Keşke hafta içi olsaydı bunları çekmek zorunda kalmazdım.

1.7K 59 6
                                    

Sabah yaptıkları tartışmayı tekrar ederken ikiside bitmeyen bir savaşa giriyormuş gibi hissetmelerinin sebebi  daha öncede aynı durumu defalarca yaşamış olmalarından kaynaklanıyordu. Biri için konu ne kadar önemli ise diğeri için hiçbirşey ifade etmiyor gibi bir izlenim sergiliyorlardı. Buda ikisi arasındaki uzlaşma ihtimallerinin başlamadan bitmesine neden oluyordu. 

Genc kız hafta içi çalıştığı için dışarıya sadece tatil günlerinde çıkabiliyordu. O günleri evde tek başına kalan annesini gezdirerek ve evin ihtiyaçları için alışveriş yaparak telafi etmeye çalışıyordu. Baş başa geçirdikleri sayılı günleri gereksiz tartışmalara sebep verip  keyiflerinin kaçırmasını istemiyordu. Ama annesi ne yapıp edip bir kez daha aynı durumu yaşamalarını sağlamıştı. 

Annesini duymamazlıktan gelip etrafa göz atarak kafasındaki olumsuz düşünceleri uzaklaştırma yoluna gitti. Hafta sonu olmasına rağmen bulundukları kafe fazla kalabalık değildi. Hem yorgunluk atmak hemde sıcaktan biraz olsun kaçmak için dışarıda gölge bir masa seçip hafif bir şeyler sipariş etmeyi tercih ettiler.  Ağustosun sıcağına karşı soğuk içeceklerini yudumlarken genç kız ilk pes eden olup annesine çocuksu bir ifadeyle "Tamam hadi gülsün o güzel yüzün." diye söyleyip aralarındaki dargınlığa son vermek istedi. Biliyordu suçluydu ama suçun tamamını da üstlenmeye niyeti yoktu. En az kendisi kadar anneside hatalıydı, bunun bilinciyle gönlünü almaya çalışırken suçlu gibi görünmeyi de reddediyordu. Zaten birbirlerine küs oldukları görülmüş  değildi ama annesi yinede kırgın görünüyordu. Buda içinde tarifi imkansız bir acıya neden oldu. Karşısındaki kadın annesiydi kendisini dünyaya getiren kişiydi ama birbirine bağlılıkları çok daha fazlaydı. Öyleki iki yaralı yüreğinin ilacıydı, zor zamanlarda dayanma sebebi ve savaşmak için tek nedeniydi. Biliyordu ki bütün sıkıntılara kendisi için göğüs germiş ve hiç kimseye muhtaç etmeden bu güne getirmişti. Yinede uyuşmadıkları ve zıt düştükleri anlarda olmuyor değildi, tıpkı şu an olduğu gibi.

Genc yaşta anne olmanın iyi yanlarından biride kızıyla iletişiminde hiç zorlanmıyordu. 44 yaşında olmasına rağmen güzelliğinden bir şey kaybetmeyen kadın,  kızının dediğim dedik ifadesini görmemezlikten geldi. Sitem eder gibi bakıp "Bak Beyza yüzümün gülmesini istiyorsan Nalan teyzenin senin için uygun gördüğü gençle bir görüş.." dediğinde kararlıydı kabul etmesi için elinden geleni yapacaktı. Her anne gibi kızının mürüvvetini görüp torununu kucağına almak istiyordu. Bir yuvası olsun yalnız kalmasın istiyordu. Ama kızının tavırları çıldırma noktasına getiriyordu. Her şeye rağmen elinden geldiği kadar sakin bir duruş sergilemeye çalışarak kendince büyük bir başarı sergilediğini düşündü. Ne kızın inadı nede okuyor oluşu vazgeçmesi için bir nedendi. İlerde hiç tanımadığı birine kalbini kaptırıp kendi yaptığı hataları kızınında yapmasından korkarak damat adaylarını seçerken ince eleyip sık dokuyordu. Buna rağmen uygun bulduğu hiç bir genci kızı beğenmiyordu.  

Beyza annesinin söylediği komik miş gibi güldü. Zoraki olduğu belliydi ve saniyeler içinde yüz kasları gerildi. Masada annesine doğru eğilip "Daha önce hiç tanımadığım biriyle buluşmak bana mantıklı gelmiyor." diye tepki gösterdi. Normalde her konuda hemfikir olurken annesinin ısrarla evlenmesini istemesine okadar soğuk bakıyorduki adayları görme gereği bile duymuyordu. Annesini tanıyordu her ne kadar yumuşak yüzlü görünsede içinde bir yerlerde dediğim dedik biri vardı. Şu anda bakışlarından başka planlar kurduğunu göre biliyordu. Sorun şu ki kurduğu planlar başına ne  iş açacaktı. Bundan bir hafta önce ısrarla tanıştırmak istedikleri çocuktan kurtulmak için başkasını sevdiğini söylemek zorunda kalmıştı. Ondan öncekine de allah günah yazmasın piskolojik tedavi gördüğü yalanını söylemişti. Şimdiki adaydan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladığında dalıp gittiğinden habersizdi.

Karşısında söyledikleri bir kulağından girip öbüründen çıkan kızına tek kaşını kaldırıp baktı. Kızı nuh diyor peygamber demiyordu. Derince bir nefes aldı. Kızının inadı her geçen gün dahada yorar olmuştu. Ses tonu biraz daha sert bir ifadeyle  "Buluşmadan tanışmanın imkanı yokta ondan." diye söylediğinde öfke gözlerinde vazgeçmeyeceğini gösteren bakışlarla karşılık verdi.

Duyduğuyla belkide sabrının sonuna gelmesine yetmişti. Masaya biraz daha yaklaşıp kısık bir sesle "Birincisi Nalan teyze ve sen bana koca bulmaktan vazgeçin. İkincisi daha 22 yaşındayım ve üçüncüsü evlenmeyi düşünmüyorum. Dördüncüsü adam komsermiş ve ben ordan oraya tayin bekleyerek geçirecek kadar sabırlı bir insan değilim." sözleri dilinden dökülürken aslında aklı annesini bu koca şehirde tek başına bırakmayı red ediyordu. Babası evi terk ettiğinde 7 yaşındaydı ve anne kız birbirinin ilacı haline gelmişti. Ne o annesini bırakabilir di nede annesi onsuzluğa alışa bilirdi. Sırf bu yüzden taliplerinin çoğunun yüzlerini bile görmeden red etmişti. O red ettikce iki kadın kafa kafaya verip yeni talipleri karşısına çıkararak insanüstü bir çaba harcıyorlardı. Resmen iki arkadaş kendisini evlendirmeye ant içmişlerdi. En büyük korkusu istediklerini elde edemediklerinde televizyonda evlenme programlarından medet ummaları idi. Aklı annesi ve arkadaşı Nalan teyzenin pilanlarını geri püskürtmenin yollarını ararken garsonun getirdiği siparişler masada yerlerini aldığında gergin olan yüzü bir anda garsona en güzel gülümsemesi ile teşekkür etti. Her ne kadar  ifadesi gülmesine engel olsada insanların emeğine saygısızlık edemezdi. Annesi ile arasındaki gerilimde kimse suçlu değildi. Hatta annesi bile. Ama bu biraz nefes alma hakkınada engel değildi. Sonuna kadar direnecekti...

Yemeklerini yerken konuşmaya ara vereceklerini düşünen genç kız için bu durum büyük bir şans iken annesi konuyu tekrar açmanın bir yolunu aramaya başlamıştı bile. Gözü bir anda yan masadaki çifte kaydı. Tahminen iki yaşlarında olan kızlarına bir şeyler yedirirken yüzündeki yemek artıklarını bir taraftan temizliyor bir taraftanda gülüyorlardı. Elindeki çatalı kızlarıyla ilgilenen çifte çevirdi ve "Bu inadın neden anlamış değilim senin yaşındakiler evlendi de çoluk çocuğa karıştı." diye sitem etti. 

Genc kız masadaki kişilere bakarken aslında kimi kastettiğini çok iyi biliyordu. Karşı komşuları sanki evde kalmış gibi sürekli kendi kızının mutluluğunu anlatıp annesinin dahada hırslanmasına neden oluyordu. Oda inatla bahçede arkadaşlarıyla oturan bir grup kızı gösterdi. "Eminim onlarda bekar ve evlenmek için görücüye çıkmak gibi bir dertleri yok." sözleriyle tepkisini gösterdi.  

"Senin hayalin olmayabilir ama bende torunumu kucağıma almak istiyorum. Bak Şükrana"  dediğinde genç kız annesini susturup "Allah aşkına bana Hale'yi örnek göstermekten vazgeç." diye susturma yoluna gitti ama ne mümkündü. Annesi bugün kendisini fazlasıyla zorluyordu. Bir an 'Keşke hafta içi olsaydı bunları çekmek zorunda kalmazdım..' diye iç geçirdi.

"Bunda kötü bir şey yok ki. Evlendi ve mutlu bir yuvası var. Ayrıca annesi yakında torununu kucağına alacağı için çok mutlu."

"Hale ilkokulda da evlenme hayalleri kuran koca delisinin tekiydi. Öğretmenin büyüyünce ne olacaksın sorusuna, anne olacağım diyen birinden ne bekliyordun ki."

Kadıncağız kızına laf yetiştirmekten yorulmuştu. Ondaki inadı bir türlü anlamıyordu. Bir müddet sessiz kalmayı seçip daha fazla inatlaşmasına  mani olmanın daha doğru olacağını hissetti. İleride konuyu tekrar açmak için uygun bir anı beklemeye karar verdi. Dikkatini yemeğine veren ama aklı Nalan'ın bulduğu gençle kızının buluşması için ne yapması gerektiğini düşünürken yediği salatanın içindekini farketmedi. Ağzına aldığı yeşilliklerin arasında kalan arı diline iğnesini batırdığında can havliyle aahhh çekti. Başlarda acının sebebinin arı olduğunu anlamayan kadın ağzının içindeki lokmayı peçeteye çıkartıp baktığında gördü acısının nedenini. Küçücük şey canını o kadar yaktı ki gözlerinden yaş geldi.

Genc kız ne olduğunu anlamaya çalışırken "Anne  iyimisin?" diye sorduğunda bir numara ile karşı karşıya kalma ihtimalini düşünüyordu. Annesi sık sık hasta numarası yapıp aklına koyduğunu bir şekilde yaptırıyordu. Bu sebepten kuşkuyla göz hapsine aldı. Yüzündeki ifadeden canın yandığı belliydi. Oturusu dikleşti ve yanıtını bekledi.

Olanların şaşkınlıgını yaşayan kadın "İnanmayacaksın ama dilimi arı soktu." dediğinde peçetenin içindeki ölmüş arıyı gösterdi.

EN ÇOK KİM YANDI? (ACI AŞK) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin