Beyza gözlerinini sancıyla açtığında alnında boncuk boncuk ter birikmişti. Annelik duygusuyla eli düşünmeden karnına gitti. Bebeğinin iyi olduğunu hissetmeye ihtiyacı vardı. Emin olmasada yanında uyuyan kocasına seslendiğinde yeni bir sancıyla ah çekti.
Genç adan gecenin karanlığına gözlerini açtığında ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Etrafına bakındı ve korkuyla gözleri karısını bulduğunda "Zaman geldi." dediğini duydu ve bir müddet bocaladı. "Ne şimdi mi?" diye sorduğunda sesindeki gerilimi endişeyi fark etmemek mümkün değildi.
Beyza dişlerini sıktı ve derin bir nefes aldı. Ciğerlerindeki havayı bıraktığında kendine geldi ve "Keşke randevu almasını söyleseydin. Böylece gecenin bir yarısı seni uykundan etmezdi." diye cevap verdi.
Genç adam zihni uykunun etkisinden kurtulduğunda "Şu halinde bile bana laf yetiştirmekten geri durmuyorsunya. Pes doğrusu." dedi ve hızla yerinden kalktı.
Beyza yerinden kalkmak için yardıma gelen kocasının elini tuttuğunda endişenin yerini heyecan ve şaşkınlığın aldığını fark etti. O yanındayken hiçbir şeyden korkmadığının farkındaydı. Bebeğini kollarının arasına alacağı anı sabırsızlıkla bekliyordu. Derin derin nefes aldı. Pek bir işe yaradığı söylenemezdi, sancıların şiddeti bir diğerinden daha fazla olunca kalbinin atışı her saniye daha da artıyordu.
Savaş karısını sakinleştirmek için "Tamam bitanem şimdi hastaneye gidiyoruz." dediğinde Beyza'nın tek istediği genç adamın kendisine sıkıca sarılmasıydı. Yerinden kıpırdamadı ve gözlerinin içine bakıp "Korkuyorum." diye yanıt verdi. Savaş ne yapması gerektiğini nasıl sakinleştireceğini düşünürken cevap Beyza'dan geldi. "Bana sarılır mısın?"
İkisininde birbirine sığınmaya ihtiyacı vardı. Varlıkları birbirine güç veriyordu. Genc adamın kollarında güven veren bir hisle doldu. Sanki aldığı nefesti. Yaşama nedeniydi.
Beyza gözlerini yumdu ve basını kalbinin üzerine koydu. Sanki onun kalbi değil atan kendi kalbiydi. Ayrılmak istemiyordu kolları daha bir sardı. Bırakırsa gidecekmiş gibi daha bir sıktı. Gözlerini açmaktan korkuyordu ama arkadan gelen sese de kayıtsız kalamıyordu.
"Beyza uyan kızım. Beyza iyimisin?"
Gözleri istemsizce aralandı. Uyanmak istemiyordu. Elinde olsa sonsuza kadarda uyanmayacaktı. Ama elinde öyle bir güç yoktu. Annesiyle göz göze geldiğinde ağlamamak için kendini tuttu. Direndikce gözleri doldu. Bir damla iki damla artık kendini tutamıyordu. Ağladıkça içinde sıkışıp kalan çaresizlik hıçkırıklara karıştı ve biraz önce rüyasında kocasını saran kollar annesini buldu. Boğazı düğümlendi hıçkırıklarla karışık kelimeler zar zor çıktı. "Anne dayanacak gücüm kalmadı."
Melek hanım yavrusunun çaresizliğini gördükce kolu kanadı kırıldı. Yaşadıklarının bir tesellisi var mıydı? Böyle bir durumda teselli edecek kelimelerin hiç bir anlamının olmadığını biliyordu. Sustu ve kızının gözyaşlarına eşlik ederken sıkıca sarılıp "Seni rahatlatacaksa ağla yavrum ağlaki içini yakan ateşe çare olsun." dedi.
Dakikalarca öylece kaldılar. Taki kapı çalıp içeri Belkıs girene kadar. Yaşlı kadın için de zor bir andı. Beyza'nın acısını görüpte gözlerinin dolmaması imkansızdı. Sesi çatallayarak Oktay bey sizi aşağıda bekliyor diye haber verdiğinde yüreklere ateş düştü. Hayatlarının en zor gününe nasıl adım atacaklarını nasıl dayanacaklarının düşüncesi vardı akıllarda.
Zaman inadına yavaş ilerliyor insanların yaşadıkları acıya acı katıyordu. Arabalar daracık yolda konvoy halinde giderken içinde taşıdığı yolcuların yüreğinde de ateş vardı.
Özellikle o diri diri ateşe atılmış acısı bütün benliğini sarmıştı. İki gündür gözünde yaş dinmeyen genç kadın sessizlik içinde mezar taşlarının üzerindeki isimlere acıyla baktı. Koskoca bir hayatı küçücük bir mezar taşımı temsil ediyordu. Oysa ki hepsinin bir hikayesi vardı. Kim bilir ne umutlar ne sevgiler yarım kalmıştı. Ya arkalarında bıraktıkları yaralı yürekler onlar nasıl dayanmıştı bu acıya. Beyza kendinde dayanacak gücü bulamıyordu. Gözünün önüne hastanede kara haberi aldığı gün geldi.
Acilin kapısına geldiğinde çaresiz gözlerle etrafına bakındı. İyi bir habere hayatı boyunca belkide hiç bu kadar muhtaç olmamıştı. Yüreğine düşen sızıya bir ad koyamıyordu. Hissetmişti belkide. Yinede konduramıyordu onun kendisini bıraktığına. Hayır dedi içten içe o beni bırakmaz. Bana kıyamaz. Düşünceleri kendini boğacak gibi hissederken cam kapının arkasında mavi önlüklü adamla göz göze geldi. Gözlerine baktı. Bir şeyler anlamak istercesine. Baktıkça acıyan gözleri doktorun kaçırdığı bakışlar kalbine hançer misali battı.
Yazı yaşarken sonbaharı görmeden kara kışlara mı adım atmıştı. Bilinmezlik bütün benliğini örümcek ağı gibi sararken korkuları gömülü olduğu yerden çıkarak ben geliyorum der gibi bangır bangır kulaklarını sağır ediyordu.
Yanında Oktay ve annesinden başka kimse yoktu. Ama gözü onları göremeyecek kadar kördü. Sadece karşıdan gelen doktorun üzerindeydi bakışları. Taki etrafını saran kalabalığı ve kendisini oturtmaya çalışan görevliyi fark edene kadar .Zaman durmuş bir çift söz insan elinden bütün umutları alıp götürmüştü. "Başınız sağolsun." Ağzından ne kolay çıkmıştı iki kelime. Koca bir ömrün sonuna gelen nokta gibiydi. Şimdi hayalleri yarım mı kalmıştı. Tıktı diğer yarısı gibi. Boğazı düğüm düğüm olmuştu kendisinin bile duyamayacağı kadar kısık "Hayır." dedi. Saniyeler içinde acıyan bakışlar içinde bir kez daha hayır diye haykırdığında hastane koridorlarında sesi yankılandı ve kendini karanlığın kollarına bıraktı.
Kendine geldiğinde zar zor ayakta duruyordu. İnanmak istemiyordu sessiz vedasına. Katlana bilecek miydi onu sonken görüp karşılık alamamasına.. Katlana bilecek miydi tepkisiz yatışına. Dayana bilecek miydi buz gibi tenine dokunmaya.
Oysa ne çok hayali varmıs şimdi fark ediyordu. Gözleri doldu yanaklarından akan yaşları silip yavaş adımlarla yanına gittiğinde elini elinin arasına aldı ve seni seviyorum diye söyledi. Bir umut bir karşılık bekledi ama akıp giden zaman cevabın gelmeyeceğini kanıtlar gibiydi. Yinede bir mucizeye sığındı. Bir tepki aradı, bir kıpırtı ama sadece yatakla bir bedenin birbirleşmesime şahitlik ediyordu.
Şimdi fark ediyordu, hiç hayal kurup geleceğe umutla bakmamışlar ayrılığın kapıyı çalmasını korkuyla beklermişlerdi.
Ve işte o gün gelmişti.
Beyza gözyaşları içinde yarım kalan masallarını düşündü. Son sözler, kulaklarında yankılandı. "Hakkını helal et güzel gözlüm. Sen allahın bana ölmeden önce mutluluğun var olduğunu gösteren en büyük hediyesisin. Bu dünyadan ayrılırken mutlu gideceğim." dediğinde nasılda kızmıştı sözlerine. O ölümü kendine yakıştırmıştı, ama genç kadın vedasına helal olsun demeye dili varmamıştı.
Şimdi ise son vedasını yapıp sonsuza kadar ellerinin arasından kayıp gitmesini izleyecekti.
Arabadan indiğinde gözleri sevdiği adamın omuzlarda taşındığını acı ile izledi. Susuyordu. Dilinin ucuna gelen boğazında kalan kelimeleri yutmaz zorunda kaldı. Oysa söyleyecek o kadar çok şeyi vardı ki, ama artık kime neyi anlatacaktı. Kolu kanadı kırılmıştı dili lal, kulakları sağır olmuştu. Koluna giren annesiyle bir kaç adımı zor attı. Eli istemsizce düz karnına gitti. Sabahki rüyası geldi aklına. Bebeği sadece resimlerde görecekti babasını.
Bu kadar zalim miydi kader. Sevdiği adam toprağa konurken gözlerin yumdu. Ona dair hatırlamak istediği son görüntü bu değildi. Kalbi paramparça olmuştu. Savaşı ellerinin gözlerinin önünden sonsuza kadar gidiyordu.
Uzun sürede açamadı açamadı. Aklında gülen yüzüyle sevgi dolu bakışları kalmalıydı. Kefene sarılmış bedeni değil. Korkuyordu aralamaya korkuyordu işte. Dakikalar geçti yavaşça açtığında gözleri yandı. Yağan yağmur gözyaşlarına karışıyor ama onun gözü kollarının arasında olması gereken sevdiğinin bedenini bağrına basan kara topraktaydı.
Beyzanın gözyaşlarına eşlik ediyordu bulutlar. Hafiften başlayan damlalar şiddetini her dakika dahada arttırdı. Nasıl bir acıydı bu içi dışına çıkıyordu ama bir türlü azalmak bilmiyordu. Sevdiğini ilk böyle yağmur altında dile getirmişti. Şimdi de vedasına şahitlik ediyordu gökyüzü.
Dizlerinde derman kalmadığında kendini yere bıraktı ve toprağına el sürdü. Sanki bir parçasıda onunla kara toprağa girmişti..
Boğazı düğümlendi. Son görevini yerine getirmek için "Sana hakkım helal bitanem. Sana hakkım helal. Sana hakkım helal." diye 3 kez tekrarladı.
Güneş gökyüzüne küsmüş, bulutlar karalar bağlamış, zaman durmuş, yüreklere kora dümüştü. Zalim kaderin mürekkebi bitmiş hikayeler yarım kalmış. Sevda denen ateşte giden mi kalan mı en çok kim yanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN ÇOK KİM YANDI? (ACI AŞK)
General FictionBeyza'nın kaderi çiçekten çiçeğe uçması gereken küçücük bir arının kanatlarına yazılmış. Küçük olduğuna bakmayın kendisi genç kızın hayatını temelinden sarsacak kadar büyük bir imzanın tek sahibi. Gelin görün ki şimdi bir peçetenin arasında cansız y...