Savaş çalışma odasına kendini kapatıp telefonu uzun uzun çaldırdı. Evlenip terk edileli bir hafta olmuştu. Kendini unutturmamak için her aradığında karısı telefonlarını açmamak ta inat ediyordu. Oysa onunla yaşayacağı anları en iyi şekilde değerlendirmenin hayalini kurmuştu. Kafasını dağıtmak için kendini işlere vermiş ama bir sonuç alamamıştı. Onu düşünmekten hiçbir evraka odaklanamıyor du. Uzun süredir çalan telefonu kapatır kapatmaz, görevlendirdiği adamın kendisini aradığını gördü. Önemli bir durum olmasa aramaz akşam rapor verirdi. Adamının aramasına "Alo" diye cevap verdi.
"Savaş bey Beyza hanımın evinin önündeyim."
Bunun için ordaydı zaten "Evet" diyerek söyleyeceklerinini bekledi.
Karşıdaki adamın "Efendim yine aynı adam kendilerini ziyarete geldi." dediğinde sesi tedirgin çıkıyordu.
"Hangi adam?" diye sorarken dişlerini sıkıyordu. Bir haftadır karısını takip eden adamı Beyza'yı adının Kadir olduğu garson ve onun patronu Hasan denen adamın bir kaç defa evine geldiğini öğrenmişti.
"Daha önce gelen Hasan bey melek hanımın rahatsızlandığı kafenin sahibi."
Savaş adamın sürekli eve girip çıkmasından hoşlanmıyordu. Üstelik adam yasına göre hem yakışıklı hemde çapkın bir tipi vardı.
Görevlendirdiği adamın "Efendin bu sefer elinde çikolata paketine benzer birşey var. Bir de.." dediğinde sesindeki tedirgin tınıya sinir oldu. Sert bir tonda "Birde ne?" diyerek konuşması için uyarı yaptı.
"Bir de elinde beyaz gül buketi var."
"Ne?"
"Beyaz gül efendim."
Duymuştu duymasına ama kabul etmiyordu. Güllerin sadece gönül işlerinde aracı olduğunu herkes bilirdi. Bilmesi gereken her şeyi öğrenmişti. "Tamam sen beklemeye devam et." dedi ve suratına kapattı.
Öfkeden gözü dönmüştü şimdi karısının inatla boşanmak istemesinin sebebini daha iyi anlıyordu. Asıl öğrenmek istediklerinin cevabını verebileceği kişiye yönlendirmeli idi sorularını. Telefonu eline aldı ve karısının numarasını çevirdi. Bir çaldı iki çaldı, üç, beş ama cevap yok. Tam elindekini duvara fırlatmak aklından geçtiğinde vazgeçip mesaj bölümüne girdi. Zaten cevap vermediğinde mesaj yazmaktan başka bir yol bilmiyordu. "Yine o kılkuyruğun sizin evde ne işi olduğunu söyle.." diye yazdı ve gönderdi.
Saniyeler içinde mesaj sesini duydu. Karısı aradığını gördüğü halde cevap vermiyordu. Mesajı açtığında "Sen benim evimi ne hakla izliyorsun?" sorusuyla karşılaştı.
Sanki en önemli sorunları buymuş gibi yazdıklarını görmemezlikten gelmesine sinirlendi. Normalde bu kadar sinirli biri değildi. Ama konu karısı olunca sinirinden gözü hiç bir sey görmüyordu. Garip olansa yine karısı sayesinde saniyeler icinde sakinleşiyordu. İyice dengesizleştiğinin farkındaydı. "Sana o adamın evinde ne işi olduğunu sordum." diye diretti.
"Bu seni hiç ilgilendirmez."
"Karımın yakınlarında bir yabancı varsa ilgilendirir."
"Ben senin karın değilim." dediğinde sabahki mesajı aklına geldi. Gözlerini açtığında yine gecesini mahveden adamın mesajı ile güne merhaba diyordu. "Günaydın karıcığım." evlendikleri gün her ne kadar kocası olacak adamı arkasında bırakıp kaçsada o inatla kendini hatırlatmaya devam ediyordu. Alışkanlık üzerine her defasında elindeki telefona "Baş belası." yazıp gönderiyordu. Bazı zamanlar daha ağır sözler yazıyordu ama istediği tepkiyi alamayınca birkaç gündür aynı mesajda karar kılmıştı. Tabi bu mesajlar sabahları günaydın, öğlenleri tünaydın, aksamları iyi aksamlar geceleri ise rüyanda beni gör karıcığım olarak değişiyordu. Ve cevabı hep aynıydı Baş belası...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN ÇOK KİM YANDI? (ACI AŞK)
General FictionBeyza'nın kaderi çiçekten çiçeğe uçması gereken küçücük bir arının kanatlarına yazılmış. Küçük olduğuna bakmayın kendisi genç kızın hayatını temelinden sarsacak kadar büyük bir imzanın tek sahibi. Gelin görün ki şimdi bir peçetenin arasında cansız y...