YY-34. Bölüm

305 11 12
                                    

Yine güzel olduğunu düşündüğüm ve beni ağlatmayı başarmış bir bölümle karşınızdayım. Siz de umarım benim kadar seversiniz bu bölümü.

Direk bölüme geçeceğiz. Ama bölüm şarkımızı da unutmamak lazım. Bu bölümün şarkısını K.Will seslendiriyor. Ve diyor ki: 'Love is Punishment'. Keyifle dinlemenizi diliyorum. Gelecek bölümlere dair tahminlerinizi bana yorum olarak bildirmeyi de lütfen ihmal etmeyin. Sizleri seviyorum.

Üzerimi giyinmiş, saçlarıma şekil vermiş olarak banyodan çıkıyorum. MiRae’min bana karşı olan tavırlarını anlayamıyorum. Bir an sıcak bir gülümsemeyle karşılarken beni, başka bir an aramızda hiçbir anlaşmazlık geçmemişken buz kadar soğuk gözlerle izleyebiliyor. Neden böylesin MiRae’m? Bana çocukmuşum gibi davrandığında sana kızdığım için mi, elini sert bir şekilde indirdiğim için mi bana bakışlarını, sesinin tonunu bir anda değiştirdin?

Anlayamadığım için içimde bir öfke yetişiyor. MiRae’mi anlayamamam kendime ve ona daha da fazla kızmama neden oluyor. Odama gidip telefonumu alıyorum. Cebime atmadan önce saate bakıyorum. Sekiz olmak üzere olduğunu görüyorum saatin. Salona doğru ilerlerken göz ucuyla MiRae’min odasının kapısına bakıyorum. İçimdeki kızgınlık daha da büyüyor.

“Abeoji… Mom… Oppa… I miss you…”

MiRae’min uyurken söylediklerini tekrarlayışımı kayıt cihazlarının algılayamaması için sessizce mırıldanıyorum. Ailesini özlediği için mi bu kadar değişken ruh hali acaba? Hayır… Olamaz. Ben de ailemi özlüyorum ama bu yüzden kimseye kızmıyorum. Aslında bazen hyung’lara sıkıntı çıkarıyorum. Ama bana karşı olan tavrı sanki bu yüzden değilmiş gibi. Sorun ne MiRae’m?

Daldığım düşüncelerden çıkmaya çalışıyorum. Oturduğum koltuktan kalkıp dış kapıya yöneliyorum. Üzerime montumu giyip, botlarımı da ayağıma geçirerek kendimi dışarı atıyorum.

***

Konuşmayı fazla uzatmıyorum. Su-nim de uzatmak istemeyişimi fark edip telefonu kapatıyor. Yatağımdan kalkmamla kulaklarıma sert bir şekilde kapanan –hatta çarpan- kapının sesi doluyor. Önce şiddetli gelen sesle ürküp kalktığım yatağa düşüyorum. Kalbimin atışlarını hissedebiliyorum.

‘Ürkmek mi? Dürüst ol kendine karşı Ryeon. Söyle işte kimse duymayacak. Korkuyorsun. İliklerine kadar korkuyu hissediyorsun. Her geçen gün daha da fazla bir korkağa dönüşüyorsun. Geçmişinden korkuyorsun. Geçmişini öğrenmesinden korkuyorsun. Ama her şeyden, herkesten çok JaeMin’den korkuyorsun.’

Beni terk etmiş olan zihnimdeki ses geri geliyor. Acımasızca haklı oluşu yaralıyor. JaeMin’den korkuyorum. Geçmişimden korkuyorum. Onun öğrenmesinden korkuyorum. Çarparcasına çıktığı kapıdan bir daha geri dönmeyeceğini düşünmekten bile korkuyorum. Ama dönmemesi dilemekten başka hiçbir şey gelmiyor elimden. Söyleyemeyeceğim bir aşka nasıl tutunabilirim ki? Her şey bu kadar zorken nasıl JaeMin’e sarılabilirim ki? Ona ‘Git!’ demekten başka ne söyleyebilirim ki?

JaeMin’e bir kez olsun ‘Gitme, beni bırakma! Yanımda kal!’ diyebilmek isterdim. Ama bu hiçbir işe yaramaz. Kalbime sunulan aşkı bir günahmışçasına saklamak bana düşen. JaeMin’e soğuk gözlerle bakıp ‘Git!’ demek bana düşen. Canımı acıtarak yaşadığım bu aşktan vazgeçemesem bile, onu bu aşkın içine daha da fazla çekemem. Ona umut veremem. Umutsuzluğun içinde kıvranmak zorunda olsa bile yaşadığı sürece unutabilir. Umutsuzluk nefrete dönüştüğünde beni atlatabilir. Başka bir aşkla kalbini doldurabilir.

Midemde bir dalgalanma hissediyorum. Titreyen bacaklarımı zorlayarak ayağa kalkıyorum. Zorlanarak da olsa hızlı bir şekilde lavaboya koşuyorum. Korkmak bana iyi gelmiyor. Umutsuz kalbimin stresle çırpınışı da… Boş midemdeki sıvıyı boğazımı yakarak klozete boşaltıyorum. Bu sevgiye tutunmamam gerektiğini midem bile bana söylüyor. Bu aşk bir lütuftan çok bir ceza…

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin