İsteki bende dünyaları ayaklarına sereyim. .

168 19 0
                                    

Gözlerini açmadan kocasına sarılma ihtiyacı duyarak kolunu uzattı. Boşluğa düşen eliyle birlikte gözlerini açtığında günlerdir ilk defa yalnız uyandığının farkına vardı. Garip bir boşluğa düştü.  Kısa bir sürede hayatında kocaman bir yere sahip olmuştu. Bu yaşına kadar değerlim dediği bir annesi vardı. Şimdiyse diğer yarım dediği kocasına hissettikleriyle adını koyamadığı mutlulukla taçlandırmıştı. Mutluydu. Peki niye kendini boşlukta gibi hissediyordu. Aşık olmak bütün dengelerini altüst etmişti. Huzursuzluğunu akşamki yemeğe bağladı. Buna en büyük nedende bütün gece annesi ve Hasan denen adamı düşünerek geçirmesinden kaynaklanıyordu. Öyleki uyuduğunda gördüğü rüyalarla aklını allak bullak etmişti. Kim bilir akşam nasıl bir sürprizle karşı karşıya kalacaktı. Telefonda defalarca yemeğin özel bir sebebi olup olmadığını sormuş ama annesi her seferinde karşılıksız bırakmıştı.  Hasan denen adamın bakışlarına şahit olduğundan beri kendisini bu güne hazırladığını sanıyordu. Ama hazır olmadığını şimdi anlıyordu. Annesi hiç bir zaman düşünmeden hareket etmez kolay kolay insanlarda güvenmezdi. Hasan denen adamla ne ara bukadar yakınlaşmıştı. Babasından sonunda kurtulmuştu ama sevinemiyordu. Yılların yalnızlığına belkide bu adam son verecekti ama annesinin üzülmesin den korkuyordu. Mutlu olmayı en çok o hak ediyordu ve bunu akşam yemeğinde öğrenecekti. İçinde büyüyen bilinmezlikle yataktan kalkıp etrafa bakındı. Camın önüne gidip perdeleri açtı. İçindeki karamsar havaya inat güneş inadına parlak bahçe inadına yeşildi.

Savaşın nerede olduğunu merak ettiğinde komidinin üzerindeki notu gördü. 'Aşkım biraz işim var. Uyandırmaya kıyamadım. Beni merak etme işim uzun sürmez. Seni seviyorum.' İçindeki huzursuzluğu son iki kelime söküp aldı. Sanki cevap niteliğinde "Beni seni seviyorum." diye söylenip önce odayı topladı.  Sonrada duşa girdi. Rahatlamaya ihtiyacı vardı. Bütün gece gördüğü kabusların etkisinden kurtulmak istiyordu. Belkide büyüttüğü kadar önemli bir şey yoktu. Sadece arkadaşca bir yemekti. Kıskanç yani inşallah diyordu. 

Aşağı indiğinde karnı aç değildi. Mutfakta çalışanlarla sohbet ederek birşeyler atıştırdı. Savaş olmayınca koca evde zaman geçmek bilmiyordu. Salona geçip bir kitap seçti. En fazla yarım saat elindeki kitaba kendini verebildi. Gözü sürekli yanındaki telefona kayıyordu. İşleri var rahatsız etme diyen iç sesiyle şimdiye kadar baş etmişti. Ama merakıda bir yere kadar dayanabildi ve pes edip kocasını aradı. Telefon çalıyordu ama bir türlü açılmıyordu. İyi şeyler düşünmek istedi. Ama elinde değildi. Hastalığı buna müsade etmiyordu. Endişesi arttıkça aramalarda peş peşe geldi. İyi olduğunu öğrenemezse huzur bulamayacaktı. Son çare Oktay'ı aradı. Oda açmıyordu. Birlikte bir toplantıda olabileceklerini düşündü. Bir kez daha şansını denemeye karar verdi. Farkında değildi salonda bir oyana bir buyana gidip geliyordu. Allah'tan bu sefer biri insafa gelmiş ve telefonunu açmaya karar vermişti. Alo diyen sesi duyduğunda derin bir oh çekti. Omuzlarında ki yükün bir kısmından kurtulmuştu. Şimdi tek ihtiyacı  birlikte olduklarını duymaktı.

"Oktay benim Beyza. Kusura bakma rahatsız ediyorum ama Savaşa ulaşamıyorum. Seninle mi?" diye direk aklındaki soruya yanıt aradı.

"Hayır burda değil." cevabını aldığında karşıdaki sesin soğukluğu tüylerini diken diken etti. Savaşla birbirine okadar zıttılar ki. Bu kadar iyi arkadaş olmalarına şaşırıyordu. Bazen bu adam bir bedende kaç kişilik taşıyor diye aklından geçirmeden edemiyordu. Öyleki yüzündeki ifade saniyeler içinde değişiyor bir anı bir anını tutmuyordu. Elinde olmadan çatallayan sesiyle "Sabah erkenden çıkmış. Aramalarıma cevap vermiyor. Seninle olabilir diye düşünmüştüm." diye konuştu. 

"Sen sorunca bende merak ettim."

Kendini Oktayla olduğuna okadar inandırmıştı ki yaşadığı bilinmezlikle "Seninle değilse nerde olabilir." diye sordu.

EN ÇOK KİM YANDI? (ACI AŞK) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin