YY-23. Bölüm

464 16 19
                                    

20 Nisana kadar yeni bölümün olmayacağını söylemiştim ancak yazmamak çok zor. Dayanamadım. MiRyeon ve JaeMin'i çok özledim. Ve kolları sıvadım. 24. Bölüm 20 Nisan'da gelecek ama en azından araya sıkıştırılmış bir bölüm var. Bu bölümde MiRyeon hakkında yeni birkaç şey öğreneceğiz. Ve bence gelişme var.

Bölüm şarkımız SM The Ballad'ta yer alan SNSD (Girls' Generation) üyesi TaeYeon'nın solo şarkısı olan 'Set Me Free'. Hala kapalı olan Youtube için yine aşağıda linke tıklayarak şarkıya ulaşabilirsiniz. Türkçe altyazılı olduğu için sözlerine de bakabilirsiniz. Güzel bir çalışma. Keyifle dinleyip, okurken zevk almanız dileğiyle.

Son olarak yorumlarınızdan ve olacaklara dair tahminlerinizden beni mahrum etmeyin. Seviliyorsunuz.

Karşılık vermesini beklemeden telefonu kapatıyorum. HyunSu-nim’e Güney Kore’ye gelmemesini söylemiş olsam da onun şuan Güney Kore’de olduğunu biliyorum. Havaalanında olduğunu anlamam hiç de zor olmuyor. Açıldığı andan itibaren telefona dolan sesler açıkça onun yerini belli ediyordu. Uçaklar için yapılan Korece anonslar, Korece bağırarak yapılan vedalar… Ya da fazla yakın olduğu için net bir şekilde duyabildiğim vedalar…

“Su-nim Incheon Havaalanında… Hastaneye gelmesi acaba ne kadar sürer? O gelmeden buradan çıkmalıyım. Sözlerime aldırmadan buraya geleceğine eminim. Belki tereddüt eder ve kaçacak zamanı bulurum. Aish… Neden Güney Kore’de ki? JaeMin onunla konuşmasaydı muhtemelen gelmezdi. Aish…”

Yorgun bedenimi yatağa bırakıyorum. Midemden gelen seslerle uyuyamayacağımı anlıyorum ama fazla da aldırmıyorum. Yattığım yerde, gözlerimi kapatırken sessizce mırıldanıyorum.

“Açlığa dayanmayı öğrenmelisin küçük isyankar.”

Sözlerim isyanını bastırmaya yetmiyor. Benim uyumama izin vermeyeceğini açıkça söylüyor. Yavaşça doğruluyorum yatakta. Yanımda duran çantamı alıyorum elime. İçinde yiyecek bir şeyler olması için dua ederek karıştırmaya başlıyorum. Küçük bir şeker paketi buluyorum biraz aramanın ardından. Paketi hızlıca açmaya çalışırken kağıt parmağımı kesiyor. Sızıya aldırmadan paketi açmaya çalışmaya devam diyorum. Açtıktan sonra ağzıma şekeri atıyorum. Şekere bulaşan kanımın tadı da ağzımda yayılıyor. Kanın kokusu içimde buruk bir his uyandırıyor. Özlüyorum. Bu kokuyu özlediğimi fark ediyorum.

Yatağa tekrar uzanıyorum. Bu kez daha sakin bir şekilde hareket ediyorum. Çok daha ağır… Etrafımı daha farklı izliyorum. Midemi bulandıran kokuyu artık almadığımı fark ediyorum bu arada. Elimi kaldırıp küçük kesiğe bakıyorum. Kanımın usulca sızışını izliyorum. Parmağımın ucunda damla halini alışını… O koyu kızıl damlaya baktıkça içimdeki burukluk büyüyor. Hüzün kaplıyor içimi. Duygulara sahip olmaya başlayışımı hissediyorum. Yıllar önce terk ettiğim duyguların bana dönüşünü, beni kucaklayışını…

Kanı aynı elimin başparmağıyla silerek akmasını önlüyorum. Parmağımın üzerinden çekmediğim başparmağımla yatakta dönüyorum. Bu duyguları terk eden bendim. Onların bana dönmelerini istiyor filan değilim. Hiçbir zaman onların dönmesini istemedim, beklemedim. Şimdiyse, hiç istemiyorum. En olmadık zamanda neden dönüyorlar ki? Neden şimdi?

Uzun süredir duymadığım kanımı donduran sesi duymak istiyorum. Beynimde onun sesini duymak ve bu duyguların tekrar benden uzaklaşışını hissetmek istiyorum. Ama konuşmuyor. Sessizliğe gömülmüş olan zihnim hissetmeye başlıyor eski duygularımı. Ama yaşarmayan gözlerimi o eski duygular bile etkileyemiyor.

***

MiRae’min kaybolduğu koridoru izlemeye uzun süre devam ediyorum. Onu görmek istiyorum. Ama peşinden gitmememin daha iyi olduğunu düşünmekten de kendimi alamıyorum. Ona dinlenmesi için izin vermeye karar veriyorum. Tüm gecenin yorgunluğu beni sararken oturduğum koltukta daha rahat bir pozisyon bulmak için hareket etmeye başlıyorum. Mümkün olduğunca rahat bir şekilde pozisyonladığımda kendimi gözlerimi kapatıyorum.

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin