Sabahın ilk ışıkları kapalı perdelerin arasından süzülüp yüzünü aydınlattığında genç adamın ilgiyle kendisini izlediğini gördü. Annesine yan yana odalarda kalacaklarını söylemişti. Şimdiyse karşısında duvar gibi duruyordu.
Doğrulup öfkeyle "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" diye sordu.
Savaş karısını kendi yatağında uyurken seyretmenin keyfiyle ellerini kaldırıp "Ne yapıyormuşum ki?" diyerek yakalandığı durumu geçiştirmeye çalıştı.
"Beni izliyordun."
Kaşının birisi şaşırmış gibi kalkarken "Suç mu?" diye sordu.
"Suç yada değil. Burda ben kalıyorum. Canının istediği gibi girip çıkamazsın. "
"Söylermisin bütün eşyalarım buradayken elimden başka ne gelir."
"O zaman yatmadan önce ihtiyacın olan her şeyi alırsın."
"Tamamda duşumu nerede alacağım, tıraşta olmam gerekiyor."
Adamın haklı olduğunu biliyordu. Bildiği bir diğer durumda olmalarının en büyük sebebiydi. Ne söylerse söylesin bir şey ifade edeceği yoktu. Zaten uykudan yeni uyandığı için yüzünün, gözünün şiş olduğunu düşünerek karşısında daha fazla durmamak için "Tamam ne halin varsa gör ama bir daha beni bu şekilde izleme." diyerek yorganın altına saklanmayı seçti.
Savaş halinden memnun olduğu ifadeyi yüzünden silme gereği duymadan "Buna söz veremem o kadar güzel uyuyordun ki sana bakmamak günah olurdu." diye fikrini söylediğinde duyacaklarına hazırdı.
Beyza genç adamın sözleriyle hem kızarmış, hemde duyduğu iltifatın hoşuna gittiğini gizlemek için yattığı yastığı alıp genç adamın suratına fırlatmıştı. Ne yazık ki ikinci şokla yanakları aldan mora döndü.
Savaş yüzüne gelen yastığın kokusunu aldığında istemsizce içine çekip karısına baktı ve "Kokunda senin kadar güzelmiş." diyerek göz kırpıp daha fazla sinirlendirmemek için gözünün önünden çekilmesini söyleyen iç sesini dinledi.
Odadan çıkmak kendisi için işkence olmuştu. Daha kötüsü kocasının bakışlarını sürekli üzerinde hissetmesi idi. Buda kahvaltı masasında aldığı her lokmanın boğazında kalmasına neden oluyordu. Tek isteği bir an önce işe gidip rahat bir nefes almaktı. Zorda olsa önündeki tabaktan bir kaç lokma aldı ve yeterli olduğuna inanıp sofradan kalktı. Eğer acıkırsa tost veya simitle geçiştireceğini düşünerek çantasını almak için üst kata çıktı.
Bu sırada Savaş karısının huzursuzluğunu fark ettiğinden ağzını açmadan yemeğini yiyordu. Melek hanım geç saatlere kadar davetten dönmelerini beklediği için hala kendilerine katılmamış bir kez daha koca masada tek başına kalmıştı.
Önündeki fincana uzanıp çay keyfi yaparken Belkıs elinde telsizle gelip "Savaş kapıdaki güvenlik seninle görüşmek istiyor." diye uzattı.
"Hangi konuda."
"Birisi gelmiş ve Beyza kızımla görüşmek istiyormuş."
Savaş ta merakına engel olamadı ve telsiz telefonu alıp göndermelerini söyledi.
Gelen kişiyi salonda beklerken Belkıstan , Beyzaya haber vermesini istedi. Güvenliğe inatla ismini söylemeyen adamın kim olduğunu merak ediyordu. Kapıda gördüğü an baştan aşağı adamı inceledi. Tahminen 40 ila 45 yaşlarındaki adamın siyah saçlarının arasındaki az sayıdaki beyazlar itici durmak yerine bir çok kadının hoşuna gidecek tarzdaydı. Üstelik bu adam fazlasıyla yakışıklıydı ve bunun bilincinde olduğu için midir bilinmez yüzünde küstah bir ifadeyi açık ve secik okuyabiliyordu. Tehlike canlarını duyar gibi oldu. Güzel karısı kendinden büyük erkeklerin bile ilgi odanğındaydı. İşinin zor olduğunu gün geçtikçe daha bir anlar oldu. Karısını kart zamparalar yada daha gençlerden uzak tutması için bir yerlere kitlemesi gerekiyordu. Ama bunun Beyzayı durduracağından emin değildi. Yüksek ihtimal kurtulur kurtulmaz canına okurdu. Allahtan ilgilerinin tek taraflı olduğunu hissediyordu. Çünkü bir sineği erkek diye ezmekten keyif alacak bir karaktere sahipti. Karşısındaki yabancı salonu incelerken dikkatini kendi üzerine çekmek için boğazını temizledi ve " Karımı görmeye gelen kişinin kim olduğunu öğrenebilir miyim?" diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN ÇOK KİM YANDI? (ACI AŞK)
General FictionBeyza'nın kaderi çiçekten çiçeğe uçması gereken küçücük bir arının kanatlarına yazılmış. Küçük olduğuna bakmayın kendisi genç kızın hayatını temelinden sarsacak kadar büyük bir imzanın tek sahibi. Gelin görün ki şimdi bir peçetenin arasında cansız y...