YY-12. Bölüm

508 20 6
                                    

Multimediada sevimli küçük yırtıcımızın kırmızı sevimli yırtıcısını görebilirsiniz. Yazarınız bu göreceğiniz yırtıcıya aşık. Tercihim siyah ama, Ryeon-ah'ın rengi kan kırmızısı. Biliyorsunuz Ryeon-ah'ın nasıl bir zevki olduğunu.

Bölüm şarkısı IU'ya JongHyun'un da eşlik ettiği, söz-müzik JongHyun imzası taşıyan 'Gloomy Clock'. Keyifle dinleyin. Sesleri birbirlerine yakışıyor.

Uyku… Uyumak istiyorum. Uyumak ve uyanmamak… Tüm bedenim de benimle aynı isteği paylaşıyormuş gibi görünüyor. Uykuya sarılıyorum. Tüm gücümle… Ya da tüm güçsüzlüğümle… En zayıf yanımla… Kimsenin görmesine izin vermediğim, görenlerden kaçtığım yanımla…

Çok uzaktan gelen cılız bir ses doluyor kulağıma. O kadar cılız ki, neredeyse yok gibi. O cılız sesi dinlemeye itiyorum kendimi. İçimdeki zayıflığın bir parçası onu dinlememi öğütlüyor bana. Onu dinledikçe uyanmam gerektiğini hissediyorum. Bedenimi hapsolduğu uyku zindanından kurtarmaya çalışıyorum. O zindandan kaçmanın bir yolunu arıyorum.

Kulağıma dolan sesin git gide güçlenmesi yavaş da olsa uyanmaya başladığımı işaret ediyor. Ses güçlendikçe bu sesten nefret etmeye başlıyorum. Beni uyandıran bu ses, bana bir çığlığı anımsatıyor. Oysa yalnızca saatimin alarmı…

Tüm hücrelerimin yavaşça uyanışını hissediyorum. O tanıdık acı tüm vücudumu kucaklıyor. Uyanışımı bana hatırlatıyor. Kendisini hatırlatıyor. Acıyı hatırlatıyor. Yarayı hatırlatıyor. Yaramı… Yaralı oluşumu… O sevdiğim sözü hatırlatıyor ve gülmek için doğduğumu. Dudaklarımdan hayran olduğum o cümle dökülüyor, kendimi her uyanmaya zorlayışımda olduğu gibi.

“Yarayla alay eder, yaralanmamış olanlar.”

Sesim yabancılaşıyor, kulaklarıma ulaşıncaya kadar. Bu ses benim değil. Bu cümle benim değil. Bedenimi kucaklayan acının kollarına bırakıyorum kendimi. Artmasına izin veriyorum. Onu görmezden geliyorum. Çünkü görmezden gelmek benim tarzım. Evet, şimdi ben oluyorum. Biraz öncesinin aksine artık ben oluyorum. Dudaklarımın kıvrılışını hissediyorum ben olurken. O tanıdık gülümseme yayılıyor dudaklarıma. Ve gözlerimi rahatsız eden ışığı hissediyorum. Gözlerimi tembel bir şekilde aralıyorum. Işığın gözlerimi daha da fazla rahatsız etmesine izin veriyorum.

Biraz yatağımda uzandıktan sonra yatağımda gözlerimi açışım kadar tembel bir şekilde doğruluyorum. Yatağımın karşısındaki duvarı tamamen kaplayan, kapağı ayna kaplı dolabıma dikiyorum gözlerimi. Tam olarak yeşil gözlerin içine bakıyorum. Bir avcıya ait olduğunu haykırır gibi duran yeşil gözlere dikiyorum gözlerimi. Her zamanki gibi kupkuru olmalarıyla gururlanıyorum bir kez daha. Bir avcının gözleri kuru olmalı ne de olsa.

Gözlerime bakmak dünü hatırlamamı sağlıyor. Dün kendime bir av bulmuştum, doğru ya. Gerçi önemi yok artık. Kaçan bir avı kovalayacak biri değilim ben. Tüm avlarım beni kendileri seçtiler. O kaçmayı seçerse kaçmasına izin vereceğim. Doğru olanı ona bu yüzden gösteriyorum.

Yavaşça ayaklarımı geniş ve her ayrıntısıyla beyaz olan yatağımın kenarından sarkıtıyorum. Ellerimi beyaz duvarlarda gezdirerek odamdaki banyoya yöneliyorum. Yüzümdeki gülümseyen ifadeye kızarak sıcak suyu açıyorum. Küvet dolarken odama geri dönüyorum.  Tembel adımlarımla, ayaklarımı yerde sürüyerek mutfağa gidiyorum. Meyve suyu şişesini alıp bir bardağa dolduruyorum. Tek yudumda tamamını içtikten sonra bir bardak daha dolduruyorum. Daha hızlı adımlarla, meyve suyumdan küçük yudumlar alarak odama dönüyorum. Bardağımı makyaj masama bırakıp banyoya giriyorum. Suyu kapatıp o sıcacık suyun tenimi okşamasına izin veriyorum. Uzun süre hiç hareket etmeden sıcak suyun kollarına bırakıyorum kendimi.

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin