YY-96. Bölüm

104 6 0
                                    

Yine rötarlı bir bölüm. Alıştınız sanırım artık bana. Çok ağladım bu bölümde ben yine. Zaten ona da alışmışsınızdır. iki bölümde bir mutlaka ağlıyorum.

Bölüm şarkımız Tablo'dan geliyor. 'Expiration Date' diyor bizim için.

Aceleyle geldiğimiz hastanede, acil servisinde dolanıyorum. MiRyeon’un odasından çok uzaklaşamıyorum. Ama yerimde de duramayacak kadar baskı altında hissediyorum kendimi. Neyi olduğunu anlayamıyorum. İntihar teşebbüsünde bulunmuş olabileceğini fısıldayan zihnime birçok sövgü iletiyorum. Her dakika daha da yüksek çıkıyor sesi. Ve her seferinde dilimin ucuna gelen küfürleri geri çevirmek gittikçe daha da zorlaşıyor.

Telefonum çalıyor. Telefonumun çalışı da sinirimi bozuyor. Cebimden telefonumu çıkarıyorum. Köşede oturmuş kendi kararmış dünyalarında ve düşüncelerinde kaybolmuş abeoji ve mom’a bakıyorum. Ardından telefonumun ekranına… Yazan ismi görmemle daha da fazla öfke dalgasına kapılıyorum. Leanna’nın numarası…

Dışarıya çıkıyorum. Çıkarken fısıltı olarak bir küfür kaçıyor dudaklarımın arasından. Kızgınlığım her geçen an daha da artıyor. Telefonum avuçlarımın arasında titredikçe daha da büyüyor. Sözleri kulağımda yankılanıyor.

‘Ne olmuş yani kardeşin hastalandıysa… Herkes hasta olur. Hem ölse daha iyi olmaz mıydı? Böylece şirketin tüm hisseleri sana kalırdı. Ve o zaman bence birlikte çok daha mutlu olabiliriz, hayatım.’

Lavaboya giriyorum. Telefonu lavabo tezgahının üzerine fırlatıyorum. Parçalara ayrılan telefon titremeyi de bırakıyor. Parçalardan bir kısmı tezgahtan sekip lavabonun içine düşüyor. Umursamıyorum. Duvara yumruğumu geçiriyorum. Elim sızlamaya başlıyor. Kızaran eklem yerlerime bakıyorum. Ve tekrar duvara yumruk atıyorum.

Telefonumdan parçaları alıp hattımı içinden çıkarıyorum. Ve diğer parçaların tamamını çöpe atıyorum. Hattımı cüzdanıma atıp cüzdanımı cebime yerleştiriyorum. Kızarmış elime baktığımda tekrar yumruk atma isteği oluşuyor içimde. Ve bir kez daha yumruğumu duvara geçiriyorum. Tüm hırsımı çıkarmaya çalışır gibi sert. O serserilere neredeyse hiç yumruk atamadığım geliyor aklıma. Bir kez daha vuruyorum duvara. Elim acıdıkça Ryeon’un canının ne kadar çok acımış olabileceğini düşünüyorum. Ve tekrar tekrar vuruyorum duvara. Duvar kırmızıya boyanıyor. Hırsım, kızgınlığım geçmek bilmiyor.

Lavabonun kapısı açılıyor. Refleks olarak başımı kapıya doğru çeviriyorum. İçeriye girmeye yeltenen adamla bakışlarımız buluşuyor. Bakışlarını bakışlarımdan çekip üzerimde gezdiriyor. Duvardaki kırmızı lekeleri gördüğünde gözleri irileşiyor. İçeriye attığı adımı geri çekip hemen çıkıyor lavabodan. Boş lavaboyla tekrar baş başa kalıyorum. Çok uzun sürmüyor yalnız anlarımız. Çok uzun sürmüyor hıçkırık sesinin lavaboda yankılanışı. Sahi kim ağlıyor? Kim hıçkırıyor? Kim hıçkırıklara boğulacak kadar acı çekiyor? Dudaklarım kıvrılıyor. Kıvrılan dudaklarımın kenarı ıslanıyor. Başımı yukarıya kaldırıp tavana bakıyorum. Bir su damlası arıyorum. Yüzüme düşmüş olabilecek bir su damlası… Yok. Aynaya baktığımda kaynağı buluyorum. Gözlerim ağlıyor içim öfkeyle doluyken. Elimden hiçbir şey gelmezken ağlıyor gözlerim. Hiçbir şey yapamayacak kadar aciz olan bana üzülüyor gözlerim. Mırıldanıyorum aynaya bakarak yavaşça.

“Bana üzülme gözlerim. Ben acımadım. MiRyeon kadar acımadım. Hıçkırıkları hak etmiyor bu dudaklar. Acıyı hissedemiyor bu beden. Bana ağlama gözlerim. Ağlanacak kişi ben değilim. Ağlamayı hak eden ben değilim.”

Lavabonun kapısı açılıyor bir kez daha. Beyaz önlük giymiş birkaç kişi giriyor içeriye. Tereddüt etmiyorlar. Arkalarında biraz önce lavaboya gelen kişiyi görebiliyorum. Korkmuş görünüyor. Korkunç mu görünüyorum? Beyaz önlüklüler beni tutuyorlar. Karşı koymuyorum. Koyacak gücüm yok zaten. Bir anda vücudumdaki tüm güç yok olup gitti zaten. Öfke duruyor ama gücüm yok. Bir şırınga görüyorum. Hareketlerini takip ediyor bakışlarım. İğnenin koluma girişini izliyorum ifadesiz bir yüzle. Ve şırınganın içindeki saydam sıvının boşalışını.

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin