YY-75. Bölüm

138 7 2
                                    

Bölüm şarkımız FT Island'dan geliyor. Ve 'Don't Love' diyorlar. Bu şarkıyı dinleyerek okumanızı tavsiye ederim. 

Seviliyorsunuz...

“Daha fazla zamanım yok. Bize ait daha fazlası yok. Tek bir güne, kısacık bir güne nasıl tüm duygularımı sığdırabilirim ki?”

Duygularım ve aklım karmakarışık. Ne hissettiğimden bile emin olamıyorum. Canım çok acıyor. Onun tarafından geri çevrildiğim tüm o zamanlardan çok daha fazla acıyor. Onu sevdiğimden çok daha fazla acı veriyor öğrendiklerim. Her yanım yara içindeymiş ve yaralar bir türlü kapanmıyormuş gibi canım acıyor. En çok da MiRae’min bana armağan ettiği göğsümde çırpınan zayıf kalp acıyor. Böylesine zayıf mı atıyordu bugüne kadar onun bedeninde? Yoksa yeni bedenine alışamadığı için mi bu zayıflığı? Elimi bir kez daha o küçük kalbin atışlarını hissetmek için göğsüme yaslıyorum. Ve olabildiğince sesiz bir şekilde mırıldanıyorum, o küçük kalbe hitaben.

“Onun da, MiRae’min de canını acıtıyor muydun?”

“JaeMin neden bir güne sığdırmaya çalışıyorsun ki? Neden zamanınızın olmadığını düşünüyorsun?”

JinSang Hyung’un sesi ona bakmamı sağlıyor. Bulanık görüşümü düzeltmek için elimin tersiyle gözlerimi siliyorum. JinSang Hyung’un, Shin Hyung’un, KyuSoon Hyung’un kızarmış gözleri içimi acıtıyor. Onların da ağlamasına mı neden oldum? MinHwa Hyung’a bakıyorum. Onun gözleri kızarmamış olmasına rağmen yüzündeki ifade onun da üzüldüğünü ele veriyor.

“Hyung, yüzlerinizin bu hali ne? O kadar da acınası durumda değilim. Bana böyle bakmaya bir son verin. Hem ben artık yüzüğümü istiyorum. JinSang Hyung soyunma odamızda olduğunu söylemiştin değil mi? Gidelim mi?”

KyuSoon Hyung bir kez daha kolumdan tutuyor beni. En fazla onun ağladığını anlamak fazlasıyla kolay. Gözlerinin içine bakmak bu durumda benim için oldukça zor.

“Yüzüğünü provalardan sonra da alabilirsin. Ama biz şimdi bir açıklama bekliyoruz. JaeMin bize her şeyi anlatmalısın.”

Başımı yerden kaldırmadan sessizce cevaplıyorum KyuSoon Hyung’u. Pes etmiş, umutsuz bir sesle…

“Anlatamam. MiRyeon-ssi’ye, MiRae’me söz verdim. Kimseye anlatamam. Ama yalan söylemedim Hyung. Size hiç yalan söylemedim bu konuda. MiRae’m dün bana beni sevdiğini söyledi. Ve ben dün ona veda etmeyi planladım buluşmamız boyunca. Ama düşündüğüm kadar kolay değildi veda etmek. Özellikle de beni sevdiğini söylediği için. Kalbini kırmak istemedim. Onunla evine kadar gittim bu yüzden. O uyuduktan sonra, o duymadan ona veda edip yurda dönecektim. Uyuyakaldığım için gece veda edemedim. Ve uyandığımda… Onun bana sardığı kollarıyla uyandığım sabahla KyuSoon Hyung’un bana sarılan kollarıyla uyandığım sabahlar arasında hiçbir fark hissetmedim. Bu yüzden ona veda etmekte zorlanmayacağımı düşündüm. Onu artık sevmediğimi düşündüm.”

MinHwa Hyung şaşkın bir sesle konuşuyor.

“Siz birlikte mi uyudunuz?”

Utanıyorum. Başımı yere eğerken KyuSoon Hyung’un biraz önce hiç ağlamamış gibi neşeli çıkan sesi kulağıma ulaşıyor.

“Benimle uyumak ve sevdiğin kızla uyumak arasında fark hissetmedin mi? Ah… Beni bu kadar çok sevdiğini bilmiyordum, tatlı küçüğüm. Senin için bu kadar özel olmak… Bu kadar özelsem sana tüm acılarını unutturabileceğimi aklında bulundurmalısın. Yani ne zaman istersen bebeğim.”

Başımı kaldırıp kızarmış gözlerine rağmen çekici ve yaramaz bir gülüşle beni süzen Hyung’a bakıyorum.  Göz kırpıyor ona attığım şaşkın bakışlarıma inat. Neden böylesine yanlış anlamış gibi davranmak zorundaydı ki? Ne demek istediğimi çok iyi biliyor olduğuna eminim. Çapkın Sapık Hyung her zamanki gibi benimle uğraşıyor işte. Aish…

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin