Savaş ne kadar süre arabanın içinde oturdu ne kadar süre karısının odasının camına son bir kez görmek ümidiyle baktı bilinmez. Kim bilir belkide son vedası olacaktı. Göremedikçe içindeki cesarete yenisini ekledi ve kararsız olan bedenini arabadan çıkardı ve eve doğru yürüdü. Kızacaktı belki. Belkide kapıyı hiç açmayacak yada tokat gibi yüzüne çarpacaktı. Ondan gelecek her cezaya razıydı. Razı olamadığı onsuz geçen zamandı. Ruhunu esir almıştı ve biçare bedeni hiçbir yere sığamıyordu.
Elini zilin üstüne koyduğunda kalbi göğüs kafesini neredeyse delip geçecekti. Derin bir nefes alıp korkaklığın burada kendisini yolda bırakmasına izin vermeden bastı. Ne ile karşılaşacağını bilmiyordu belkide kapıyı Melek hanım açacak ve güvenini nasıl yıktığını söyleyip nefretle bakacaktı. Buna gücü varmıydı bilinmez hak ettiğini bile bile beklemeye başladı.
Bir kaç saniye de olsa zaman geçmek bilmedi. Derken kapının arkasından ayak seslerini duydu. Nasıl olduğu bilinmez ama gelenin karısı olduğuna inandı. Hislerine güvenip daha bir cesaretini topladı. Onunla yüzleşmek Melek hanımla yüzleşmekten daha kolay gelecekti sanki.
Saniyeler içinde açılan kapıda gördü sevdiğini. Birkaç günde nasılda süzülmüştü. Gözlerinin altındaki halkalar kendi eseriydi. Yutkundu cesaretide solgun yüzü ile kayıplara karıştı. Göz göze geldiklerinde ise öfkenin yerinde hayal kırıklığını gördü. İşte o zaman kendine olan öfkesi daha bir arttı. Fırtınada hırçın dalgaların kayalara çarpması gibi karısına yaşattıkları çarptı yüreğine. Kalbi sustu, aklı sustu, dili sustu kaderine bir kez daha lanet etti.
Beyza da aynı duygularla karşı karşıyaydı. Kapıda kocasını gördüğünde nutku tutulmuş yaşananlar aklının ucundan uçup gitmişti. Bir an korktu kendinden. Kalbi hatırlattı özlemini aklı hatırlattı yaşadığı acılarının tek sahibini. İki acının arasında kaldı. Kendini birazda olsa topladığında "Burda ne işin var?" diyebildi. Oysa camın önünde günlerdir bekleyen kendisi değil gibi.
Savaş yüzüne kapanmayan kapıdan cesaret alıp "Seni görmeye geldim." diye konuştuğunda günlerin verdiği özlemle izledi.
Beyzanın hasretle baktığı adama öfkesi geri gelirken "Gördün şimdi defol." diyerek arabasını işaret etti ve kapıyı kapatmak için hareketlendiğinde ayağıyla durduran adama sinirle baktı. Gitmesini istiyordu kalan gururunu koruyabilmek için. Kalbinin sesini duymamak için çabalarken "Dur lütfen beş dakika konuşalım." diyen sesini duydu. Konuşacak ne kalmıştı ki. Önce yaralamış şimdi de sarmayamı geliyordu. Bu saatten sonra o yaralar iyileşir miydi. Unutabilir miydi hayal kırıklıklarını. Mümkün müydü hayır dedi içten içe. "Ne konuşacağız. Beni nasıl oyuna getirdiğini yada bana nasıl acıdığını mı?" diye söyledi.
"Lütfen öyle söyleme, sana acıdığım yok."
"Yaptıkların başka türlü düşünmemi engelliyor. Ayrıca senin ağzından çıkan sözlerde hala kulaklarımdan silinmedi."
"Kendimi kandırmak için hepsi bir bahaneydi. Acınacak biri varsa o kişi benden başkası olamaz. İlk gördüğüm andan beri aklımda sadece sen vardın yemin ederim."
"Yeminlerini de al ve bir daha karşıma çıkma. Duydun mu beni."
Son bir umut "Seni seviyorum." dedi. Kim bilir bir daha söylemek nasip olacak mıydı.
"Sevgini anlatma şeklin buysa sevginde sende yerin…" dedi ve kaldı. Gözyaşları dakikalar önce durmuştu, şimdi yeniden akmaya başladı. Karşısında döktüğü her gözyaşı acizliğini anlatıyordu. Ama elinde değildi ki kalbini bir kere kaptırmıştı genç adama. Onun tarafından belkide en büyük sınavını veriyordu. Affetmekle affetmemek arasında bocalarken zayıflığına hem kızdı hemde elinden geldiği kadar güçlü görünmek için çabaladı. Başarılı olduğu söylenemezdi ama çabaladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN ÇOK KİM YANDI? (ACI AŞK)
General FictionBeyza'nın kaderi çiçekten çiçeğe uçması gereken küçücük bir arının kanatlarına yazılmış. Küçük olduğuna bakmayın kendisi genç kızın hayatını temelinden sarsacak kadar büyük bir imzanın tek sahibi. Gelin görün ki şimdi bir peçetenin arasında cansız y...