Beyza kocasının kollarında odaya taşınırken kendini küçük bir kız çocuğu gibi hissetti. Yüzüne bakarken farkında olmadan dalıp gidiyordu. Oysa düne kadar kaçamak bakışlarla izlemişti. Annesinin sözleri kulaklarında yankılandı. 'Gözlerine baktın mı?' Bakıyordu ama okumayı başaramıyordu. Tek fark ettiği içini ısıtan bir sıcaklıktı. Bu duygunun adının aşk olduğunu yeni yeni fark ediyordu. Ve biliyordu ki Savaş ilk günden beri kendisine hep böyle bakmıştı. Onun yanında dünyanın en savunmasız insanı gibi hissederken bir taraftan da her şeye karşı duracak kadar güçlü ve kendinden emin bir hal içindeydi. Birbirine zıt iki ayrı duygu birarada olur muydu, oluyormuş meğerse. Sevgiye muhtaç bir kalp ve o kalbi herşeye karşı korumaya gücü olan bir savaşçı gibi hissediyordu. Başını genç adamın göğsüne koydu ve " Neden kendine delicesine bağladın." dediğinde sevgi sözcüklerin bir kısmı boğazında kalırken sesi sitem eder gibi çıktı. Gözleri bir kez daha doldu. Aklı sözcüklerin zorluğuyla cümle kurmakta zorlanırken "Sana kızıp senden nasıl vaz gecemiyorum anlamıyorum." itirafında bulundu.
Savaş kendinden emin bir ifadeyle "Ben senden neden vazgeçemiyorum biliyormusun?" diye sorduğunda gözleri çakmak çakmaktı..
Birbirlerine karşı ilk defa şeffatılar. Duygularını gizlemeden akıllarından geçeni özgürce dile duruyorlardı. Savaşı daha iyi tanımanın yollarına adım attığında sözcüklerde kendiliğinden geliyordu. Aralarında konuşulmayan gizli kalmış hiç bir sır istemiyordu. Buna ilk olarakta duygularını ortaya koyarak gösteriyorlardı. Merakıda bu yönde olduğu için "Nedenmiş?" diye sordu.
Kollarının arasındaki kadını daha bir kavradı ve odalarının kapısından girdiklerinde "Çünkü sana delicesine sevdalandım." sözleriyle genç kızın yüreğinde iğne ucu kadar bile şüphe bırakmadığından habersizdi.
Yüreğine dokunan gözlerin ve duyduğu aşk sözcüklerinin esiri olmuştu. Biliyordu bu yolun dönüşü yoktu. Gönüllü mahkumluğa boyun eğdi. Donduğumun dünyasında içini ısıtan bir tek o gözlerdi. Şimdiyse söylediği sözlerde kalbinde daha bir hüküm sürmesine neden oluyordu. Biraz uzaklaşırsa atmaya başlayan kalbi sonsuza kadar donacak kimsenin eritemesi mümkün olmayacaktı. İtiraf etme sırası kendinde imiş gibi hissedip elini kalbinin üzerine koydu ve "Buraya adını ne ile yazdıysan bir türlü silemedim." İtirafında bulundu.
Peşpeşe gelen itiraflar ikisininde arasındaki bağı güçlendirirken, kaybetme korkusu yüreklerinin bir köşesinde hep varlığının koruyordu.
Savaş ıslak kıyafetler içinde hasta olmasından korktuğundan genç kızla direk banyoya yöneldi. Ayaklarının üstüne duşa kabinin içine bıraktığı genç kızı bir kez daha baştan ayağa süzdü. Üzerindeki sarı elbise vücudunu ikinci bir ten gibi sarmış tüm hatlarını ortaya koymuştu. Gördüklerinin etkisinden çıkmak hiç kolay değildi. Beyzanın titreyen halini bir kez daha gördüğünde kendine lanet etti ve duşu açıp sıcak suyun gelmesini bekledi.
Suyun ısınmasını beklerken aklından geçenlerden uzaklaşmak için "Bazen sana, aşık olmak cezaların en büyüğü diye düşünmeden edemiyorum. " sözleriyle dikkatini dağıtma yoluna gitti.
Beyza hem titriyor hemde kaşlarının altından bakıp "Demek aşkını ceza olarak görüyorsun." siteminde bulundu.
"Bazen dedim ya.."
Beyza kızdığında yada hesap sorduğunda her zaman yaptığı gibi kollarını göğsünün altında birleştirip "Demek bazı zamanlar... ne zamanmış öğrenebilirmiyim o zamanlar." diye merakına son vermek istedi.
"Sensiz olduğum zamanlar bana en büyük ceza güzelim."
Duyduklarında sonra asılan yüzünde güller açtı. Hayin adam bir kez daha kendisiyle oyun oynuyordu. Kendisi de onun gibi yapıp "Yalancı." diye söylendi
"Yemin ederim. Ne olursun beni birdaha sensizlikle cezalandırma." diye yalvarırcasına konuştu. Daha sonrada ısınmak üzere olan suyu kontrol etti. Görevini tamamlamıştı. Gitme zamanı geldiği için ayrı kalacakları süre zarfında genç kızın alnından en içten şekilde öpüp kapıya doğru yöneldi.
Beyza bahçede olduğu gibi kıpırdamadan duruyordu. Ama bu sefer genç adam elini tutan karısına sonrada bakışları parmaklarına kaydı. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Tenine değen sıcak suyun altında gözleri genç adamın gözlerinden ayırmakta zorluk çekiyordu. Tuttuğu eli bırakmak istemiyordu gitme der gibiydi. Dilinin cesaret edemediğini sessiz dokunuşuyla anlatmak istedi. Sevdiği adam karşısında o kadar ulaşılmazdı ki. Onsuz geçen günlerinin pişmanlığını yaşarken gitmesine izin vermek ne mümkündü. Korkularına karşı durmaktan başka bir yol bulamıyordu. Beklemenin kendisine bir şeyler kazandırmayacağını biliyordu. Parmaklarının arasındaki eli daha bir sıktı. Aldığı kararın arkasında durduğunu anlatmak ister gibi.
Hiç beklemediği bir tepkiyle karşı karşıyaydı. İnatçı karısı duygularını itiraf etmişti ama ortaya koyması bambaşka bir şeydi. Seviyorda hemde canını verecek kadar ama ona bulundukları durumdan daha yakın olmak gerçek bir birlikteliğe adım atacak olması kendi için mutlulukların en güzeli iken karısı için aynı fikirde değildi. En azından biraz zaman verip ilerde pişman olmasını istemiyordu. Uzanmak, sıkıca sarılıp bende seni istiyorum demek istedi ama hakkı varmıydı. Yoktu. Sevdiğini yaralı bir ceylan gibi bırakıp gitme korkusuyla elini elinin üzerine koyup "İkimizinde daha sağlıklı düşünmesi gerekiyor." Dedi ve elini istemeye istemeye çekmek zorunda kaldı.
Duyduklarından sonra acı çeken bir ifadeye bürünmüşken kocasının acısından haberi yoktu. "Beni sevdiğini sanıyordum." diye sorduğunda sesinde kırgın bir ifade vardı.
"Ben duygularından eminim ama seninde duygularından emin olmanı istiyorum. O zamana kadar tek istediğim yanımda olman."
"Yanındayım ve duygularından eminim."
"Hayal görüyorsun."
"Belkide hayal ama güzel bir hayal olsun istiyorum. Seni uzaktan sevip pişman olacağıma yanında olup pişman olmayı seçtim."
Savaş karısının güzel gözlerinde ateşi gördü. Beyza ateşti ve ateşe elini uzatırsa acı çekecek tek kişi olmayacaktı. "Yapma güzelim." dedi çatallayan sesiyle. Hayatının belkide en büyük sınavını veriyordu. İkiside içlerindeki ateşte küle dönecek ama yaktıkları o ateşten tekrar doğacak kadar güce sahip değildi. "Sonra pişman olursun."
Beyza "Olmam." dedi. Yüzünden akan sulara göz yaşıda eşlik ederken "Eğer bizim için bir son varsa bırakalım anılarımız yaşasın." diye konuştu. Kocasına doğru bir adım attı ve aralarında hiç mesafe kalmadı. Elini genç adamın kalbinin üzerine koyup "Benim en büyük pişmanlığın ayrı geçirdiğiniz zaman."dedi ve gömleğinin düğmelerine gitti narin parmakları.
Savaş verdiği sınavda kaldığının farkındaydı. Elini kaldırıp hep dokunmayı hayal ettiği pürüzsüz yanaklarına koydu.. "Bakmaya kıyamadığımsın… Nazardan korkarım." Dedi ve dudaklarını karısının alnına dokundurdu. Şu andan sonra ne kendileri nede dünya yansa umurunda olmazdı. Geriye çekilip elini gerdanında gezdirdi özlemle. "Koklamaya kıyamadığımsın. Solmandan korkarım." Dedi ve eğilip gerdanında öptü ve son nefesi gibi içine çekti.
Genç kızın yaktığı ateşe ateşle gidiyordu. Gömleğinin üzerindeki titreyen eli, eline aldı ve "Dokunmaya kıyamadığımsın… Kırmaktan korkarım." Dedi ve dudaklarına götürüp öylece kaldı. Zaman kavramını yitirmiş dünya üzerinde sadece ikisinin kalbi atıyordu. Diğer eli karısının göz kapaklarında gezdirdi ve "Sevmeye kıyamadığımsın. Ağlamandan korkarım." Dedi ve eğilip gözlerinden öptü. Belkide içindeki son zerre küle dönmüştü. Geriye çekilip ateşe bakar gibi baktı. Sanki onunla yanıyor onunla hayat buluyordu." Varlığına doyamadığımsın. Yokluğundan korkarım." Dedi ve kollarını narin beline dolayıp sıkıca sarıldı. Bu öyle bir sarılmaydıki ikisi için ne dünün nede yarının bir anlamı kalmamış sadece bulundukları zaman vardı. Hiç bir sözün hiç bir yeminin anlamı kalmamış birbirlerine olan duygularını en saf şekilde ifade ediyorlardı.
Konuşmanın ve dokunmanın heyecanıyla eli kalbinin üzerini gitti. Beyzanın fark etmesinden korkarak kendini tuttu ve içten içe 'Uslu dur kalbim şimdi sırası değil.' diye aklından geçirip acıyı yok saymaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN ÇOK KİM YANDI? (ACI AŞK)
General FictionBeyza'nın kaderi çiçekten çiçeğe uçması gereken küçücük bir arının kanatlarına yazılmış. Küçük olduğuna bakmayın kendisi genç kızın hayatını temelinden sarsacak kadar büyük bir imzanın tek sahibi. Gelin görün ki şimdi bir peçetenin arasında cansız y...