Beyza kendini odaya kapattığında perişan haldeydi. Sevdiği adamın hastalığına mı yoksa kendisiyle acıdığı için evlenmesine mi yansın bilemedi. Bildiği bir şey varsa kalırsa her gördüğünde çekeceği acıydı. Emanetti kaldığı ev emadetti üzerindekiler. Emanet olmayan tek şey kalbindeki sevgiydi. Kendisine aitti ne paraya değişirdi nede yalanlarıyla kirletmesine izin verirdi.
Aynı havayı soluyup aynı evde yaşarken duygularını gizlemek zor geldiğinden bir an önce bulunduğu yeri terk etmek istedi. Hayatında kocasını hatırlatacak hiçbir şey istemiyordu. En azından kendine işkence etmemek için geldiği gibi gitmeye karar verdi. Zaten evliliğinin nedenini öğrendiğinden beri her şey üstüne üstüne geliyordu. Tıpkı üzerindeki kıyafetler gibi. Bir anda isyan eder gibi bedenini ateş sardı. Çok değerli parasıyla alınmıştı hepsi. Hızla soyunma odasına girip evden getirdiği kıyafetlerden tişört altınada jeen geçirdi. Yarım topuklu ayakkabıların yerine spor ayakkabılarını giymenin özgürlüğüne sevinemiyordu bile, çünkü sindirellanın külkedisine geri dönme zamanı gelmişti. Beyaz atlı prens diye bir şey yine masallarda kalmıştı.
Raflarda hala evden getirdiği birkaç parça eşyası duruyordu. Ama zaman kaybetmeden kendini dışarı atmak istedi.
Peşinden gelen Savaşında hali hal değildi. Her şeyin ortaya bir gün çıkacağını biliyordu, fakat bu kadar erken olmasını beklemiyordu. Daha çok hastanelik bir durumu olur diye tahmin ediyordu. Yinede pes etmek gibi bir niyeti yoktu. Zaten yanında kalması için ikna etmekten başka şansı da yoktu. Son çırpınışları sırtını kapıya dayadı.
Beyza soyunma odasından çıktığında genç adamı kendisini beklerken buldu. Bu dahada fazla sinirlenmesine neden oldu. "Çekil!" diye konuştuğunda sesi hiçte kibar değildi.
"Olmaz. Önce beni dileyeceksin… sonra nereye istersen gitmene izin vereceğim."
"Konuşacak ne kaldı? Ayrıca gitmek için senden izin alacağımı düşünüyorsan gerçekten aptal olmalısın."
"Bu durumu geldiğimiz için aptalın tekiyim. Ama evliliğimiz konuşmayı hak etmiyor mu?"
Bir adım geriye gitti, kalbine inat. Her zamankine nazaran suratında ciddi bir ifadeye ek hayal kırıklığı da vardı. "Kağıt üzerinde yapılmış bir evlilik evlilik değildir. Ayrıca sen söyledin benimle paranı bırakmak için evlendiğini." diye söylediğinde gözlerinin dolmaya başladığını hissetti.
"Ne söylesen haklısın. Hatalıydım. Herşey o kadar hızlı gelişti ki. Zaten uzun uzadıya düşünecek lükse sahip değildim. Seninle mesajlaşmaya başladığımda bir şeyler değişti, sesini duymak için ölüyordum. Sonra farkettim ki sesinde yetmez oldu. Seni yakınımda istiyordum. Ben sadece kendimi kandırdım. Parayı bahane edip senin yanımda olmanı istedim."
Beyza duyduklarında etkilense de yanında kalması için yeterli değildi. Yalnızlığını gidereceği bir oyuncak hiç değildi. "Söylediklerin umrumda değil. Evime gitmek istiyorum." Diyerek dinlemeyi ret etti.
"Senin evin burası."
İkisi için mutlu son yoktu. En büyük korkusu ile sınanıyordu. Ya kalıp kocasıyla savaşacaktı yada gidip kalbindeki sevgisini silmeye çalışacaktı.
İkinci bir melek olmayı reddediyor... Annesinin kaderini kendi de yaşamak istemiyordu. Elinden geldiği kadar uzak duracak... hayatını alt üst etmesine izin vermeyecekti. Evlendiği adam kendisine yabancı hayatı kendisine yabancı iken nasıl bir arada olabilirlerdi. Mümkün müydü böyle bir şey. Daha saatler önce yuva olarak görmeye başladığı eve göz gezdirdi. "Hiç bir zaman buraya ait olmadım." dediğinde gözleri doldu.
"Saçmalama sen tamda ait olduğun yerdesin. Öyle olduğunu" elini kalbinin üzerine koydu "Seni her gördüğünde deli gibi atarak söylüyor. Senin yerin benim kalbimin baş köşesi. Orda tahtını kurdun bile. Ne senin gücün yeter burdan çıkmaya nede benim gücüm yeter seni çıkarmaya."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN ÇOK KİM YANDI? (ACI AŞK)
General FictionBeyza'nın kaderi çiçekten çiçeğe uçması gereken küçücük bir arının kanatlarına yazılmış. Küçük olduğuna bakmayın kendisi genç kızın hayatını temelinden sarsacak kadar büyük bir imzanın tek sahibi. Gelin görün ki şimdi bir peçetenin arasında cansız y...