YY-84. Bölüm

126 7 2
                                    

Yine baya geç kalmış bir pazar günceliyle geldim huzurunuza. Ama yetişti. Yetişmeyecek diye çok korktum. Başta yazmakta çok zorlandım bu bölümü. Hatta biraz geçiş bölümü havasında bu yüzden de zor oldu. Ama her bölüm aynı heyecanla sürmez, sürse gerçekçi olmaz. (Savunma da şahane yalnız.)

Bölüm şarkımız Super Junior üyesi KyuHyun'un solo olarak söylediği bir şarkı. 'Moment of Farewell' (Türkçesini söylemezsem çatlarım. Ölürüm gözüm açık giderim. 'Veda Anı') diyor bizim için aslında bizim değil MinRyeon için. Min'imizi pek bir sever. İkisi de aynı camiadan sonuçta. Tanışırlar da... Min için daha çok söylüyor anlayacağınız.

“Artık, gözlerini açabilirsin Lee JaeMin.”

JaeMin’e gözlerini açmasını söylerken bankta kayarak kendimi ondan uzaklaştırıyorum. Gözlerini parkın karanlığına açan JaeMin bakışlarını üzerimde sabitliyor. Ona doğru bakmayı bırakıp banktaki oturuşumu düzeltiyor. Ve tekrar ölüm uykusundaki ağaçları izliyorum. Yanımda duran kahve bardağımı bir kez daha elime alıyorum ve kutuyu tekrar aramıza yerleştiriyorum. Soğumuş kahvemi tek yudumda bitiriyorum ama bardağı elimden bırakmıyorum. Elimi yanıma atıyorum ardından. Biraz daha yemek istiyorum. Ama elime çarpan şey yiyecekler olmuyor. Yanıma baktığımda JaeMin’in kutuyu bankın diğer ucuna almış ve bana yaklaşmış olduğunu görüyorum. Elim JaeMin’in bacaklarının üzerinde duruyor. Elimi hızla geri çekiyorum. Başımı biraz kaldırıp yüzüne dikiyorum bakışlarımı. Çapkın bir gülümseme ile bana baktığını görmem ile utanıp bakışlarımı kaçırmam aynı anda gerçekleşiyor. Biraz uzaklaşmaya çalışıyorum. Utandığım için yakın olmaktan biraz olsun kaçınmak istiyorum. Kolunu omzuma atıyor. Sanki uzaklaşmaya çalışacağımı fark etmiş gibi beni sıkıca tutuyor. Biraz daha yaklaşıp başını omzuma yaslıyor. Konuşmuyoruz. Sanki sessizlik yemini etmişiz gibi… Yalnızca dinliyoruz. Soğuk rüzgarları… Ilık nefeslerimizi… Belki de kalp atışlarımızı… Hatta dinlediğimiz şey sessizliğimiz bile olabilir. Sessizliğimizde birbirimize anlatacak çok şeyimiz gizleniyor sanki.

“Yalnızca susalım. Yalnızca birlikte susalım. Olmaz mı? Günlerden hangi gün olduğu, günün hangi vakti olduğu kimin umurunda! Sonuna dek birlikte susalım. Ama sustuğumuz anlarda bile birlikte olalım.”

Gülümsüyorum. JaeMin de benim gibi düşünmüş olmalı. Sessizliğimiz için bir yorumda bulunma şekli onun da suskunluğumuzu dinlediği anlamına geliyor olmalı.

Birlikte susmak fikri hoşuma gidiyor. Sessiz ama yalnız değil. Ben de mırıldanıyorum. Sesim çok zayıf çıkıyor. Bir fısıltı gibi belki de… Ama başını omzuma yaslamış olan JaeMin’in sesimi duyduğunu biliyorum.

“Bence konuşalım. Daha önce hiç konuşmadığımız bir şekilde… Sessizce konuşalım. Kelimelerle değil ama yine de konuşalım. Varlığımızla, kalplerimizle, bakışlarımızla…”

Kıkırdıyor. Omzumda olan başının hareketini hissediyorum. Başını omzumdan kaldırmıyor ama biraz pozisyonunu değiştiriyor. Nefesini hissediyorum. Boynuma değen nefesini içimi bir ürperti ile dolduruyor. Birkaç kez boynuma doğru üflüyor ya da soluyor. Bilmiyorum. Yalnızca bunun beni nasıl etkilediğini bilebiliyorum. Onun etkisi altında kalıp ağlamak istediğimi bilebiliyorum. Yalnızca ağlamamak için direnmenin zorluğunu bilebiliyorum.

“Söylediğimi anladın mı?”

Başımı biraz çevirip JaeMin’e bakmaya çalışıyorum. Ama omzumda yasladığı başıyla yüzünü görmem imkansız oluyor. Hele de ikimizin de üzerindeki kalın kıyafetler hareketlerimizi kısıtlarken…

“Anlamadın mı yoksa? Kelimeler olmadan konuşalım diyen sendin oysaki.”

Sesi benimle dalga geçer bir tonda çıkıyor. Kızıyorum. Dirseğimle ona vuruyorum. Karnına geliyor vuruşum. İnliyor acı bir şekilde. Başını omzumdan çekiyor. Ama ona inanmak içimden gelmiyor. Fazla sert vurmadım ki.

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin