YY-70. Bölüm

104 5 2
                                    

Bir güncel günü ve yeni bir bölüm daha. Duydum ki bugün küçüklerimin sınavı varmış. TEOG'a giren herkesin sınavı umarım iyi geçmiştir. Bu gölümü kendi üzerlerine alınabilirler. Her şey gönüllerince olsun.

Bölüm şarkımız Whitney Houston'ın 'Run To You' şarkısının Baek YeRin tarafından söylenen coverı. Benim çok hoşuma giden bir cover olur kendisi. Umarım sizler de beğenirsiniz.

Çok zorlanmadan uyanabildiğim nadir bir sabaha gözlerimi açıyorum. Yatağımda öylece etrafıma bakınıyorum. Hala karanlık gibi olan gökyüzü saatin erken olduğunu söylüyor bana. Daha randevumuza zaman olmalı.

Yatağımdan sakince kalkıyorum. Yataktan kalktıktan sonra bir süre öylece ayakta bekliyorum. Düşmeyeceğimden emin olduktan sonra küçük adımlarla hareket ediyorum. Mutfağa gidiyorum ağır ve yalpalayan adımlarımla. Buzdolabının kapağını açıp muzlu süt arıyorum. Yok… İçecek şekerli başka şeyler gözüme çarpıyor. Ama muzlu süt yok. Çilekli de… Meyve suyu alıyorum bu yokluklar arasında. Bir bardak çıkartıp masanın üzerine bardağı bırakıyorum. Titreyen parmaklarım elimdeyken doldurmamı zorlaştırıyor çünkü. Gözlerimden de yaşlar akmaya başlıyor. Bu neyin yası? Neden ağlıyorum?

Beynimde uzun süredir suskun olan ses bir kez daha ortaya çıkıyor. Bir lanet gibi neden hep en zor zamanlarım onun olduğu anlar oluyor. Belki de tam tersi o en zor zamanlarımda bana destek olmak için ortaya çıkıyor. Yine de onu sevemiyorum.

‘Bırakma. Ona veda etme. Onsuz kalabilecek kadar güçlü bile değilsin.’

Sözlerini sevmiyorum. Tavsiyelerini sevmiyorum. Haklı olmasından nefret ediyorum. Elimdeki meyve suyu paketini zorlukla masaya bırakıp kendimi ayakta kalmak için zorlamayı bırakıyorum. Yere düşüyorum anında. Ve gözyaşlarım daha da şiddetleniyor. Gece gördüğüm kabus geliyor gözlerimin önüne. Kendimi kanla kaplı, kirlenmiş hissediyorum. Ayağa kalkmaya çalışıyorum. Her deneyişim bir öncekinden daha da büyük bir hüsranla sonuçlanıyor. Kendi ayaklarımın üzerinde bile duramayacak kadar aciz olan bana lanetler yağdırıyorum.

Sessizce, içimi çekerek, içime ağlar gibi ağlıyorum yerde. Benden başka kimseye sunamıyorum acılarımı. Kendimden başka kimse bunlarla kabul edecek kadar sevmiyor beni biliyorum. Kimse bunlara rağmen sevmeye devam etmeyecektir. Ailem dışında kimse kabul etmeyecektir beni.

‘JaeMin’e güven… Ona bir şans ver. Bilmesine izin veremesen bile yanında olmasına izin ver. Hiçbir şey bilmeden…’

“KAPA ÇENENİ!”

Tüm sesimle bağırıyorum. Çıkarabildiğim en yüksek sesle… Elimin tersiyle gözyaşlarımı siliyorum. Ve masadan destek alarak ayağa zorlanarak da olsa kalkıyorum. Masanın üzerindeki meyve suyu paketini alıp sandalyelerden birini titreyen ellerimle çekip oturuyorum. Bardağı itip yere düşürüyorum. Parçalara ayrılışını izliyorum. Gözlerim tekrar eskisi gibi yaşlardan arınıyor. Bu görüntüyü seviyorum. Parçalanan bardakla gözümün önündeki görüntüler de parçalanıyor. Duygularım da parçalanıyor. Aşk da parçalanıyor.

Meyve suyunun kapağını açıp başıma dikerek içiyorum. Görgü kurallarını biraz bile umursamadan… Tüm paketi bitirinceye dek içmeye devam ediyorum. Ardından biraz daha kendimi toparlamak için paketi masada bırakarak öylece oturmaya devam ediyorum. Kollarımı masanın üzerine koyup başımı kollarıma yaslıyorum. Kırık cam parçalarına bakıyorum. Hiçbir şey düşünmeden boş bir zihinle öylece izliyorum.

Kendimi yeterince toparladığımı düşününce ayağa kalkıyorum. Üzerimdeki kirlenmişlik hissini atmak için odama, banyoya gitmek için adım atmaya başlıyorum. Yerdeki cam parçalarına aldırmadan… Ama üzerlerine de basmadan…

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin