YY-79. Bölüm

136 7 22
                                    

Çarşamba güncelimizin biraz geciktiğinin farkındayım ama ben aslında günceli yetiştiridim. Günün son dakikasında bölümü yazmayı bitirmiştim. AMa kontrol etmeden yayınlamak istemediğim için biraz rötarlı geldi. Lütfen kusura bakmayın.

Bu bölümü yazarken Vixx'den 'Error' şarkısını dinlemiş olsam da bölüm şarkımız bu değil. Neden bu şarkıyı dinlemeyi tercih ettiğimi de bilmiyorum. Ama içimden bu şarkıyı dinlemek geldi.

Bölüm şarkımız SHINee'nin biricik, tatlı sesli liderinden geliyor. Lee JinKi'den ya da sahne adıyla Onew'dan. Kendisiyle olan yakınlığımız nedeniyle gerçek adını kullandım. Kıskançlıktan çatlamak serbest... Şarkımız 'In Your Eyes' 

Keyifli okumalar. Ve güzel bir yıl geçirin. Güzel geçmezse küserim ama...

Benim için heyecanla başlayıp büyük bir hüzünle devam eden günümün ilk yarısına inat MiRae’m yanıma geldiğinden beri mutlulukla çarpıyor kalbim. İçtiğimiz sıcacık kahvelerimizin kaçıncı olduğunu bile hatırlayamıyorum. Sıcacık hissediyorum. Kahveden ve ya cafenin sıcaklığından dolayı değil. MiRae’min karşımdaki sıcacık gülüşlerinden dolayı…

“Biliyor musun MiRyeon-ah?”

“Neyi?”

Yine aynı sıcacık gülümsemeyle karşılaşıyorum. Ve bir kez daha onun bu gülüşünden etkilenip bir süre yalnızca onu izliyorum. Ardından söyleyeceklerimi toparlamadan kahvemden bir yudum daha alıp konuşmaya başlıyorum.

“Seninle birlikte kaldığımız günlerde bana farklı isimler taktığın için ben de sana isim takmaya başlamıştım ya…”

“Evet. Bayan Kahkaha’yım, değil mi?”

“Bu isim sana yakışıyor.”

“Bence de…”

Biraz düşünceli bir gülüşle gülümsemesini değiştiriyor. Cümlesini kurarken kullandığı ses tonu da düşünceli gibi geliyor kulaklarıma. Bana doğru bakmaya devam etmesine rağmen bakışlarının odağının benden ayrıldığını hissedebiliyorum. Arkamdaki bir yere bakıyor. Arkama bakıyorum. Hiç kimse yok. Camdan kapıyla aramızda birkaç masa var ancak çok dolu olmayan mekanda bu birkaç masa boş. Neye baktığını anlayamıyorum. Çok fazla da üzerinde durmuyorum. Anlatacağım şeyi anlatmaya devam ediyorum.

“Bir alışkanlık gibi oldu. Üyelere de isim takmaya başladım. Özellikle KyuSoon Hyung’a. Ona ne dediğimi tahmin bile edemezsin.”

Bakışlarının odağında olmayı bir kez daha başarıyorum. Sevecen bir şekilde gülüyor. Soran gözlerle beni izliyor. Tek kelime bile etmiyor sormak için ama bakışlarıyla konuşuyor benimle. Kahvesinden bir yudum alıyor. Heyecanının artması için gülüşümü tüm yüzümde daha da genişletirken onu izliyorum. Cam Latte bardağını ağır hareketlerle masaya bırakıyor. Parmakları bardaktan ayrılırken tutuşunun zarafetinin bile beni büyülediğini düşünmekten kendimi alamıyorum.

“Bay Sapık Hyung… Ayrıca ona böyle hitap ettiğimi o söyleyinceye kadar fark edememiştim bile. O kadar doğal duruyor onun üzerinde bu isim.”

Elini hızlı bir şekilde ağzına götürüyor ve güçlü bir kahkaha atıyor. Kısa sürede kahkahasını daha sakin bir gülüşle değiştiriyor. Cafedeki diğer müşterileri rahatsız etmemeye çalıştığını, kendini tuttuğunu anlayabiliyorum.

“KyuSoon Oppa nasıl tepki verdi?”

“Tam bir sapık gibi…”

Yeni bir kahkaha masamızı sarıyor. Bu seferki daha sessiz ve daha kısa sürüyor. Kendini tutabilmek için alt dudağını ısırıyor. Onun bu hareketi benim de dikkatimin dudaklarında toplanmasına neden oluyor. Onu öptüğüm an aklıma geliyor. Kızgınlıkla öptüğüm o dudaklara tüm duygularımın hissedileceği yeni bir öpücükle hakim olmak istiyorum. Dudağımı fazla belli olmayacak şekilde iç kısmından dişlemeye başlıyorum.

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin