Karısı gideli üç gün olmuştu. Dünya dönüyor hayat devam ediyordu. Gel görki genç adam için zaman çoktan anlamını yitirmiş saniyeler saatlerle yarışır olmuştu. Küçücük bir kızın içindeki yalnızlık duygusuna çare olmasına Allahın bir lütfu olarak görüyor mucizem dediği karısı ile yaşadığı anılarına sıkı sıkıya sarılıyordu.
Şimdide yalnızdı. Bir kez daha onun tarafından terk edilmişti. Belki daha çok acı çekiyordu ama onunla geçirdiği günlerden zerre pişmanlık duymuyordu. İyiki seni tanımışım dedi içten içe.
Zor olan başını yastığa her koyduğunda belkide en güzel işkencesi kokusunu içine çekti. Hayata dair en güzel anılarında o vardı. Karısının gözünde ne geçmişi olabilmeyi becerebilmişti nede geleceği. Eceli ona dair hayal kurmasına maniydi. Kendisine biçilmiş zamanı sayılıydı. Sevmenin güzelliğini yaşayamadan ellerinin arasından kayıp gitmişti.
Sadece onun yastığına sarılarak uyuya biliyordu, sadece kokusuyla huzur buluyordu. Odanın her yerinde o vardı eşyaları dururken aklını nasıl koruyabilecek özlemine nasıl dayanacaktı.
Gördüğü kabuslar ise en büyük işkencesi haline gelmişti. Kendini sonunda hastane yatağında buluyordu. Özlemine mahkumluğu yetmez gibi karısın hayali ziyarete geliyor ve hiç konuşmadan izleyip gidiyordu. Oysa sesini duymaya okadar hasrettiki. Ceza veriyor sesinden mahrum bırakıyordu. Onsuz aldığı nefes nefes değildi, elini tutup, sıkı sıkıya sarılmak istiyordu ama o kendine uzanmasına bile izin vermiyordu. Kan ter içinde gözlerini açtığında 'Bu kadar mı nefret ediyorsun.' diye sorusu havada kalıyordu. Sesini duymak için kaç kere eli telefona gitmiş sonrasında ise nefretini hatırlayıp vaz geçmişti.
Yine uykusuz bir gecenin sonu yine yalnızlığına merhaba diyordu. O günden sonra Oktay geceleri kendi evine gitmiyor kendisine elinden geldigi kadar destek olmaya çalışıyordu. Yaptıklarına minnet duysada etrafımdaki diğer insanların varlığıda yokluğuda umurunda değildi.
Oysa çocukluğundan beri kendini hep yalnız hissetmişti. Geçmişindeki yalnızlıksa şu anda hissettikleri neydi. Yüreğindeki acı niye canını yakmaktan öteydi. Gitmişti sevdiği yuvam dediği yüreğinin yarısı gitmişti.
Hayata dair umutlarına kendi hatası yüzünden son versede eli bir çok kez telefona gitmişti. Yaşadığı acıda bir yere kadar dayandı ve sonunda içinde gecenleri mesaj bölümüne girip "Sen benden vazgeçsende ben senden vazgeçecek kadar güçlü değilim. Varlığınla kör gözlerime ışık , sağır kulaklarıma ses , solmuş gönlüme bahar olurken yokluğunu kabullenmek ne mümkün. Şimdi bir başımayım. Sensizlik ölümden farksız iken azraile selam olsun bekletmesin acılı yüreğimi." Diye yazdı ve vazgeçmekten korkarak gönderme tuşuna bastı. Biliyordu cevap gelmeyecekti ama elinde değildi, gözü sürekli ekranda iken kulağı gelmeyeceğini bile bile bildirim sesinde idi.
Düşünmek istemiyordu. Ama aklından geçenleri durdurmanın da bir yolu yoktu. Kalbinden geçen tek güzel düşünce kısada olsa tanımak güzeldi diyor kendini kandırmasına izin vermekten başka bir yol bulamıyordu.
Gözlerini yumdu uyuyamayacaktı ama yanında uyurken hayal edecekti. Düşüncelerinin aksine gözlerini açmasına neden olan bildirimin sesiyle doğruldu ve gerçekliğinden şüphe ederek ekrandaki isme baktı. Uyumuş ve hayal görüyor olmalıydı ama hayır yazanlar bir tokat gibi kendini sarsmasına neden oldu. "Hayat insanlara güvenmemeyi bir çok kez öğretti sanıyordum. Oysa en büyük darbeyi senden alarak kimseye güvenmemeyi öğrettin bana." okuduğunda acısına zalim sevdiği yeni tohumlar ekti.
"Niyetim seni üzmek değildi. Kendimi affettirmez ama senden milyon kez özür diliyorum." diye yazdı. Elinde tuttuğu telefondan uzun süre cevap gelmeyince cevabınıda almış oldu. Son bir umut "Benden vazgeçen şu kalbim bir tek seni. İçin atıyor." Diye bir umut gönderdi.
"Sen kendini kandırmaya devam et. Kendince yalandan bir dünya kurmuş ona inanmışsın. Bizi yalancı bir çift yapan senin bencilliğin."
Okudugu her satır umutlarının solmasına neden oluyordu. Oysa sesini bile o kadar özlemişdi ki. Her dakika şimdi ne yapıyor sorusuyla kafayı yemek üzereydi. Dünyasında gittiğinden beri bir anlam ifade etmiyor. Duygularını anlatmak yeterli gelmemişti. Anlatamamıştı kendisi için önemini. Belkide bu son şansıydı. "Anladımki bana kızsanda yaşama nedenim senmişsin. Ben yaşamanın güzelliğini seninle tatmışım. Bizim için hiç şans yokmu? En azından sesini duymayı bana çok görme Allah aşkına. Yazdı ve gönderdi. Bir kez daha elinde telefon beklemeye başladı. Israrının yersiz olduğunu anladığında ise yazmaktan vazgeçti. Ne yaparsa ne söylerse söylesin kendini affetiremeyecekti. Aldığı cevaplarda bunun kanıtı değil miydi. Aklından geçen olumsuz düşüncelerden sonra tekrar uyuması mümkün değildi. Yataktan kalktı aklında bahçeye çıkmak vardı. Karısının sevdiği ve huzuru bulduğu tek yere.
Kendisi için yalnızlık sadece onsuz geçen günleri ile uzaklaşması demekti ve ben ölürcesine korkuyordu onsuz bir hayattan.
Çalışanlar içinde durum farklı değildi. Evin havası genç hanımlarınının gitmesiyle bir anda değişmiş kimsenin ağzını bıçak açmaz olmuştu. Bunun bir diğer nedeninide patronlarının gözlerinde gördükleri hüzünle yüzleride gülmez olmuştu. Aralarında belkide bu olaydan en çok etkilenen Belkıs'tı. Evladı gibi sevdiği genç adamın çaresizliğini eli kolu bağlı bir şekilde izliyordu. Beyzayıda merak ediyor ama arayıp durumunu öğrenmeye ne cesareti nede yüzü vardı. Kendini en az Savaş kadar suçlu hissediyor Meleğin vereceği tepkiden korkuyordu. Hem kızı gibi gördüğü Beyzayı hemde iyi bir arkadaşı Meleği kaybetmişti. Huzuruda genç kızla gitmiş uyku tutmayınca sabah erkenden kalkmış ve bahçede tek başına oturan Savaşı gördüğünde dayanamayıp aramıştı bir umut. Ama kimse telefonunu açmamıştı. Şimdi en büyük korkuları genç adamın hastalığının ilerlemesi idi. Bu sefer toparlanmasının çok zor olacağının farkındaydılar. Doğru düzgün uyumuyor ve önüne gelen yemeklerden bir kac kasık alıp kalkıyordu. Bütün gözler üzerindeydi ama kimse bir şey diyemiyordu.
Şimdide elindeki tabakları masaya yerleştirirken gözü iki genç adam arasındaki sessizliğe içten içe ağlıyordu. Onları belkide ilk kez önlerindeki basket maçına boş boş bakarken gördüğü için. Oysa daha öncesinde birbiriyle iddialaşıp tuttukları takımı savunurken yaptıkları hararetli atışmaların ne kadarda değerli olduğuna şahitlik ediyordu. Masaya yerleştirdiği son tabakla "Yemek hazır." dedi ve yerlerinden kalkan gençleri izledi. Başka zaman olsa on kez çağırır ancak sözünü dinlettirirdi.
Önlerindeki tabağa gelen metal sesi de olmasa salonda kimsenin olmadığı sanılırdı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Oktay susmak bilmeyen adamın ağzından bir kaç kelime çıksın ve Savaşın dalmış oldugu derinliklerden çıkarsın diye umut ediyordu.
Savaş karısının her zaman oturduğu sandalyeye dalıp gitmişken Oktay arkadaşının halini üzülerek boğazından lokma geçmiyordu. Genç adam dakikalardır kendini tutmuş sonunda pes edip "Bugün gönderdiğim bilançoya baktın mı? sorusuyla bir yanıt bekliyordu. Vereceği cevabın hiçbir önemi yoktu. Bakmadığı her halinden belliydi zaten laf olsun diye sormuştu. Belki dikkatini başka yere çekerim diye fırsat yaratmak için yol arıyordu. Duymamazlıktan gelen arkadaşına "Sen iyi misin?" diye yeni bir soru yönettiğinde daha ilk günden Beyzanın arkadaşının başına bela olacağından emindi.
Hayır iyi değildi. Konuşacak ne mecali nede yüzüne bakmaya niyeti vardı. Sustu. Belkide küstü. Neye kime bilmeden her şeye... Sadece başını sallayarak cevabı evet oldu.
Salonda fazla kalmadı aklı karısında iken arkadaşına yarenlik edecek halde değildi. Birkaç kere bakıcılık yapmasına gerek olmadığını söylesede inatla yanından ayrılmıyordu. Hal böyle olunca da boş verdi ve içinden geldiği gibi davranmaya başladı. Dakikalar içinde yine yatağına uzanmış ve yastığına sarılıp varlığından olmasada bir zamanlar yanında olduğunu düşünerek kendini avutuyordu. İşe yaramış mıydı? Hayır. Duvarlar üzerine üzerine geliyordu. Onun varlığını en çok hissettiği yer olan odasıda avutmaz olmuştu. Hayatında ilk defa acınacak hale geldiğinin farkına vardı. Adı Savaştı ama şimdiden beyaz bayrak sallıyordu. Ani bir kararla yerinden kalktı ve üzerini değiştirip odadan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN ÇOK KİM YANDI? (ACI AŞK)
General FictionBeyza'nın kaderi çiçekten çiçeğe uçması gereken küçücük bir arının kanatlarına yazılmış. Küçük olduğuna bakmayın kendisi genç kızın hayatını temelinden sarsacak kadar büyük bir imzanın tek sahibi. Gelin görün ki şimdi bir peçetenin arasında cansız y...