Ben zafer naraları atarken sana karşı olan savaşımı çoktan kaybetmişim.

132 17 0
                                    

Savaş günlerdir uykusunu gördüğü kabuslarla yarıda bırakıyor devamından korktuğu içinde kendini odadan dışarı atıyordu. Kaçıyordu en çok olmak istediği yerden. Bugün de yeni bir kabusla kendini çalışma odasına kapattı. Saatler geçmişti ama rüyasının etkisinden kurtulamamıştı. Beyza üzerindeki gelinlikle melekler kadar güzeldi. Sanki evlendikleri günü bir kez daha yaşıyordu tek farkla damat kendisi değildi. Uzaktan izlediği nikahta karısı yanındaki adama en güzel gülümsemesini armağan ediyordu ve şu anda olduğu gibi elinden hiç bir şey gelmiyordu.

Şimdiyse resmi karşısında dururken gözlerini kırpmadan izliyordu. Dün gözlerindeki öfkeyi silmenin hiç bir yolu yoktu. İmkansızı dilemekten gelmeyeceğini bile bile beklemekten daha zor ne vardı.  Yokluğunu kabul etmesi gerekiyordu ama alışması imkansızdı. Evin her yerinde izi vardı. Başını nereye çevirse hayaliyle işkencesi devam ediyordu. Suçluydu biliyordu. Başından beri gizlediklerinin yüküyle bu güne gelmişti. Ama ayrılığın yükünün altında günden güne eziliyordu. Yalnızdı. Yapayalnız. Ve bu dünyadan ayrılırken yanında kimse olmayacaktı. İnsan dünyaya demir atmıyordu. Doğmak kadar ölmekte hayatın bir gerçeğiydi. Yaşamak için elinden geleni yapıyordu. Yapacaktıda. Kaderinde o an gelene kadar yaşamak istediği bütün güzellikleri yaşamaktı. Gel görki istediği bütün güzellikler tek bir canlıda hayat buluyordu.

Daldığı düşüncelerden kapı çaldığında uyandı. Kimseyi görmek istemiyordu. Görmek istediği tek kişi yüzüne bile bakmaktan kaçıyordu. Gelenin kim olduğunu merak bile etmedi. Sessizliği seçti. Her kimse ısrarla vurmaya devam edince derin bir of çekti. Pes edip gel demesine fırsat vermeden kapının açıldığını gördü. Kafası çatlayacak gibi ağrıyordu. Sinirlendi ama Belkısı görünce geri duruldu. Hayatta birtek ona gücü yetmiyordu. Biliyordu ne öfkesini hakediyordu nede sitemini. Üstelik gözlerinde anlam veremediği bir telaş vardı. Bir an korktu ve oturduğu yerden kalktığında "Savaş o burada." diyen sesini duydu.

Telaşlamıştı.  Farkında olmadan sert bir tonda "Kim?" diye sorduğunda günlerdir kendini yalnız bırakmayan Oktay'dan başkası aklına gelmedi.

Yaşlı kadın başka zaman olsa gördüğü kişiyle sevinçten deliye dönerdi. Nasıl ayrıldıklarını biliyordu. Genç adamın dün onu görmeye gittiğini öğrenmişti. Perişan bir halde eve döndüğünde kapıyı kendisi açmıştı. Daha fazla acı çekmesine dayanamazdı. Dışarıda hiç bir tepki vermeden duruyordu ve korkularının artması için yeterliydi. Hali hal değildi. Yutkundu. Çatallayan sesiyle "Beyza burda." diyebildi. Endişesi çatallayan sesine yansıdı. Evli çiftin yeni bir tartışmayla aralarındaki uçurumun büyümesinden korkuyordu.

Genç adam önce kendisiyle dalga geçtiğini sandı. Ama bakışları öyle söylemiyordu. Kuşkuyla "Emin misin?"diye sordu. Dün aralarındaki son bağında kopmasından dolayı gerçek olmayacağından emindi.

Gözleri endişe yüklendi ve bahçeyi gösterip "Dışarıda." dedi.

Savaş başını cama çevirdiğinde yağan yağmuru gördü. Ne zaman başlamıştı farkında değildi. Başı deli gibi ağrıyordu. Uyku tutmayınca bir kaç kadeh içmişti. Alışkın olmadığı için kendini uyuşmuş gibi hissediyordu. Oktay bu halini görse suratına sıkı bir yumruk indirmişti. Haklıydı. Şimdi kendine kızma zamanı değildi. Hızla kapıya yöneldiğinde içini saran endişenin altında eziliyordu. Karısı gelmişti. Yada her şey bir rüyadan ibaretti.

Beyza yüzüne değen yağmur damlalarına inat giriş kapısına bakıyordu. Birkaç adımla herşeye son verebilirdi ama yapmadı. Yapamadı. Kendinde bir türlü o gücü bulamıyordu. Gelirken ne kadarda kararlı ve kendinden emindi. Kalbi kulaklarında atıyordu. Karşısına geçip ne diyecekti. 'Ben  zafer naraları atarken sana karşı olan savaşımı çoktan kaybetmişim. Yenildim sen kazandın.' mı? Seviyordu ve sevdiği belkide çok yakında ellerinden kayıp gidecekti. Aklına getirmek istemiyordu ama elinde değildi. Düşündükce üşüdü. Üşüdükce gözlerinden akan yaşlar yanaklarından süzüldü. İçindeki acı yüreğine dar geldi. Ürkek yaralı bir kuştan farksızdı. Kanatları kanıyor o olmayınca ne uçmaya gücü ne de yürümeye dermanı kalıyordu. Kocasının hastalığını öğrendiğinden beri dünya durmuş nefessiz kalmıştı. Tırnaklarını avuç içlerine öyle bir batırdı ki kendi yüreğini çıkarıp aldı avuçlarına. Artık biliyordu tek yaralı kendisi değildi oda en az kendisi kadar yaralıydı. Belkide daha fazla. Defalarca bencillikle suçlamış yüzünü bir daha görmek istemediğini söylemişti. Git demişti. Şimdiyse kendi ayaklarıyla ona gelmişti. Bir çok kez sözlerini yutmuş yapmam dediği ne varsa yapmıştı. Sevgi bu kadar zor olmamalıydı. Bir çok kez aşık olunca insanın kendini bulutlarda hissettiğini okumuştu. Peki kendisi niye o duyguları yaşayamıyordu. Üstelik bulutlar bugün inadına ağlıyordu. Üzerine değen ıslak kıyafetlerden ürperdi. Aciz bir kul gibi sığınmak istedi genç adamın kollarına. O hariç hiç bir yer kabul etmiyordu zavallı bedenini. Acı içini sardı, yüreği alev aldı, son dermanı ayaklarındaydı. Ama cesareti buraya kadar getirmişti kendini. Dün olanlardan sonra ya istemeyip kendisinin yaptığı gibi git derse diye aklını korkularla doldurdu. Bir an geldiği yola baktı dönmekle kalmak arasında kaldı. Taki kapıda onu görene kadar. Gözlerindeki yaş dahada çoğaldı. Kendini zavallı gibi hissetti. Kim bilir bugün belkide gökyüzü kendisi için ağlıyordu. Yağmura eşlik eden gözlerini kırpıştırdı. 

Karısı o kadar kırılgan ve yaralı görünüyordu ki. Açtığı o yaralarını öpe öpe iyileştirmek istedi. Üzerine düşen yağmura inat kıpırdamadan durduğunu görünce hasta olmasından korkup adımlarını hızlandırıp yanına gitti. Neden gelmişti neden içeri girmemişti. Bunlar aklından geçerken göz göze geldiklerinde Beyzanın "Dünüme arkamı döndüm de bir sana dönemedim. Her yerde sen varken seni yok sayamadım." dediğini ve elini kalbinin üzerine koyup "Burası ben istesem de vazgeçmiyor senden. Duygularımı görmezden gelecek seni yok sayacak kadar güçlü değilmişim. Geldim işte ya bağrına bas yada sonumu ellerinle yaz." Dediğini duyduğunda şaşkındı. Karısı gelmişti hemde kalbinin kapılarını açacak kadar cesurdu. Havalara ucacak kadar mutluydu. 

Ağzından çıkan sözlere nasıl cesaret etti. Nasıl söyledi o sözleri bilemedi. Utandı ve bakışlarını kaçırdı. Üşüyordu ama bu sefer ne yağmurdan nede soğuktandı. Ürperdi.   Taki Savaşın kolları arasına alıp sıcaklığını hissettirene kadar. Sesi fısıltı gibi çıkarken "Gitmek zorundaydım. Gitmezsen ne istediğime karar veremezdim. Benim için önemini anlayamazdım. Bana kızma ne olur." deme cesaretinde bulundu. Bugün diline hakim olamıyordu. Günlerdir kalbine ve aklına hakim olamadığı gibi. Bu duruma nasıl geldi hala anlamakta zorluk çekiyordu. Defalarca uzak durmak istediği adama körkütük nasıl aşık olabilmişti.

Savaş karısı kollarındayken kendini dünyanın en şanslı adamı ilan etmişti. Dudakları saçlarından öperken kokusunu özgürce içine çekti. Artık hiçbir şey yıkamaz hiç birşey üzemezdi. Kollarının arasındaki kadını daha bir sardı. Sahiplenircesine sıkı sıkıya. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir anda "Dikeni battı diye güle küsülür mü." diye söylendi. Şu anda gül bahçesinde avuçları kanasada o gülün güzelliği karşısında büyülenmiş bir adamdı.

Beyza sıcağına sığındı boşta kalan kolları bir cesaret tutundu. Tutundu çünkü onsuz sonsuz bir boşlukta gibi hissediyordu. Eli tutmazsa düşecek dokunmazsa donacak varlığından güç almazsa yanıp kül olacaktı.

Zaman ikisi içinde durmuştu. Birbirlerini bulmanın güzelliğiyle yağmurun altında olduklarını bile unuttular. Savaş bulundukları sihirli anları bozmak istemiyordu. İçinden bir ses ya bir rüyaysa  diye geçirdi. Takı kolları arasında titreyen karısını hissedene kadar. Gördüğü rüyadan uyanırcasına "Sen aklınımı kaçırdın şu haline bak hasta olacaksın hadi içeri." diye azarlarcasına konuştu.

Beyza şaşkındı. Kaşlarını indirip genç adama baktı. Burda duygularını açıyordu güzel bir kaç söz beklerken azar işitiyordu. 

Savaş karısının elinden sıkıca tutup eve doğru yöneldi. Ama bir terslik vardı neden peşinden gelmiyordu. Döndü ve öfkeyle baktı. İkisininde gözleri çakmak çakmak olmuştu. "Hadi." dedi ama inatçı karısı başıyla hayır diyordu. Öfkesi saniyeler içinde şaşkınlığa dönüştü.

Beyza öfkeden deliye döndü ve elini çekip göğsünün altında birleştirip birkede sesli olarak "Hayır." dedi. 

"İyide neden?" 

"Ben burda bütün duygularımı ortaya koyuyorum, senin tek yaptığın içeri gelmediğim için azarlamak mı oLacak."

Karısının öfkesini bile özlemişti. İçten içe gülerken yüzüne ciddi bir ifade yerleştirip "Sarıldım ya yetmez mi." diye yaptıklarını normalleştirme yolunu seçti.

"En azından güzel bir şeyler söyleyebilirdin."

"Ben duygularımı dün ifade etmiştim. Hatırlarsan."

"Dün dünde kaldı."

Savaşın duyduğuyla tek kaşı kalktı. "Öyle mi küçük hanım." dedi ve karısını kendine çekip dudaklarıyla sevgisini anlatma yolunu seçti.

EN ÇOK KİM YANDI? (ACI AŞK) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin