İçini saran heyecan bir anda çekilmiş yerini hüzne bırakmıştı. Sevdiği adamın ağzından kendisinden bir şeyler sakladığını duymak canını yaktı. Gidecekti. İyide nereye diye kendince veremeyeceği cevaba "Kiminle gideceksin?" diyen Oktayın sesini duydu.
"Funda eşlik edecek."
"Peki nerede kalmayı düşünüyorsun?"
Bir kadınla mı gidiyordu. Kapıya biraz daha yaklaşıp konuşmaların nereye varacağını merak ettiğinde Savaşın "Çiftliğe orda gözlerden uzakta oluruz diye düşündüm." diyen sesini duydu ve ayaklarının kendini taşıyamadığını anladığında tutunacak bir yer aradı. Kocası olacak adamın sözleri ikisi için beslediği hayallerin üzerine benzin döküp yakmıştı. Umutları açık denizde yelken alırken rüzgarın bilinmezliğe doğru sürüklediğini elinin kolunun bağlandığını hissetti.
"Bence hastanenin misafir bölümünü boşaltırsak kimsenin dikkat çekmezsin."
"Yerin kulağı vardır. Çalışanlardan biri öğrenirse bir anda herkes duyabilir. Riske giremem."
Hastane ne alaka. Hovardalık için hastaneyi mi kullanıyordu. Aklından geçirdiği ile sonrasında yok artık diyerek kendine kızdı. Bir yanlış anlama belki önemsiz bir konu diye bocalamasına son vermek istedi. Ama her söz bunun aksini kanıtlar gibiydi. Tıpkı Oktay'ın. "Karına ne zaman anlatmayı düşünüyorsun." sözleriyle yeni bir şok yaşadı.
"Biraz daha zamana ihtiyacım var."
"Mesela ne kadar zaman? Bunu ondan daha fazla saklayamazsın."
"Biliyorum ama onunla biraz daha zaman geçirmek istiyorum. Şimdilik bilmesine gerek yok."
"Bence hata yapıyorsun."
Savaş sesini normalden biraz daha kalınlaştırıp "Ben sözümü tuttum. Sende sözünü tut ve o çeneni açma." diyerek gözünü korkutmak istediğinde kapının arkasında Beyza duyduklarından sonra dizlerinde ki kalan dermanın da çekildiğini hissettiğinde kapının pervazına sırtını dayandı. 'Biraz daha zaman!' aklında sadece bu sözler vardı. 'Niçin hevesini alıp bir kenara atmak için mi?' diye iç geçirdi. Zaten söylememiş miydi. Senden beni sevmeni istemiyorum, hatta senden beni sevmemeni istiyorum. Şimdi o sözlerin anlamını daha iyi kavrıyordu. Onun için bir kaç günlük hevesten başka birşey değildi. Gözleri doldu. Nasıl bu kadar aptal olabilirdi. Olmuştu işte! Kulaklarında bir diğer sözü yankılandı. Yarınların ne getireceğini düşünmeden bu anı yaşamak istiyorum. Yaşa o zaman hayvan herif. Ama benimle değil. Gidip o Funda denen sürtükle diyerek kendince son noktayı koyduğuna inanıyordu.
Öfkesi ve iç hesaplaşması bittiğinde Oktay'ın "Gerçeği öğrendiğinde kendini kandırılmış hissedecek." Sözlerini duyduğunda iliklerine kadar o duygu ile doldu. Şu ana kadar Savaşın yanında kendini hep güvende hissederken ilk kez bu güvenin gerçekliğinden şüphe etti. Kocası olacak adama o kadar çok güveniyordu ki… aslında güvenmediği kendisiydi. İlk gördüğü andan itibaren tutulmaktan korkmuştu. Malesef elinde olmadan kalbini genç adamın avuçları içine bıraktığını kendine itiraf etmeside zaman almıştı. Şimdi ise parmaklarının arasına koyduğu kalbi kan ağlıyordu. Gözlerinden akmayan yaşlar kalbine yol alıyor içindeki ateşi söndürmek yerine dahada alevlendiriyordu.
"Ben onu kandırmıyorum. Sadece hasta olduğunu öğrenip üzülmesini istemiyorum."
"Biliyorsun yakında tedavi için hastaneye yatman gerekebilir. O zaman ne yapacaksın."
Beyza bir anda dondu kaldı. Hastalık, çiftlik evi ve Funda denen kadının birbiriyle alakası neydi. Artık bu gerçekle yüzleşmesi gerekiyordu yoksa aklını kaçıracaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN ÇOK KİM YANDI? (ACI AŞK)
General FictionBeyza'nın kaderi çiçekten çiçeğe uçması gereken küçücük bir arının kanatlarına yazılmış. Küçük olduğuna bakmayın kendisi genç kızın hayatını temelinden sarsacak kadar büyük bir imzanın tek sahibi. Gelin görün ki şimdi bir peçetenin arasında cansız y...