YY-20. Bölüm

425 17 11
                                    

Kaldığımız yerden Yarın Yok!'a devam ediyoruz. Ancak bildiğiniz üzere youtube kapatıldı. Bölüm şarkılarına DNS ile oynanmadığı sürece sanırım ulaşılamıyor. Ben pek oynamam bu yüzden bilmiyorum. Ancak bu böüm şarkılarımızın artık olmayacağı anlamına gelmiyor. İsterseniz aşağıya inip mesaj olarak attığım link'e tıklayarak bölüm şarkılarınızı dinleyebilirsiniz. Artık yalnızca youtube'den olmayacak link ve wattpad yalnızca youtube linklerini kabul ettiği için multimedia'da ekli de olmayacak. Lütfen yine de onları geri plana itmeyin.

Bu bölümümüzün şarkısı Super Junior üyesi Yesung'un söylediği 'Gray Paper' adlı şarkı. Aşağıda linkini bulabilirsiniz. Keyifle dinleyin. Ve yeni bölümün tadını çıkarın.

Gözlerimden akan yaşlar, MiRae’min mora çalan yüzüne damlıyor. Her damlayla kalbim biraz daha hıçkırıklarında kayboluyor. Her damlayla kalbim bir kez daha artık atmak istemediğini haykırıyor. Her damlayla canım daha da çok acıyor.

Bacaklarımdan gücün çekilişini hissediyorum. Dizlerim titremeye başlıyor. Ayakta durmak her an daha da zor hale geliyor. Yüzüne bakmak için onu biraz daha serbest bırakıyorum. Bedeni kollarımın arasından süzülüyor. Düşmesine izin vermeden onu kendimden biraz uzaklaştırıyorum. Ten rengi mora dönmüş olsa da kalbim hala onun sahip olduğum tek ‘gelecek’ olduğunu söylercesine tepki veriyor. MiRae’m beni bu haliyle bile büyüleyebiliyor.

Onu kucağıma alıp koşmaya karar veriyorum. Hala geç olamaz. Ben yaşadığım sürece geç olamaz. Hala onu kurtarabiliyor olmalıyım. Tüm gücümle denersem onu koruyabiliyor olmalıyım.

Tüm gücümle koşmaya devam ediyorum. Uzaktan hastaneyi görebildiğimde nefesim beni zorluyor. Sahip olduğum son gücü bacaklarıma aktararak hastane bahçesine doğru koşmaya devam ediyorum.

Hastane bahçesine girdiğimde birkaç çığlık dolduruyor kulağımı. Aldırmıyorum. Hiçbir şeye aldıracak konumda değilim. Kollarımın arasındaki MiRae’m dışındaki hiçbir şeyi önemsemiyorum.

Acil girişinde hastaneye girmemle birkaç kişinin bir sedyeyi bana doğru sürüklediklerini görüyorum. MiRae’mi sedyeye bırakırken yanıma bir doktor geliyor. Önce bana dikkatlice bakıyor doktor. Gözlerimi MiRae’mden ayırmıyor olsam da onun beni süzdüğünü hissedebiliyorum. Fısıltı kadar alçak bir ses tonuyla mırıldanmaya başlıyorum. Beni inceleyen doktorun söylediklerimi duyabileceğini biliyorum.

“Besin alerjisi…”

Yalnızca müdahale için yaptığım kısacık bir konuşmanın ardından tekrar kendi sessizliğime gömülüyorum. Hasta bakıcı olduğunu tahmin ettiğim kişinin itmesiyle sedye ve MiRae’m biraz uzaklaşıyor benden. Uzaklaşışını izlemek içimden bir şeylerin kopmasına neden oluyor. Güçsüz bir adım atarak peşlerinden gitmeye çalışıyorum. Adımımın ne kadar güçten yoksun olduğunu fark etmemle peşlerinden gidemeyeceğimi anlamam bir oluyor.

Yanımdan hızla geçip gidiyor doktor. Ve hemşirelerden biriyle konuşmaya başlıyor. Konuştuğu hemşire sedyenin götürüldüğü tarafa yöneliyor. Ve peşinden de doktor… Bense düşünmekten bile aciz bir halde yalnızca izliyorum. Olduğum yerden bir milim bile kıpırdamadan, ayağımın ucunu bile oynatmadan, bacaklarımın yorgunluğuna aldırmadan ayakta öylece duruyorum.

Birkaç çığlık sesiyle irkiliyorum. Korku tüm bedenimi kaplıyor. Etrafıma bakınıp çığlıkların aklımdaki nedene ait olmadığını doğrulamaya çalışıyorum. Dile getirmekten bile korktuğum şey bacaklarımın titremesine neden oluyor. Etrafıma bakınmaya çalışırken kendimi yerde buluyorum. Titreyen bacaklarım daha fazla bedenimi taşıyamıyor.

Birkaç çığlık daha… Ve ardından yanıma gelen birkaç kız… Ayağa kalkmama yardım etmeye çalışıyorlar. Donuklaşmış zihnimin bana yardım etmeye çalıştıklarını algılaması biraz uzun sürüyor. Algılamayı başardıktan sonra fazla yardım almadan ayağa kalkıp koltuklara yöneliyorum. Kendimi bıraktığım hastane koltuğunun etrafı kızlarla kısa sürede doluyor. Onlara bakmamaya özen göstererek sessizce dua ediyorum.

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin