YY-73. Bölüm

114 6 6
                                    

Bir pazar günceliyle daha karşınızdayım. Yine melankolinin dibine vuran bir bölüm... Neyse bu bölümün şarkısı SHINee'nin üç yetenekli sanatçısından geliyor. Onew, JongHyun ve Key diyor ki 'In My Room'

Ağlamadan okuyun ve dinleyin. Sizleri seviyorum ağlarsanız çok üzülürüm.

Kollarımın arasındaki JaeMin yavaşça kıpırdanmaya başladığında onun uyanmak üzere olduğunu anlıyorum. Kollarımı ondan ayırıp yanından ayrılmayı düşünüyorum. Ama ben daha ayrılamadan uyanabileceği ihtimaliyle onu sarmayı bırakmıyorum. Yalnızca bütün geceyi onu inceleyerek geçirdiğimi anlamaması için onu biraz daha sıkı sarıp gözlerimi kapatıyorum. Uyuyor gibi davranıyorum. Neden böyle bir rol yaptığımı bile bilmiyorum. Belki de utanıyorum onunla bütün geceyi geçirdiğim için.

Kıpırdanmaları kesiliyor. Boynuma çarpan soluğunun ritmi değişiyor. Değişen ritimden uyandığını anlayabiliyorum. Saçlarının kokusunu olabildiğince sakin ve ritmik bir şekilde ciğerlerime dolduruyorum. Uyanık olduğumu fark etmemesi için sakin ritmi korumaya çalışıyorum. Kendi sakinliğimi de…

Başını yavaşça benden uzaklaştırıyor. Ama kollarımı kendisinden ve ya bana sardığı kollarını benden ayırmıyor. Bir süre bekliyor. Ne olduğunu sormak, ona bakmak istiyorum. Ama içimde hissettiğim bir korku beni durduruyor. Neden korkuyorum? Tabi ya… Ben onun gözlerimin içine bakıp bana veda etmesinden korkuyorum. En azından uyuduğumu düşünüp sessizce giderse bunun bir veda olmadığını düşünebilirim. Belki düşündüğüm gibi olmaz ama olabileceğini düşünmek bile soluğumu kesiyor. Soluğumun ritmi bozuluyor bu düşüncelerle. Uyanık olduğumu fark etmesin… Lütfen…

Kollarını yavaşça benden ayırıyor ve benimkileri de kendisinden… Fazlasıyla nazik ve yavaş hareketleri beni uyandırmamaya çalışmasının eseri olmalı. Gözlerim kapalı olsa da koltuktaki basınç yoğunluğu değişiminden onun oturur pozisyona geçtiğini anlayabiliyorum. Sırtım boşlukta olacağı için beni biraz daha koltuğa doğru çekip, koltuğa biraz daha yerleşmemi sağlıyor ve daha rahat bir şekilde uzanmamı. Ardından koltuktan tamamen kalkıyor. Ve beni biraz daha yerleştirip üzerime battaniyeyi örtüyor. Bana karşı nazik ve düşünceli tavırları hoşuma gidiyor. İçimdeki kıkırdama isteğini bastırmak için dudaklarımı iyice birbirine kenetliyorum.

Uzun bir sessizlik oluyor. Belki de o kadar uzun değildir. Yalnızca rol yapan benim için zor geçen bir süre olduğu için uzun olduğunu düşünüyorum. Bilmiyorum. Ama benim için bu sessizlik oldukça uzun sürüyor. Ve sevdiğim o ses; sevemediğim, asla sevemeyeceğim cümlelerle canımı acıtarak sessizliği bölüyor. O cümlelerin yerine sessizliğin sürmesini tercih edeceğimi düşünmekten kendimi alamıyorum.

“İstediğin gibi, bir daha seni görmeyeceğim. Bir daha yanına yaklaşmayacağım. Sen veda etme işini fazla abartıyorsun. Senin yerine veda eden ben olacağım. Elveda, Han MiRyeon-ssi.”

Mırıldanışları gözlerimin yanmasına neden oluyor. Canımı çok acıtıyor. Ağzımdan kaçmak isteyen hıçkırıkları engellemek adına dudaklarımı birbirine biraz daha bastırıyorum. Yeterli olmuyor. Dudaklarımı ısırıyorum. Kapalı olan gözlerimin yaşlarla dolmuş olması da büyük bir sorun oluşturuyor. Sessizce gözlerimin kenarından yaşlar süzülüyor. Duymasına, fark etmesine izin veremem ama engel de olamıyorum. Ne yapabileceğimi bilmiyorum.

Kulaklarıma dolan adım sesleri daha da fazla acıtıyor. Bu kadar mıydı? Böyle mi gidecekti? Yalnızca birkaç cümleyle mi veda edecekti? İnciniyorum. İncindikçe içimden kendime kızıyorum. Bu yüzden bilmesini istememiştim. Bilirse daha da zayıf düşeceğimi bildiğim için. Bilmeden gitseydi bu kadar incinmeyeceğimi bildiğim için. Kendime lanetler yağdırıyorum. Neden onu sevdiğimi söyledim ki? Neden ona karşı dürüst oldum ki? Gideceğini biliyordum, o zaman neden umut ettim?

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin