YY-44. Bölüm

266 8 4
                                    

Appa: Abeoji ile aynı anlama geliyor ve baba demek.

Yorumlarınızı, tahminlerinizi ve sevdiğiniz kısımları bir sürü gözle bekliyorum. bu kadar hevesle bekleyen beni çok bekletmezsiniz, değil mi?

Bölüm şarkısı Davichi ve T-ara'nın birlikte çalıştığı bir şarkı. Sözlerini de şarkıyı da çok severim. 'We Were In Love' Keyifle dinleyip okumanız dileğiyle. Beni yorumlarınızdan mahrum bırakmayın.

Midemden gelen gürültülerle daha fazla kapı önünde bekleyemeyeceğimi fark ediyorum. Ama içeriye girmeye de cesaret edemiyorum. Dışarıya çıkıp tek başıma bir şeyler yemek ise fazla şüphe çekici görünüyor. Ne yapacağımı bilemez halde bir süre daha orada bekliyorum. Kapının karşısındaki duvara yaslanıp yere oturuyorum. Kapıyı izlemeye devam ediyorum uzun süre ne yapacağımı düşünerek. Telefonumun çalışıyla düşüncelerimden kurtulup telefonuma bakıyorum.

‘Su-nim’

Hemen telefonu cevaplıyorum. Bugüne kadar cevaplamakta hep nazlı davranırdım oysa.

“Efendim?”

“Üzgünüm Ryeon. Han Grup’u işe dahil etmeden görüşmeyi ben de başaramadım. Eğer dahil etseydim senin de bir bağlantın olduğunu anlayacaklarından bu riski de almadım. İstersen bir kez daha deneyebilirim ama zaten uzun bir süre dil döktüm. Sen yemeğini yiyebilmiş miydin? Uygun değilsen sonra da arayabilirim.”

Sıcak çıkması için çabaladığım bir sesle hayal kırıklığımı gizleyerek konuşmaya başlıyorum.

“Ah… Yedim. Beni düşünme sen. Hem görüşmeye de sanırım gerek kalmayacak. Zaten sorunu çözdüm sayılır. Yine de seni yordum. Kusura bakma.”

Ağzımı her açışımda yalan söylüyorum bugün. Neden böyle olduğunu anlayamıyorum? Yalan söylemek istemesem de kendimi iyi rolü oynamaya o kadar alıştırmışım ki sürekli olarak aynı şeyi yapıyorum.

“Ne yorulması, yalnızca birkaç telefon görüşmesi yaptım hepsi bu. Sesin hala çok iyi gelmiyor. İyi olduğuna emin misin?”

“İyiyim…”

Sesimi olabildiğince neşeli ve güçlü çıkartmak için elimden geleni yapıyorum. Ama bu konuşmayı uzun süre sürdüremem. Bir an önce bir bahane bulup telefonu kapatmalıyım. Şüphelenmeyeceği bir şey bulmam lazım.

“Su-nim. Ben tatlı bir şeyler de yiyeceğim. Yarın zaten eve döneceğim. O zaman ne kadar iyi olduğumu zaten göreceksin. Boşuna endişelenme.”

Kıkırdadığını duyabiliyorum. Tatlıya olan düşkünlüğümü iyi bildiğinden buna inandığını anlayabiliyorum.

“Hala tam bir tatlı canavarısın. Obur prenses böyle yemeye devam edersen yakında kilo alacaksın.”

Gülüşü kesiliyor. Benimde yüzümdeki gülüş donuklaşıyor. Elimi karnımın üzerine koyuyorum. Amerika’da yaşadığımız yıllarda sürekli olarak bunu söylerdi. Appa da onu desteklerdi. Mom bana karışmamalarını, işlerine bakmalarını söyleyip onları şakasına azarlardı.

Gözlerim tekrar buğulanıyor. Ne çok ağlar oldum son zamanlarda… Oppa’nın da tüm bu anıları hatırladığını anlayabiliyorum sessizliğinden. Sonunda titrek bir sesle konuşmaya başlıyor. Neden sevdiğim herkesi ağlatıyorum? Neden sevdiğim herkes benim yüzümden acı çekiyor?

“Biraz kilo alsan çok daha güzel olursun aslında. Ama bu yüzden de sana daha fazla kişi aşık olabilir. Benim başımı daha fazla kişiyle belaya sokma.”

Gülümsediğimi belli eden bir sesle konuşmaya zorluyorum kendimi. İçimden gelmeyen o gülümsemeyi tekrar yüzüme yapıştırıyorum.

“Neden başın belaya giriyormuş ki? Beni sevenler seni neden ilgilendiriyor. Ben böyle bir konuşmayı sürdürmek istemiyorum. Ben yetişkin bir kadınım. Bana bu kadar karışmaya hakkın yok. Bir sürü donut yiyerek kilo alacağım ve güzel olacağım işte.”

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin