Seni bilmem ama benim için Allahın bana verdigi en güzel armağan.

130 18 0
                                    

Neredeyse yatağa bir aydır mahkumdu. Durumu zengin fakir ayırt etmiyordu. Kalbi iflas etmek üzereydi ve para ile ne sağılık nede umut satın alınmıyordu. Çaresizlik elini kolunu bağlamıştı. Hastane odasına katlanabildiği tek an biricik karısının varlığıyla anlam kazanıyordu. İlaçların kokusunu yok saymasını sağlayan sevdiği kadının kokusuydu. Soğuk ve kasvetli odayı biraz olsun aydınlatıp sihirli bir el her zorlandığında kalbine dokunuyor tükenmekte olan gücüne güç katıyordu.

Beyza olmasa ne yaşamak nede hastalığıyla savaşmak için bir nedeni olacak diye düşünürken bir kaç gün öncesine kadar öğrendiğiyle aklıda bedeni gibi gelgitler yaşamasına neden oldu.

Gözlerini her kapattığında o güne geri gidiyor ellerini sımsıkı tutmuş her şeyin güzel olacağına inandırmaya çalıştığı bir anda bayıldığına şahit olmuştu. Diğer yarısına yardım edebilmek için yatağından kalkmasına bile izin vermemişlerdi. Zaten kalkacak dermanıda yoktu. Bir erkek için ne kadar acı bir andı. Yerde yarı baygın gördüğü andan itibaren buz kesmişti bedeni saniyeler içinde ölüp ölüp dirilmiş damarlarındaki kan donmuştu. Alıp götürdüklerinde ilk defa kendini dünyanın en aciz insanı gibi hissetmişti. Bırakın beni diye bağırırken ne kadar itiraz etsede zorla uyutulmuştu.

Gözlerini açtığında yine ilk gördüğü karısıydı. Yorgun ama gariptir ki mutlu bir hali vardı. Gözlerinin içi gülüyordu. Bir avuc suydu sanki gözleri. Berraklığına dalıyor bakıp bakıp doyamıyordu. Peki neden huzursuzca atıyordu kalbi. Belkide rüya görüyordu. Gerçek olup olmadığını sorguladığı an "Savaş bir bebeğimiz olacak." demişti. Bir bebek… Bir bebek… Baba oluyordu. Duyduğunda karısı dünyanın en mutlu insanı yapmıştı.

Öyleki verdiği haberle hayata tutunacak kocaman bir dal uzatmıştı. Evet uzatmıştı… Fakat zaman ilerledikce tutunduğu dalın çatırdamaya başladını hissetti. Nerede ve ne halde olduğu tokat gibi yüzüne vuruldu. Durumunun her geçen gün daha kötüye gittiğini biliyordu ve sevinci düğüm gibi aklını ele  geçirmişti. Duyguları allak bullak olmuştu. Ne kadar çabalarsa çabalasın bir yanı hep buruktu. Sevincine karşı korkuları önderlik ediyordu. Bazen o kadar yorgun oluyorduki yardım almadan ayakta bile duramıyordu. Çoğu zaman iyileşeceğine inancıda ayaklarındaki güç gibi kendisini yarı yolda bırakıyordu.

Hal böyle olunca o dala tutunacak dermanın, kaderini yazacak kalemin mürekkebinin varlığından şüphe etmeye başladı. Üçüne ait bir dünyaları olacak mıydı?

Yalnız kaldığında bütün olumsuz düşünceler peş peşe geliyor kendini bir girdapta dibe doğru çekilirken buluyordu. 

Nitekim bu girdap zamanla bir taş taş üstünde bırakmayan bir afete dönüştü. Başka bir zaman olsa karısının ağzından çıkanlar için dünyaları verirdi. Ama şimdi kalbi daha bir yaralıydı öğrendiği güzel haberle.

Belkide yüzünü hiç göremeyecek kokusunu içine hiç çekemeyecekti. Kulakları baba diyen sesi hiç duymayacaktı. Korkuyordu işte kendisi anne sevgisi olmadan büyümek zorunda kalmıştı. Tek varlığı babası ise her seferinde kendisini görmemezlikten gelip bir de uvey anneyle acısını ikiye katlamıştı. 

Bencilliği bir kez daha karısının hayatında büyük bir iz bırakmıştı. Yaptığı yanlışlara artık bir kılıf bulamıyordu. Yaşadıkları ve yaşattıkları ile bir kez daha yaralamıştı sevdiğinin kaderini. Eli kolu bağlıydı gözlerinin içinde görmüştü mutluluğu. Ya sonrasında yine mutlu olabilecek miydi emin değildi. Hayatında aldığın en güzel hediyeydi karısı ve doğmamış bebeği. Gel gör ki yine en büyük pişmanlığı  onları hayatına katarak kendisi yazmıştı. 

Bu bebeği çok istemesine rağmen doğur demeye dili varmıyordu. Kendinde bu hakka sahip hissetmiyordu. Eğer ölürse bir parçası hep var olacaktı. Ama küçük yüreği baba sevgisinden mahrum bırakacaktı. Doğmamış çocuğuna yaptığı kötülük omuzlarına yük olmuştu.

EN ÇOK KİM YANDI? (ACI AŞK) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin