karanlık geceye rağmen gözleri birbirini bulduğunda elinde olmadan çekildiğini hissediyor, buda kendini daha bir koruma içgüdüsüyle doluyordu. Gözlerini kaçırıp "Sen hastasın." diye tepki gösterdi.
Doğru söze ne hacet diye geçirdi içinden. Yüzünde hafif bir alaycılık belirirken içinde acı bir yakarışın arasında kaldı. Karanlık yıllardır peşini gölge gibi bırakmamıştı. Şimdi küçükte olsa bir ışığın arkasına takılıp gidiyordu. Oysa o ışık gözlerini kör edecek kadar parlaktı. Lakin inatçı karısının kendisine bahşettiği ışık yok denecek kadar azdı. Bunu bile ümit etmesi için yeterli bir neden di. Geri adım atmayacak nefes aldığı sürece her anı birlikte yaşamak için savaşacaktı. İşi zordu yinede "Hastalığımın adı da sen ilacıda sen." diye söylediğinde gözleri ateş saçan karısının güzelliği karşısında büyülendi..
Bu duruma gelecek hiçbir girişimleri olmamıştı. Adamın takıntılı halini gördükçe kendini zayıf yaralı bir hayvan gibi hissediyordu. Her fırsatta kendinden bir adım önde oluyor ve bütün savunmasını yerle bir ediyordu. En büyük zaferde şu anda yeni misafiri annesiydi. Neden diye düşündü. Bu kadar ısrarın nedeni.... Soran gözlerle bakıp "Seni anlamayı deniyorum... Ama bir türlü başaramıyorum. Tanımadan görmeden evlendiğim birini sevmemi bekleme benden. Aklından her ne geçiyorsa vazgeç."
Vazgeçmek mi… Vazgeçmek gibi bir düşünce aklının ucundan geçmemişti. Zaten istesede yapamazdı. "Bize bi şans vermeyi deneye bilirsin." diye söylediğinde bir adım daha yaklaştı.
Beyza eve bakıp bir adım geriledi. "Ben evime döneceğim." diye kararlı bir duruş sergiledi.
"Annenin sözüne karşı mı geleceksin."
" Anlamıyorum. Bu inadın benimle evli kalmaktaki ısrarın neden?"
"Güzel olan her şeye zaafım var. Senide yanımda istiyorum."
"Bu bir cevap değil."
"Belki olmayabilir ama benden duyabileceklerin bu kadar." Beyza daha fazla laf kalabalığı diye adlandırdığı sözlere son vermek için "Annemin burda kalma fikrini öne sürmesinde bir rol oynadın mı?" diye sorduğunda içinden bir ses evet diyordu.
"Sence."
"Bana laf cambazlığı yapma. Evet yada hayır yeterli."
"Evet."
"Ne söyledin."
Savaş kuşkuyla bakan karısına gülümseyip "Birşey söylemedim." diyerek yalan söyledi.
"Sana inanmıyorum biraz önce kabul etmiştin. "
"Ben rolüm olabileceğini söyledim."
"Nasıl?"
"Belki de düşündüğü damat adayı olarak beni gördü."
"Seni insan yerine koyup sorduğumu unut." dedi ve içeri girmek için adım attığında bileğinden yakalayan Savaşın elini hissettiğinde dondu kaldı.
"Gitme biraz daha yanımda kal."
"İstemiyorum."
"Lütfen."
O kadar güzel istemişti ki gitmek istesede ayakları adım atmayı reddediyordu. "Neden?"
"Gökyüzü güzel ama senin yanında sönük kalıyor. En azından ışığınla gecemi biraz daha güzelleştire bilirsin."
Bu adamın egosu benliğine ve aklına zarardı. Yanında olduğu sürelerde düşüncelerini ve etrafına ördüğü kalkanlar kendini korumaya yetmiyordu. "Sen tanıdığım en kalın kafalı adamsın." dedi ve genç adamı yalnız bırakıp annesinin yanına gitti.
Aynı dakikalarda Melek hanım genç adamla kızını perde arkasından izliyordu. Kızının inadını biliyordu. Ama genç adama da güvenmek istiyordu. Gözlerinde o ışığı görmüş... Geçirdiği talihsiz olaydan sonra ölümle burun buruna gelince bu evliliğe bir şans vermesi gerektiğine inanmıştı. Kızının içeri doğru hareketlendiğini gördüğünde bir kaç adımda geriye çekildi.
Saatler ilerlemiş ve yatma vakti gelmişti. Savaşın isteği üzerine Beyza kendi odasında yatmaya devam ederken kendisi de bir kapıyla ayıran küçük çalışma odasında ki üçlü deri koltuğa kalmıştı. Böylelikle çalışanların gözüne batmamış olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN ÇOK KİM YANDI? (ACI AŞK)
General FictionBeyza'nın kaderi çiçekten çiçeğe uçması gereken küçücük bir arının kanatlarına yazılmış. Küçük olduğuna bakmayın kendisi genç kızın hayatını temelinden sarsacak kadar büyük bir imzanın tek sahibi. Gelin görün ki şimdi bir peçetenin arasında cansız y...