YY-33. Bölüm

334 13 7
                                    

5. Kelebek Günü'ne yani 7 Şubata bu bölümle geçiyoruz. Kelebek günlerimiz azalıyor. Sevdiniz mi programı? Kelebek Günlerini sevenleri görmek istiyorum.

Bu bölümün şarkısı INFINITE'den 'Tic Toc'. Azalan zamanı bizlere hatırlatır gibiler. Şarkının linkini aşağıya mesaj olarak atıyorum. Keyifle dinlemenizi ve okurken zevk almanızı diliyorum.

Yorumlarınızı ve tahminlerinizi bekleyen biri olduğunu da lütfen unutmayın.

Neredeyse hiç uyumadan sabah oluyor. Ryeon’la olan son konuşmamızı düşünmeye başlıyorum güneş doğmaya çalışırken. Bana nerede olduğuna dair hiçbir şey söylememesi beni çıldırtıyor. Her geçen gün daha da fazla endişeleniyorum. Bu evde onun olmayışı dört yıl önceki kabusu tekrar tekrar yaşamama neden oluyor. Onu göremediğim her saat, her dakika, her saniye içimdeki pişmanlık daha da büyüyor. Ryeon’u daha da özlüyorum. Onun nerede, nasıl olduğunu bilmeden burada oturuyor olmak içimi kemiriyor.

“Ne yapmalıyım? Ne yapmamı istiyorsun? Söyle… Ryeon, sen gittiğinde kendimi affedebildiğimi mi sanıyorsun? Sensiz mutlu olabileceğimi mi sanıyorsun?”

Çökmüş omuzlarımla koltuğa daha da gömülüyorum. Cehennemin bir günahkarı içine çekişi gibi… Yanaklarımda hissettiğim ılıklık ağladığımı anlamamı sağlıyor. Han Grup’un buz prensi küçük bir kız tarafından paramparça ediliyor. Tüm maskeleri düşürülüyor. Duygusuz kalbi duygularla işkence altına alınıyor. Beni bu hale getirebilen tek kişisin, küçük tatlı Ryeon’um.

“Wish(Dilek)… İsminin İngilizcesi bu… Dileğini söylesen ben ya da abeoji, dünyaları önüne sermeye hazırken sen yalnızca kaçıyorsun. Yalnızca bir kez olsun bana ihtiyacın olduğunu söylemen için her şeyimi feda etmeye hazırım oysa. Yalnızca bana ihtiyacın olduğunu söyle. İçimdeki pişmanlık bu şekilde bile yok olmayacak olsa bile en azından biraz olsun iyi hissetmemi sağla. Yalnızca bir kez olsun bana güvendiğini söyle. Yalnızca bir kez yanında olmamı iste. Yalnızca bir kez benim yardımımı iste.”

Zayıflığımı an be an daha da net hissediyorum. Ryeon’un benden daha güçlü olduğunu düşünmeye başlıyorum. Her şeyden kaçtığını söylüyor olsam da bunun doğru olmadığını biliyorum. Onun kaçtığı bendim. Ve ailemiz… O yalnızca onu görmezsek çok daha iyi hissedeceğimizi düşünüp tüm suçu sırtlayarak geldi buraya. Benim altında ezildiğim o suçu tek başına omuzlarında taşıyarak, dimdik durarak devam etti bizden uzakta hayatına.

Elimin tersiyle gözlerimi silip oturduğum yerden kalkıyorum. Banyoya gidip soğuk suyu yüzüme çarpıyorum. Kendime biraz olsun gelebildiğimde ayaklarımı sürüyerek tekrar salona dönüyorum. Elime telefonumu alıp saatin ne kadar erken olduğunu umursamadan Ryeon’u arıyorum.

***

Boğuk bir sesin kulaklarımı dolması uykumu allak bullak ediyor. Huysuz bir şekilde söyleniyorum uyumaya devam etmeye çalışarak. Yorganımı başıma daha da çekerek sesi duymamaya çalışıyorum. Olmuyor. Sonunda lanetler ederek gözlerimi aralıyorum. Sesi dinliyorum bir süre. Bizim şarkımız… Saatlerdir bizim eski albümümüzden bir parça çalıyor. Hangi kaçık saatlerce tek bir şarkıyı dinler ki?

Sesin nereden geldiğini anlamaya çalışırken mahmur gözlerle etrafıma bakıyorum. KyuSoon Hyung nerede? Dahası onun yatağı nerede? Ah… Hayır, burası bizim odamız değil ki. Ben neredeyim öyleyse?

Gözlerim irice açılıyor ve sorularımın tamamı yanıt buluyor. Uykumu alamamış olmama vererek bu unutkanlığımı görmezden geliyorum. Ve hala çalan şarkıya odaklanıyorum. MiRae’min zil sesiydi bu şarkı. Yani biri onu arıyor. Saatlerdir neden aramayı bırakmadığını düşünüyorum. Bundan daha çok merak ettiğimse MiRae’min neden telefonu açmadığı… Bu kadar gürültüye rağmen hala uyuyor mu?

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin