YY-82. Bölüm

158 8 10
                                    

Uzun zaman oldu. Önce finaller, ardından kısa bir tatil arası... Ama döndüm. Artık sizlerleyim. Ve benim sevdiğim bir bölüm olduğunu belirtmek zorundayım. Belki siz sevmezsiniz ama ben sevdim. Mazoşistim. Ağladığım, ağlayarak yazdığım bölümleri daha çok seviyorum sanırım. Neyse işte içime sindi. Hıhh... Tribimi de attım. Bu ikisi yüzünden trip atmadığım bir siz kalmıştınız zaten. Neyse bence siz beni affedersiniz.

Bu bölümün şarkısı aslında Tim'e ait. Ama Ben SHINee'den TaeMin coverını sizlerle paylaşmak istedim. Ne Tim'in ne de TaeMin'in söyleyişinin altyazısı yoktu. Bu yüzden bu sevdiğim şarkıyı sizin için bir de altyazı ekledim. Çok uğraştım çok... Ama sonuç olarak altyazılı olarak şarkı size ulaşıyor. Hem de dram içerikli şarkıyı komediye çeviren veledin tekinin yorumuyla. :P 

Sonuç olarak bölüm şarkımız SHINee üyesi TaeMin'den geliyor ve bizlere diyor ki 'Sarang Hamnida' Biz de seni seviyoruz bebeğim. Hepiniz seviyorsunuz değil mi bu bebeği.

Uyanmamın üzerinden geçen süre ile biraz kendimi toparlamış olmama karşın hala canım acıyor. Özellikle nefes alırken zorlanıyorum. Bu normal değil. Ama üzerinde durmuyorum. Burada daha fazla kalmak istemiyorum.

Ayaklarımı yerde sürüyerek beyaz koridorda ilerliyorum. Dosyam odamda olmadığı için bana hangi ilaçları verdiklerinden bile emin olamıyorum. Belki de verdikleri ilaçlar yüzünden kendimi böyle hissediyor olabileceğimi düşünüyorum. Bedenim ilaçlara tepki vermeyen bir yapıya sahip olsa da dozaja göre az da olsa bir etki ortaya çıkarıyorlar. Eğer beni kontrollü olarak uyutmaya çalışmışlarsa kendimi böylesine güçsüz hissediyor olabilirim. Ama yine de nefes alma güçlüğümü açıklamaz bu. Düşünmek beni çok fazla yoruyor. En azından bir şeyler yiyene dek düşünmeyi ertelemeye karar veriyorum.

Arkama dönüyorum. Geriye doğru adımlar atarak beyaz koridordaki ilerleyişime devam ediyorum. Bir yandan da arkamdan gelen bir cesedi izler gibi solgun ve ruhsuz bir şekilde bana bakan gözlere bakıyorum. Bakışları duygudan yoksun. Onu böyle görmek içimde bir acının boy göstermesine neden oluyor. Suratımı ekşitiyorum. Tepki vermiyor. Ayaklarını yerde sürüyerek, ağır adımlarla peşimden gelmeye devam ediyor. Dudaklarımı aralayarak onun duyabileceği kadar yüksek bir sesle söyleniyorum.

“Korkak!”

İçimde yükselen kızgınlık dudaklarımdan dökülen kelimeyle kendini daha da belli ediyor. Yüzünde bir mimik oluşmuyor. Başlangıçta… Adımları duruyor ardından. Yüzünü ekşitiyor. Çok kısa bir sürede mimiksizliğine geri dönüyor. Gülümsemeye çalışıyorum. Gülümsersem söylediğim cümlenin bir anlamı olmadığını düşünebileceğini düşünüyorum. Yalnızca öylesine söylenmiş bir cümle olduğunu düşünsün istiyorum. Korkak olan aslında bendim. Neden ona böyle söyledim ki? Beceriksizce gülümsüyorum. Gülümsemeyi hiç öğrenememiş bir bebeğin beceriksizliği gibi değil. Bir kalbe hiç sahip olmamış bir robotun zevk ve gülmek kelimelerinin sözlük anlamına uygun bir şekilde dudaklarının kıvrılması için çabalaması gibi, bir metal yığınının aslında hiç sahip olmadığı bir yeteneğe sahip olduğunu sanması gibi bir beceriksizlikle gülümsüyorum.

Geriye doğru attığım adımlara bir son veriyorum aramızdaki mesafenin açılmasıyla. İfadesiz yüzü kalbime saplanıyor. Ona doğru ilerlemek istiyorum. Ama o ifadesiz yüz beni olduğum yere çiviliyor. Ne ona koşabiliyorum, ne de ondan uzaklaşabiliyorum. Bu arada kalışla can çekişiyorum. Ölüm uykusu adını taktığım o nedensiz koma süreçlerindeki arada kalış gibi… Yaşam ve ölüm arası… Gelecek ve geçmiş arası… Yarın ve bugün arası… Duygular ve mantık arası… Beyaz ve kırmızı arası… Aşk ve hissizlik arası…

Acı çekiyorum. Elimi bile uzatamıyorum karşımda duran ölümün solgunluğuna bürünmüş bedene. Ağlamaktan şişmiş, kızarmış gözlere dikiyorum gözlerimi. Bugüne dek içimi ısıtan o tatlı kahverengi gözler bugün soğuk bakıyorlar. Acı veriyor o gözlerde görmeye alışkın olmadığım soğukluk. Bakışlarımı kaçırmak istiyorum ama bunu bile yapamıyorum. Korkuyorum. Bacaklarım titriyor. Soğukluğu korkutuyor. Onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştığım zamanlar aklıma geliyor. Her şeyi denediğim, en iğrenç cümleleri ona karşı sarf ettiğim zamanlar… O zamanlar bile bana sıcacık, kırılmış olsa bile sıcacık, bakan gözler şimdi… Onu kendimden uzaklaştırmak için gerçeği neden söylemediğimi çok iyi anlıyorum. Bu nedenle bu şekilde bana bakmasından nefret ediyorum. İnciniyorum. Beni, olduğum kişi olarak sevemeyeceğini hiç düşünmek istememiştim belki de. Düşünmeyi seçtiğim onun incineceğiydi. Benden böyle vazgeçeceği değil…

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin