Kusur mu yoksa başka birşeymi bilemiycem.

168 21 5
                                    

Gökyüzünde güneş etkisini iyiden iyiye kaybederken Beyza yemek için hazırlanmayı bitirmişti. Üzerindeki elbiseye son kez baktı.   Savaşın göz kararı seçtiği elbisenin bedeninde bu kadar mükemmel durmasına elinde olmadan şaşırdı. Yüzüne sade bir makyaj yaptı. Nede olsa elbise yeterince iddialıydı. Saçlarını ensesinde topladığında omuzları gözler önüne sergiliyordu. Emin olmasada kocası seçtiği için elbisenin hakkını vermek istedi. Bu gece sadece ona güzel görünmek istiyordu. Ayakları sevmenin ve sevilmenin mutluluğu dan yerden kesiliyor aşkını doyasıya yaşamak istiyordu. Hal böyle olunca da tek düşüncesi kendini bekleyen genç adamın karşısına çıktığında nasıl bir tepki vereceğiydi. Eline aldığı küçük çantaya telefonunu ve rujunu yerleştirip odadan çıktığında ayakları neredeyse yere basmıyordu. 

Salondan içeri girdiğinde kendisini bekleyen kocasını etkilemeyi düşünürken üzerindeki koyu gri takımla gördüklerine hayran olmamak içten değildi. Ya kalbi şu anda yaralı bir kuşun kanat çırpışlarının taklidini yapıyordu. Öyle hızlı atıyordu ki elinde olmadan gözlerini yumup sakin ol diye teskin etti. Bu deli kalbi genç adam karşısına çıktığından beri nezaman söz dinlemişti ki. Yaşadığı güzel günlere itirafı da iyi ki sana karşı yenildim oldu. Yoksa sevmenin bu kadar güzel bir duygu olduğunu hiç öğrenemeyecek tim diye iç geçirdi.  

Savaş da karısıyla birebir aynı duyguları yaşıyordu. Hayranlığını gizleyemiyor fakat söyleyecek söz de bulamıyordu. Uçsuz bucaksız bir çölde yolunu kaybetmiş bir bedeviden farksızdı. Karşısında bir yudum su diyecek ne takati nede gücü kalmış gibi donup kaldı. Zaman kavramını yitirdi ve sadece o berrak gözlere takılıp kaldı. Kızgın  çölün sıcağında bir avuç toprağa hayat veren bir sahraydi karşısındaki. Kalbi baharı onunla yaşıyor aldığı her nefeste Allah'ına şükrediyordu. 

Dili tutulsada ayakları yavaş adımlarla yaklaştı. Gözlerine aşkla bakıp tutulan dili sanunda özgürlüğüne kavuştu ve "Çok güzel görünüyorsun. Öyleki ne aklıma ne de kalbime söz geçiremiyorum ve kendime hergün seni haketmek için ne yapmış olabilirim diye soruyorum." dedi.  Cebinden çıkardığı lacivert kutunun kapağını açıp içinden kalpli kolyeyi parmaklarının arasına aldı. Karısının narin boynuna takmak istediğinde derin bir nefes aldı. Karısının güzelliği aklını başından almıştı. Elinde olsa güzelliğini kimseye göstermezdi. O en büyük hazinesiydi. Üzerindeki bakışların bile sadece kendisine ait olmasını isterdi. "Beğenmediysen  değiştirebilirsin." diye öneride bulundu. 

"Çok beğendim. Teşekkür ederim."

Ne kadar istesede daha fazla kendine hakim olamadı. Başkasının bakışlarını görmemezlikten gelmesi mümkün değildi. İçinde kaynayan bir volkan vardı sanki. Damarlarında dolaşan kıskançlık zehrinın aklınıda esir almasına izin vermeden kendini toplamayı başardı ve "Acaba omuzlarına bir şal mı alsan hava biraz serin gibi. " diye başka bir öneride bulundu.

Beyza camdan dışarıya baktı. Hava gerçekten serin miydi? Peki kendisini niye ateş basıyordu. "Hiç gerek yok. Üşümüyorum." dediğinde Savaş elbiseyi değiştirmesi için ısrar etmek istedi ama yapamadı. Beğendiği o kadar belliydi ki  dilinin ucunda kaldı sözleri. "Ne bileyim. Üşümeni istemem." dediğinde daha çok akıl sağlığını düşünüyordu. Karısının güzelliği karşısında  gururlanlaması gerekiyordu ama kıskançlıktan çıldırıyordu. "Çıkalım mı?" diyen sesini duyduğunda mecburen ayak uydurmak zorunda kaldı.

Arabada fazla konuşmadılar. Beyza restoranda kendini bekleyen sürprizin hoşuna gitmeyeceğinden emindi. Savaş ise doktorunun uyarılarını aklından çıkarmaya ve geceye odaklanmaya çalışıyordu. Şoförün kullandığı araba durduğunda geldiklerini ancak fark ettiler. İlk genç adam indi arabadan ve karısının kapısını açtı. Gururla ellerini birleştirdi. Bu kadın bana ait dergibi sahiplendi. Tek sorun üzerindeki elbiseyle göz kamaştırıyordu. Mankenin üzerinde ya dikkat etmemişti yada damarlarında dolaşan kıskançlık düşüncelerini ele geçirmişti. Sonuçta kendisinde de peygamber sabrı yoktu. Elini bıraktı ve kolunu beline dolayıp restorandan içeri girdiklerinde birkaç meraklı gözü üzerlerinde hissetti. Loş ışıklarla aydınlatılmış mekanın genişliği ve masaların birbirine uzaklığı dikkatini çekti. Konukların rahatlığı için herşey düşünülmüştü. Hasan denen adama olan ön yargıları neredeyse hiç kalmamıştı. Bu yemekte kayınvalidesine verdiği değerin en büyük kanıtıydı. Bunu birtek kendisi hissediyor olmalı ki kolunda hissettiği tırnaklar bir panterin avına doğru attığı ilk adımların işaretiydi. Adamcağıza acımadan edemedi. 

EN ÇOK KİM YANDI? (ACI AŞK) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin