YY-35. Bölüm

337 13 31
                                    

Yorumlarınızı ve tahminlerinizi bekliyorum. Bölüm şarkımız Shin Ji Hoon'dan 'Right There'. Keyifle okuyup dinlemenizi temenni ediyorum.

“Kahvemi masama bırak. Biraz meşgulüm şu anda.”

Başını eğdiği dosyalardan kaldırma gereksinimi bile duymayan adama şaşkınlıkla bakıyorum. İçeriye doğru birkaç adım attıktan sonra başını kaldırmasını bekliyorum. Böyle bir karşılamaya alışkın değilim. Ve emir veren tavırları çekip gitme isteği uyandırıyor içimde. Ancak Ryeon için dayanmalıyım.

Bir süre daha önündeki dosyalarla ilgilendikten sonra başını biraz kaldırıp gözlüğünün üzerinden bana dikiyor bakışlarını. Ve başını tamamen kaldırarak dik bakışlar ve aşağılama dolu gözlerle beni incelemeye başlıyor.

“Sen de kimsin? Burada ne işin var? Burayı istediğin gibi girip çıkabileceğin bir yer mi sandın? Ne istiyorsun?”

Sorularını sıralayışını izliyorum. İçimdeki öfke daha da büyüyor. Başka bir zaman ve başka şartlar altında olsa onu bu sözleri için büyük bir zevkle pişman ederdim ama bugün olmaz. Abeoji öğrenmeden bu işi çözmeliyim.

“Adım Han HyunSu. Han MiRyeon’un Oppa’sıyım. Onun şirketinizin bir çalışanı olan Lee JaeMin ile olduğunu duydum. Yerini öğrenmem gerekiyor.”

Yüzündeki aşağılayıcı ifade git gide derinleşiyor. Bu adamdan intikamımı alacağım. Bu iş sona erdikten, Ryeon’u Amerika’ya götürdükten sonra tekrar karşılaşacağız Mr. Kim. Ve bu bakışlarının hesabını verdiğinden emin olacağım.

“Şu baş belası sürtük…”

Yüzündeki alay eden gülümsemeyi silmek için yüzünün ortasına yumruğumu geçirmek istiyorum. Sıktığım yumruk ve buz kadar soğuk baktığına emin olduğum gözlerimle adamın yüzündeki gülüşün silinmesini bekliyorum. Olmuyor. Silmiyor o gülüşünü… Hızlıca attığım bir kaç adımın ardından masasının önüne ulaşmış oluyorum. Yakasından kavrayarak onu ayağa kalkmaya zorluyorum.

“Sen o iğrenç kelimeleri kimin için söylediğinin farkında mısın? Senin gibi birinin onun adını bile anmaya hakkı olmamalıyken onun hakkında nasıl bu şekilde konuşabiliyorsun?”

Karşımdaki adamın yüzündeki gülümseme sonunda siliniyor. Gözlerimin içine tehditkar bakışlarıyla bakıyor. Beni zayıf biri olarak gördüğüne eminim.

Kollarımdan tutup yakasını ellerimden kurtarmak için verdiği uzun uğraşların sonunda kurtulmayı başarıyor ellerimden. Ve kızgın bakışlarını bir an bile üzerimden ayırmıyor. Konuşmuyor da. Beni cevap vermesi gereken biri olarak görmediğini anlayabiliyorum.

Odanın kapısı tıklatılıp açıldığında istemsiz bir şekilde bakışlarımı kapıya çeviriyorum. Elinde kahve tepsisiyle sekreteri olduğunu tahmin ettiğim bir kadın içeri giriyor. Kadın önce patronuna bakıyor ardından buz kesmiş gözlerimle karşılaşıyor. Ürktüğünü geriye doğru attığı bir adımdan anlayabiliyorum. Mr. Kim denen pislik iğrenç sesiyle konuşmaya başlayınca tekrar ona dönüyorum.

“Güvenlikleri çağır. Odamda haşereler yetişir olmuş.”  

İğrenmiş bakışlarımı üzerinde dolaştırıyorum. Tıpkı onun yaptığı gibi… Soğuk ses tonumla içimin donmaya başladığını hissederek konuşuyorum.

“Benim hakkımda söylediklerin umurumda bile değil. Ama Ryeon için söylediklerinin hesabını vereceksin. Bana onu nasıl bulacağımı söyle ve bende seninle uğraşmayayım.”

Arkamdan duyduğum sekreterin topuklu ayakkabılarından çıkan takırtılar ve hemen ardından telefonla konuşması kulaklarıma doluyor. Burada fazla vaktim kalmadığını anlıyorum. Kimliğimi ele vermeli miyim? Burada kalmak için her şeyi yapmalı mıyım? Hayır… Bu pisliğin karşısında eğilmeyeceğim. Arkamı dönüp güvenliklerin gelmesini beklemeden kapıdan çıkıyorum, karşımdaki pisliğin tek kelime etmeyeceğini anlayınca.

Yarın Yok! (내일이 없어!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin